5
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
271
Okunma

Epik Gotik Roman
Bölüm I – Lanetin Doğuşu (Sayfa 1–2)
Bir zamanlar bir sarayda yaşamıştı. Adı unutulmuştu ama güzelliği, zekâsı ve kudreti dillere destandı. Krallığın en parlak yıllarında, sevdiği adamın ihanetiyle yüzleştiğinde ruhu kırıldı ve taş duvarlara, gecenin gölgelerine hapsoldu.
“Beni terk ettin… ama ruhum artık senin ellerinde değil,” fısıldadı kendi kendine, sarayın soğuk taşlarında yürürken.
O an, periliçenin doğduğu andı. Ne tam insan, ne tamamen hayal… sadece gölgelerin ve fısıltıların arasında dolaşan bir varlık hâline geldi. Saraylar çöktü, insanlar öldü, ama laneti kaldı.
Sarayın soğuk taşlarında yürürken her adımı geçmişin acılarını yankılandırıyordu. Kimseye dokunamazdı; çünkü varlığı geçmişin hatırlatıcı sesi ve gecenin gölgesi olmuştu.
Bölüm II – Eski Aşklar ve İhanetler (Sayfa 3–4)
Sevdiği adam, hırsı uğruna onu terk etti. Saraylar yıkıldı, dostlar öldü, şehirler harap oldu. Her aşkın gölgesi, periliçenin ruhunda bir iz bıraktı.
“Beni unutmayın,” dedi yıldızlara, ay ışığı saçlarına düşerken.
Her sessizlik bir hatırlatma; her gölge bir lanetti. Gece boyunca saray avlularında dolaştı, taşların arasında fısıldadı, geçmişin acılarını taşıdı.
Bölüm III – Medeniyetlerin Çöküşü (Sayfa 5)
Zamanla şehirler kuruldu, medeniyetler yükseldi ve çöktü. Periliçe her çöküşün tanığı oldu; yangınlarda, savaşlarda, salgınlarda hep oradaydı. Taşların arasında, yıkıntıların gölgesinde sessizce bekledi. Her taş, her kırık sütun bir zamanlar yaşamış insanların umutlarını ve acılarını taşıyordu.
Bölüm IV – Doğu Krallıklarının Gölgesinde (Sayfa 6–7)
Periliçe, saraydan uzaklaştıktan sonra Doğu’nun altın kubbeli şehirlerine ulaştı. Burada kraliyet entrikaları, taht oyunları ve ihanetlerle yüzleşti.
“Kim kazanacak bu oyunda? Kim kaybedecek?”
Fısıldadı rüzgara, gölgesi saray duvarlarına düşerken.
O, sadece gözlemci değildi; gerektiğinde gölgesiyle uyarır, hafızalarda silinmez izler bırakırdı. İnsanlar onu göremezdi ama hissederdi; çünkü varlığı geçmişin, lanetin ve hatırlatmanın sembolüydü.
Bölüm V – Akdeniz Limanları (Sayfa 8–9)
Akdeniz’in sessiz limanlarında periliçe, ticaret gemileri ve liman kasabalarının karmaşasını gözlemledi. İnsanlar sadece çıkarları için birbirlerini terk eder, dostluğu ve sevgiyi unuturdu.
“Hırsınız, sevgisizliğiniz sizi yok edecek,” fısıldadı rüzgara, korsanların kulaklarına ulaşacak kadar sessiz.
Korsanlar ve tüccarlar onun karşısında titrerdi; çünkü periliçenin gölgesi geçmişin ve adaletin hatırlatıcısıydı. Liman geceleri, yıldızların altında sessiz bir korku ve hayranlıkla doluydu.
Bölüm VI – Kuzey Ormanları (Sayfa 10)
Kuzeyin soğuk ormanlarında, karanlık köylerde dolaşan periliçe, masumiyetin farkında olan çocuklar ve yaşlılar tarafından fark edilirdi.
Ormanların derinliklerinde bir lanet vardı: eski büyüler, unutulmuş tanrılar ve ihanetin gölgeleri.
“Dikkat edin… geçmiş sizi unutmadı,” dedi ağaçların fısıltısına.
Periliçe, ağaçların gölgeleri arasında sessizce dolaştı, köylülerin korku ve hayranlık arasında yaşamasını izledi. Her adımı, ormanın sessizliğinde bir efsane hâline geliyordu.
Bölüm VII – Eski Aşkların İzinde (Sayfa 11–12)
Periliçe’nin kalbi hâlâ eski aşklarını taşırdı. Uzak krallıklarda, eski saraylarda onun sevdiği adamın soyundan gelenlerle karşılaştı.
“Gözlerin, bir zamanlar seni sevmiş olanların hatırasını taşıyor,” dedi kendi kendine.
Periliçe onları izler, geçmişin izlerini gösterir ama dokunamazdı; laneti onu özgür kılmaz, sadece tanık olmasına izin verirdi.
Bölüm VIII – Savaş Alanları ve Tarih (Sayfa 13–14)
Periliçe savaşların ve medeniyetlerin çöküşünün sessiz tanığıydı. Ordular çarpışırken, kan ve ateşle yoğrulmuş topraklarda sessizce dolaştı.
“Tarih yazılıyor… ama kim hatırlayacak?” fısıldadı rüzgara.
Krallıklar yükseldi, kahramanlar öldü, ihanetler ayyuka çıktı. Her savaş, onun ruhuna yeni bir yara açtı; ama aynı zamanda onu zamanın ötesine taşıdı.
Bölüm IX – Düşmanlar ve Dostlar (Sayfa 15)
Periliçe, güvendiği dostların ihanetine tanık oldu; bazıları onu geçmişin laneti olarak gördü, bazıları güç için peşine düştü. Ama yeni dostlar da çıktı karşısına: geçmişin acılarını anlayan ruhlar.
“Gölgelerim, hem kalkanım hem de hatırlatıcım,” dedi sessizce.
Bölüm X – Saray Entrikaları (Sayfa 16–17)
Doğu ve Batı sarayları arasında dolaşırken, periliçe eski taht oyunlarına tanıklık etti. Krallar ve kraliçeler birbirini alt etmeye çalışırken, onun gölgesi her ihanetin üstünde duruyordu.
“Kim kazanacak, kim kaybedecek… geçmişin gölgeleri karar verecek,” diye fısıldadı.
Bölüm XI – Eski ve Yeni Aşklar (Sayfa 18–19)
Periliçe eski aşklarının gölgeleriyle yüzleşti, yeni aşklar doğdu. Ama laneti, hiçbirine tam olarak dokunmasına izin vermiyordu.
“Sevgi bir zamanlar benimdi… şimdi sadece gölgelerde var,” diye mırıldandı ay ışığında.
Bölüm XII – Gece ve Sonsuzluk (Sayfa 20–21)
Ben hâlâ izlerim onu, gölgeler arasında kaybolan o figürü.
“Her adım, geçmişin ve geleceğin sesiyle dolu,” dedi kendi kendine.
Periliçe hepimizin içinde yaşar: unutulmuş anılarımızda, karanlık köşelerde, yalnızlıkla karışmış umutlarımızda.
Bölüm XIII – Kaderin Gölgeleri (Sayfa 22–23)
Periliçe, geçmişin ve geleceğin tüm yollarında dolaştı. Her krallık, her şehir ve her savaş alanı onun tanıklığında şekillendi.
“Kaderi değiştiremezsin… ama tanık olabilirsin,” dedi rüzgara.
Bölüm XIV – Zamanın Ötesinde (Sayfa 24–25)
Periliçe, zamanın akışında yol aldı; geçmişin acılarını, ihanetleri ve kaybolan aşkları taşıdı.
“Tarih benim gözlerimle yazılıyor,” dedi, ay ışığında soluk bir gülümsemeyle.
Bölüm XV – Sonsuz Gece (Sayfa 26–27)
Gece her şeyi örttü; ama periliçe hâlâ dolaşıyordu. Harabeler arasında, ormanların derinliklerinde, liman kasabalarında…
“Unutulmuş her şey, bir gün geri döner,” dedi fısıltısıyla.
Bölüm XVI – Efsanenin Sonu (Sayfa 28–30)
Periliçe artık bir figür değil, bir efsaneydi. Zamanın ötesinde yaşar, geçmişin acılarını ve geleceğin umutlarını taşırdı.
Kimi zaman bir gölge, kimi zaman bir fısıltı olarak kalır; insanlara hatırlatır: unutulan her şey bir gün geri gelir.
Ve böylece, laneti, aşkı ve adaletiyle Periliçe, sonsuz gecede dolaşmaya devam eder.
Ferdaca
5.0
100% (3)