0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
133
Okunma
13 Ekim 2019’dan bu yana geçen günler, aylar ve yıllar oldu. Dünya ve ülkemiz belki onlarca olay ve küresel gelişmelere ev sahipliği yaptı. Sahi neler değişti bunca zaman sonra? Değişen zamanı ve yaşanan olayları elbette hiçe saymıyorum. Fakat sanırım beni gene kendi iç dünyam ve insanların gelişememeleri… Evet evet gelişememeleri cezbediyor.
2019’da artık kendisi için yaşamaya söz veren ben, ve benden geriye kalanları tekrar kaleme almak için buradayım. Artık insanları ve cesaretlerini takdir etmekten ziyade, şaşkınlıkla bakıyorum bu hallerine. Bir insan düşünün dostlar, karşısında ki ve kendisi arasında olan herhangi bir olayı, olaya dahil olan ve hakimiyeti mevcut kişiye dahi yalanlama cesaretini zuhur ettirebiliyor aciz beynine… Sanırım artık insanların; yalan, iftira, onursuzluk ve namertlikten gayrı çokta bir yeteneği ve özelliği kalmadı. Lakin tasalanmayın bu yazının tamamını, böyle bir konuyu ele alıp, yermek için harcamayacağım.
Öncelikle, elimden geldiği kadar yazı, hikaye, söz ve şiirlerimi bu platform üzerinden paylaşmaya özen göstereceğim. Yine tekrarlamak gerekirse, okunmasından ziyade hayatımdan bir iz kalması için bunu yapmak istiyorum. Bu konuda, kısa sürede büyük değer verdiğim ve her fikir ve düşüncesine saygı duyduğum Rıdvan Erdem dostuma teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Onun sayesinde, eskiden yaşadıklarımı ve bir şeyleri aşmak, hayatımı düzene sokup, tekrar düze çıkabilmek için verdiğim emekleri hatırladım. Onca yaşadığım an ve zamana rağmen, eğer bugün düşersem geçmişteki “Ben” yine benim tarafımdan ihanete uğramış demektir.
Bugün sizlere uzun zamandır kalem aldığım ve kısa zamanda biteceği konusunda endişe duyduğum kitabımdan bir karakteri anlatacağım. Bir çok insanın düşünce ve yaşayışına aykırı, fiziksel değil tamamen duygusal ve ruhani yönü ile ön planda olan “Nepenthe” belki de bu yazının gerçek mimarı olabilir. Nepenthe, kitabımda bana gülümseyen çoğu zaman şiirlerime konu olan ve bazende sadece geceleri rahat uykuya dalmamı sağlayan hayali bir karakterdi. Fakat her gecenin bir sabahı olduğu gibi, bu hayali karakterinde realist bir yansıması karşıma çıkmalıydı.
Birisi, gözleri ile konuştu benimle. Bir bakışı ile kalbimin derinliklerinde harekete geçirdiği, anlam yükleyemediğim onca duyguyu sanki ortaya çıkardı. Pandora’nın Kutusu mitinde ki gibi, onlarca duygu sağa sola kaçıştı. İnanın, her ne kadar daha önce başıma gelmiş olsa bile ben her seferinde bu krizi iç dünyamda nasıl yöneteceğim konusunda, asla bulamadığım bir yardıma gerek duyuyorum. Bir insanı sevdiğiniz de, her hareketi, sözü, bakışı ve davranışları sizin için değer ve önem arz ediyor. Ben, belki de ilk defa ipleri elimde tutarak kontrollü olarak sevmeyi denedim. Tüm içtenliğim ve samimiyetim ile en saf, en temiz, en derinimde ki duygularımı karşı tarafa ilettim. Ben yolun başında, seni seviyorum dedim. İnsanın kendi içinde sakladığı, hazine gibi baktığı duygularını bir kişinin (kim olduğu fark etmez) gaddarca küçümsemesi akılalmaz bir durum gibi geliyor kulağa.
Merak etmeyin, henüz böyle bir durum ile karşılaşmadım. Fakat, her ince detayı hesaplayan biri olarak ihtimalleri düşünmek ve olma yüzdesini hesaplamak bile bu durumun ehemmiyetini gözler önüne sermeye yetiyor. Nepenthe ile devam edelim, karakterimiz ana karakterin hayatında olan ve her seferinde kalkması için elini uzatan kişi. Karakterimiz, üzüldüğünde Nepenthe’yi sol yanında buluyor. Karakterimiz, sevindiğinde Nepenthe’yi sol yanında buluyor. Peki Nepenthe, neden hep sol yanında duruyor?
Nepenthe, karakterimizin sevgisinden emin, sadakatinden ve gayretinden memnun olduğu için sol yanında duruyor. Düştüğünde kaldırıyor, üzüldüğünde, sevindiriyor. Hiç bir şey yokken ortada, gülüşü ile huzura erdirip sevinç dolduruyor karakterimizin yüreğini.
Herkesin içini yalnızca yaradan bilir elbette, ama ben Nepenthe’mi bulduğumu anladığımda, sözümü tutacağım. Sol yanımda, dengemi bozarcasına durmasına izin vereceğim…
Boşluk içinde dolduramadım bir kafes,
Ellerimde kaldı hep bir heves,
İstemedim ondan bir nefes,
Seninle başladı her an her heves.
Adını bilemedim senden önce,
Varlığından bir haber, öylece,
Yokluğunu tattım yüz yıllar önce,
Adı sensin, her şeyden öte.
Sallandı teknem, dalgalar arasında,
Yağmur fırtına ardı arkasına,
Bir liman aradım fersahlarca,
Seni buldum, gözlerin bana en güzel hatıra.
İki kelamdan fazla istemedim senden bir parça,
Her zerren ile yüz ışık yılı uzağa,
Gülüşün bana ilaç, her an her manada,
Senden ilerisi yorgunluk, ben anladım şu anda.
Yazarken korktum, seni kaybetmekten anca,
Gözlerim oldu kalemime bir parça, zalımca,
Senden öte gitmek bana bu dünyada,
Sen gel en iyisi beni anla.
Geçmişim sensiz kaldı, maalesef ziyana,
Geleceğimdesin, her an hatırasıyla,
Hayallerimi süsleyen o güzel gözlerin varya,
Cennet bahçesi, gülüşün güneşten öte yanda.
Oturdum bir gece ansızın, senin baskınınla,
Gerçekler ile çarpıştım savaşlarda,
Kendi içimde düştüm kavgaya,
Tut elimden, eğer müsaaden varsa.
Çok zorluk çekti bu aciz vücudum dünyada,
Göğnüm yoruldu nefes alıp verdiğim her cihanda,
Dünyam değişti, bir bakışınla,
Göğnüne al beni, müsaaden varsa.
Otuza kadar ömür biçtim, usanma da,
Yaşamaz, hayalleri olmadan bir ceset ya,
Sen olsan anılarımda, milyonlarca,
Sonsuzluğa doğru gider bu garip dünya.
Nepenthe dedim ben adına,
Sen ister kabul et, ister hayırına,
Ben buradayım, bir liman edasıyla,
Tut elimden, müsaaden varsa.
Boş salladım, baş ağrıttım. Bana gün doğmadan, aklınızı şaşırttım. Gelin siz beni affedin, deliliğimden ben bunları yazdım…
Kendinize iyi bakın dostlar, belki yarın belki yarından daha da yakın bir zamanda tekrar buluşmak dileğiyle. Güzel günler ve anlar sizlerin kontrolünde olsun, hoşçakalın