0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
149
Okunma
Kral Kelebeklerinin Göçü ve Hicretin Hikmeti
Yazar: Murat Kerem
Gökyüzünde zarif kanat çırpışlarıyla binlerce kilometrelik bir yolculuğa çıkan küçücük bir kelebek ile, iman uğruna yurdundan ayrılan bir mümin arasında ne ortaklık olabilir? İlk bakışta biri doğa âleminin sessiz bir yolcusu, diğeri ise insanlık tarihinin kahramanı gibidir. Oysa dikkatle bakıldığında, ikisinin de aynı hakikati fısıldadığı görülür: fedakârlık, sabır ve gelecek için yol almak.
Doğanın Sessiz Yolcuları
Her yıl milyonlarca kral kelebeği (Danaus plexippus), binlerce kilometrelik bir yolculuğa çıkar. Kuzey Amerika’nın serin bölgelerinden kalkıp Meksika’nın oyamel ormanlarına ulaşırlar. Bu göç 4.000–5.000 kilometrelik dev bir yolculuktur.
En dikkat çekici nokta, bu yolculuğun tek bir nesille tamamlanamamasıdır. İlk nesil göçün bir bölümünü kat eder, sonra ölür; sonraki nesiller yola devam eder. Bazen üç-dört kuşak boyunca süren bu yolculuk, en sonunda torunların dedelerinin başlattığı yolculuğu tamamlamasıyla biter. Yani her bir kelebek, kendi ömrünü aşan bir davaya hizmet eder.
Bilim insanlarına göre kelebekler bu yolculukta Dünya’nın manyetik alanını, Güneş’in konumunu ve biyolojik saatlerini kullanır. Hassas kanatlarıyla fırtınalara, yağmurlara ve avcılara karşı koyarlar. Ayrıca göç sırasında birçok bitkiyi tozlaştırarak ekosistemin dengesine katkı sağlarlar. Böylece sadece kendi türlerini değil, doğanın sürekliliğini de güvence altına alırlar.
Hicretin Ruhuna Yolculuk
İslâm tarihinde de böylesine büyük ve anlamlı bir göç vardır: Hicret. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve sahabeler, imanlarını özgürce yaşayabilmek için Mekke’den Medine’ye göç ettiler. Bu göç, yalnızca şehir değiştirmek değil; aynı zamanda bir medeniyetin doğuşu idi.
Kur’ân şöyle buyurur:
“Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve genişlik bulur. Kim Allah ve Resûlü uğrunda evinden çıkar da sonra ölüm kendisine yetişirse, artık onun mükâfatı Allah’a aittir. Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Nisâ, 4/100) [1]
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de buyurmuştur:
“Gerçek muhacir, Allah’ın yasakladıklarını terk edendir.” (Buhârî, Îmân 4) [2]
Hicretin bir iradî boyutu vardır: İnsan kendi tercih ve bilinciyle Allah yolunda evini, yurdunu, malını geride bırakır. Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) tüm servetini Allah yolunda bırakıp Resûlullah’a yoldaş olması bunun en çarpıcı örneklerindendir [3].
Bir de hicretin cebrî boyutu vardır: Mekke’de müşriklerin işkence ve zulmüne maruz kalan birçok sahabe, hayatını kurtarmak için göç etmek zorunda kalmıştır. Mesela Habeşistan’a giden ilk muhacirler, mallarını ve evlerini geride bırakıp canlarını kurtarabilmek için yollara düşmüşlerdi [4].
Medine’ye hicret esnasında Hz. Suheyb-i Rûmî (r.a.), müşrikler tarafından engellenmişti. Onlara: “Ben malımı size bırakayım, siz de yolumu açın” dedi. Malını bırakıp imanını kurtardı ve Medine’ye ulaştı. Bu fedakârlık sebebiyle hakkında şu ayet nazil oldu:
“İnsanlardan öylesi vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için nefsini feda eder.” (Bakara, 2/207) [5]
Hicret böylece hem iradî hem de cebrî yönleriyle, iman uğruna yapılan en büyük yolculuklardan biri olmuştur.
Göçün İki Manası
• Kral kelebekleri, göç ederek türlerini ve ekosistemin dengesini korurlar.
• Müminler, hicret ederek imanlarını ve ümmetin geleceğini korudular.
Her iki göçte de ortak bir hakikat vardır: fedakârlık, süreklilik ve dayanışma. Bir kelebeğin ölümü neslin yolunu açar; bir sahabenin hicreti ümmetin yolunu açar.
İmam Gazâlî bu gerçeği şöyle dile getirir:
“Hakikî hicret, kalbin Allah’a göç etmesidir. Bedensel göç bir araçtır; asıl olan gönlün hicretidir.” [6]
Mevlânâ ise şöyle der:
“Hicret, sadece mekândan mekâna değildir; kötü huydan güzel huya, kuldan Hakk’a yolculuktur.” [7]
Günümüz İçin Hicret: Manevî Yolculuk
Bugün belki Mekke’den Medine’ye göç etmiyoruz; fakat her birimizin hayatında yapması gereken manevî hicretler vardır:
• Kötülükten iyiliğe hicret,
• Bencillikten paylaşmaya hicret,
• Gafletten uyanışa hicret.
Nasıl ki kral kelebekleri nesiller boyu göç ederek kendi varlıklarını ve doğanın dengesini ayakta tutuyorsa, insan da manevî hicretleriyle hem kendi kalbini hem de toplumun geleceğini ayakta tutar.
Tefekkürün Neticesi
Kral kelebekleri ve hicret aynı hakikati hatırlatır: yol almak, fedakârlık etmek ve geleceği korumak.
Zayıf görünen kelebek nesilleri için kanat çırpar; evini terk eden sahabe ümmetin geleceği için yola çıkar. İkisi de gösterir ki: Hak yolunda çıkılan hiçbir yolculuk boşa değildir.
Bugünün insanına düşen ise şudur: Hangi topraklarda yaşarsak yaşayalım, içimizde bir “manevî hicret” başlatmak… Yanlıştan doğruya, karanlıktan aydınlığa, nefsin zincirlerinden özgürlüğe… İşte asıl yolculuk budur.
Kaynaklar
1. Kur’ân-ı Kerîm, Nisâ Sûresi, 4/100.
2. Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh, Kitâbü’l-Îmân, 4.
3. İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebeviyye, II, 91.
4. İbn Sa‘d, Tabakâtü’l-Kübrâ, I, 204.
5. Kur’ân-ı Kerîm, Bakara Sûresi, 2/207.
6. İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn.
7. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî-i Şerîf, I. Cilt.