0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
136
Okunma

Zulüm İmparatorluklarının Akıbeti: Kur’ânî İbretler ve Modern Diktatörler
Yazar: Murat Kerem
Aynı Sahnenin Tekrarı
Tarih boyunca zalimler hep aynı sahneyi oynadılar: ihtişamlı saraylar, dev ordular, korkuya dayalı yönetimler… Ama perde kapanınca geriye ya bir ceset, ya bir harabe, ya da yalnız bir ölüm kaldı. Firavun’un boğuluşu, Karun’un yerin dibine batışı ya da Nemrut’un kibirle çöküşü, sadece eski zamanların masalı değil; bugün hâlâ insanlığın önünde duran canlı bir ibret tablosudur. İnsan, güç sarhoşu olduğunda akıbetini unutuyor; hâlbuki tarih bize defalarca gösterdi ki, zulüm ile kurulan imparatorlukların sonu hep aynı oldu: çöküş, hüsran ve ibret.
Kur’ân bu kıssaları tekrar tekrar hatırlatır:
“Andolsun ki onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır.” [1]
Büyük İslâm âlimi İmam Gazâlî’nin şu sözü de bu hakikati özetler:
“Zalim sultan, halkına zulmeder; fakat kendisine daha büyük bir zulüm yapar. Çünkü zulmünün cezasını hem dünyada hem âhirette görür.” [2]
Firavun: Gururun Boğuluşu
Firavun, köleleştirdiği halkın gözünde kendini ilahlaştırmıştı. “Ben sizin en yüce Rabbinizim!” [3] diyerek zirveye çıkardığı gururu, denizin dalgaları arasında boğuldu. Allah cesedini ibret olsun diye kurtardı:
“Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelenlere ibret olasın.” [4]
Ama insan, ibret almaya değil, aynı hataları tekrar etmeye meyilli. Tıpkı bir diktatörün meydanlarda kendi posterlerini göklere asıp, “Benimle sonsuza dek yaşayacaksınız!” demesi gibi… O posterler kısa süre sonra halkın öfkesinde paramparça olup çamurlara atıldığında, Firavun’un cesediyle aynı hakikati haykırıyordu: hiç kimse sonsuza dek kalamaz.
Nemrut: Sineğe Yenilen Kibir
Nemrut’un akıbeti de farklı değildi. Hz. İbrahim’le tartışırken: “Ben de hayat verir ve öldürürüm” [5] diye böbürlenmişti. Orduları, surları, kuleleri vardı; fakat rivayetlerde, küçücük bir sineğin sebep olduğu süreçle helâke sürüklendiği anlatılır (Kur’ân’da bu ayrıntı geçmez).
Mevlânâ Mesnevî’de şöyle der:
“Zalimler büyük dağlar gibidir; fakat bir damla su, dağın içine sızar ve kökünden çürütür.” [6]
Tarih sahnesinde nice “dağ gibi” rejimlerin küçücük kıvılcımlarla devrildiğini görmek, bu hikmeti doğrular.
Karun: Servetin Yuttuğu Adam
Karun’un serveti, hazineleri, ihtişamlı geçitleri vardı. Kavmi karşısına süsüyle çıktığında insanlar: “Keşke Karun’a verilen bize de verilseydi.” [7] diye imrenmişlerdi. Ama âyet haber verir:
“Nihayet biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik.” [8]
İbn Teymiyye bu kıssayı şöyle yorumlar:
“Mal, insanı ya Rabbine yaklaştırır ya da helâkine sebep olur.” [9]
Devrim günlerinde altın varaklı odaların halka açılıp yağmalanması, Karun’un akıbetini hatırlatmadı mı?
Hâmân: Yardakçılığın Çöküşü
Hâmân, Firavun’un zulmünü ayakta tutan taşların harcıydı; sistemle birlikte o da çöktü. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) uyarır:
“Zalimlere yardımcı olmayın, yoksa ateş size de dokunur.” [10]
Tarih, zalimlerin yardakçılarını unutmaz: Hitler’in generalleri, Mussolini’nin bakanları, Stalin’in bürokratları… Sistemle beraber tarihin çöplüğüne savruldular.
Modern Çağın Zalimleri
Hitler, korkunç bir savaşın ardından bir sığınakta intihar etti. Mussolini, alkışlandığı kürsülerden alınarak ayaklarından asıldı. Saddam Hüseyin, saraylardan darağacına yürüdü. Kaddafi, çöldeki ihtişamını bir kanalizasyon borusunda son nefesini verirken tüketti. Stalin, paranoyası içinde yalnızlaştı; ölüm döşeğinde korkuyla kıvranırken yanına girmeye kimse cesaret edemedi. Mao, milyonların acısını görmezden gelerek ihtişam içinde yaşadı; fakat cenazesi, pek çokları için bir dönemin bittiği gün oldu.
Bazen tarihin zalimlere attığı tokatlar trajikomik bir hâl alır: Haftalarca hazırlanan bir mitingde mikrofona ses gitmez; “Ben yaşadıkça bu ülke yıkılmaz!” diyen biri ertesi gün kalp krizi geçirir. İlâhî adalet bazen koca ordularla değil, küçücük bir arı, çalışmayan bir mikrofon ya da tek bir kalp atışıyla tecelli eder.
Zulmün Sonu ve İbret
Bugün hâlâ zulmünü sürdürenler var. Kalabalıkların alkışları, televizyon ekranlarının parıltısı, askerî geçitlerin gürültüsüyle kendilerini güçlü sanıyorlar. Oysa Firavun’un boğuluşu, Karun’un batışı, Nemrut’un çöküşü, Hâmân’ın helâki tek bir gerçeği haykırıyor: Zulüm kalıcı değildir.
Kur’ân bize bu kıssaları anlatırken yalnızca tarih vermiyor; ibret almamızı istiyor:
“Zulüm, kıyamet gününde karanlıklar olacaktır.” [11]
Tekrar Eden Hakikat
Kur’ân’ın anlattığı Firavun, Nemrut, Karun ve Hâmân; zulmün dört yüzünü temsil eder: siyasî istibdat, ideolojik kibir, malî zorbalık ve bürokratik yardakçılık. Modern çağın diktatörleri, bu kadim tipolojilerin yeniden sahneye çıkmış suretleridir.
İmam Şâfiî’nin sözü kulaklarda çınlar:
“Dünya fânidir, zulüm bâkî değildir. Zulüm yapan kişi, zulmüyle birlikte yok olur.” [12]
Tarih, tek bir gerçeği tekrar tekrar hatırlatır: Sarayların ihtişamı, orduların büyüklüğü, malların yığılışı veya alkışların gürültüsü; hiçbir zalimi kurtaramadı. Zulüm ile âbâd olanın sonu hep berbat oldu.
Bugün hâlâ yaşayan zalimler için de aynı perde kapanacak:
“İşte bu, geçmiş kavimlerin haberleridir; onları sana anlatıyoruz ki, düşünüp ibret alasınız.” [13]
Kaynakça
1. Kur’ân-ı Kerîm, Yûsuf, 12/111
2. İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn
3. Kur’ân-ı Kerîm, Nâziât, 79/24
4. Kur’ân-ı Kerîm, Yûnus, 10/92
5. Kur’ân-ı Kerîm, Bakara, 2/258
6. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî
7. Kur’ân-ı Kerîm, Kasas, 28/79
8. Kur’ân-ı Kerîm, Kasas, 28/81
9. İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ
10. Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, IV, 80
11. Müslim, Birr, 56
12. İmam Şâfiî, Dîvân
13. Kur’ân-ı Kerîm, Hûd, 11/100