0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
175
Okunma
Bazen ipe umut dizmeye geç kalır insan. Ellerinin pejmürdeliğinden olsa gerek tutunamadığı hayat ellerinden kayıp giderken, gecelerin kangren olduğu zaman dilimleri şafağın tan yerini tırmalamasıyla kendini kaçamak bir uykuya bırakır. Gece serpilmiş gündüzlerde ise bir çıkış arar. Çünkü hep yarım kalır, hep yarım bırakılır. İşte bu yarım bırakılmış zamanlarda bir şeyler hisseder insan.
Altı şubat günü yatalak bir hasta ızdırabıyla kanepeye uzanmışken, saatler geceyi vurduğunda bir sarsıntıyla irkilip haberleri açtığımda; yurdumu vuran o şiddetli sarsıntının ardından ana akım medyanın kadın programları arasından sıyrılarak o acı haberleri dinlerken hissetmiştim.
Bir parça ekmek alabilmek için tarihin sıfır noktasında çölün tam orta yerinde oğluna bir yudum su bulmak için Safa ile Merve arasında Hacer gibi koşuşturan kadınları vuran kahpeliğin karşısında; kendi çaresizliğimi, gücü elinde tutanların gaddarlığını, en üst perdeden tebliğ ettiklerini en alt perdede temsil edemeyenlerin riyakarlığını gördüğümde hissetmiştim.
Bir cezaevinin ziyaretçi kabulünde resmi üniformayla beklerken beş yaşlarında bir kız çocuğunun yaklaşıp gözlerini gözlerime çakarak müebbet almış babası için ‘Amca babamı neden bırakmıyorsun,’ dediğinde boğuk bir teselli tonuyla bir şeyler demeye çalışırken yüzümden aşağı doğru süzülen serin göz yaşlarımda hissetmiştim.
Kırk kanaat yetiştirip eline kına yakıp askere gönderdiği gencecik fidan gibi ana kuzusunu, kahpe bir terörist kurşununa kurban vermiş bir babanın, yırtık kara lastikleriyle kapısına Ay yıldızlı bayrağımız asılmış derme çatma gecekondusunun önünde vakur bir halde beklerken, rengarenk kravatlı umursamaz adamlara, burnunu çeke çeke boğazında düğümlenen o hazin sesle ‘Vatan sağ olsun,’ dediğini duyduğumda hissetmiştim.
Bir kere bir konferansa arabayla gidip, konferansın yürek burkan konusuyla dağıldığımda, arabayı orada unutup eve yürüyerek döndüğümde elimdeki araba anahtarıyla evin kapısını açmaya çalıştığımda hissetmiştim.
Terkedilmiş bir muhitte gün akşama dönerken unutulmuş, havada ki çamur rengin bulutlara rağmen; gözleri Karadeniz kadar berrak ve yine Karadeniz kadar fırtınası içinde saklı, ipe umut dizmeye geç kalmış bir kız çocuğuyla göz göze geldiğimde hissetmiştim.
Saçlarım sürekli dökülüp yüzüme doğru akarken ve göbeğim gömlek düğmelerini zorlamaya başladığında sorunları çözmek için ünlü bir bitki bilimcinin satış mağazasından içeri girdiğimde; beni şişman ve kel bir satış temsilcisinin karşılaması üzerine bir adet doğal sirke alıp mağazadan çıktığımda hissetmiştim.
Bir perşembe günü arka sağ koltukta üst düzey yetkilileri ziyaret edip, cuma günü şehirler arası yolcu taşıyan yarım bir otobüsün arka dörtlüsünün dip koltuğunda, ayaklarım öndeki koltuğa sürte sürte yaptığım şehirler arası yolculukta hissetmiştim.
Birçok emek vererek aldığım yüksek puandan sonra girdiğim mülakatta alınacak on sekiz kişilik kadroda; açıklanan sonuçlara bakarken ‘Başarılı- 19. Yedek’ olarak yazan ekran görüntüsünü gördüğümde yarım kalmışlığın acısında hissetmiştim.
Kavurucu sıcağın altında üç kilometre yürüyüp gözeden mataramı su doldurup geri geldiğimde mataraya tekme atan soytarının suyu döktüğünde ukalaca sırıtışının ardından, berrak soğuk suyun nefes alırcasına bir artıp bir azalarak kara toprakla buluştuğunu gördüğümde dişime vuran sızının yalnızlığında hissetmiştim.
Bir dağ başında kuzularını otlatan bir çocuğun yanından geçerken, ‘Şimdi neyin olmasını isterdin,’ dediğimde ‘Buralarda rüzgâr çok eser, bir uçurtmam olmasını isterdim,’ dediğini duyduğumda arabadaki futbol topunu çocuğa uzatırken o buruk sevincini gördüğümde hissetmiştim.
Bir salgın döneminde Devlet Hastanesi’nin acil servisinde onlarca kişi ile birlikte vücudum bitik, ağzıma oksijen maskesi takılmış halde daracık sedye üzerinde kurbanlık bir koyun gibi sıramı beklerken gördüğüm , altmışlı yaşlarda bir kadının doksanlı yaşlarda bir kadının altını temizlemesi kerametten sayılmazken, özel bir hastanenin süit odasında yanında onlarca sağlık görevlisinden VIP sağlık hizmeti alan birinin keramet ehli olduğunu inanarak anlatanları dinlediğimde hissetmiştim.
Down sendromlu çocuğunun kalp ameliyatını beklerken dokuz saat geçmesine rağmen ekranda hala ’Ameliyat devam ediyor,’ yazısını okuyup okuyup hastane koridorunda ayaklarını peşine sürükleyerek volta atan babanın yüreğindeki yangını hissettiğimde hissetmiştim.
5.0
100% (1)