Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Çağdaş Durmaz
Çağdaş Durmaz

Avuç Dolusu Vatan

Yorum

Avuç Dolusu Vatan

( 2 kişi )

1

Yorum

8

Beğeni

5,0

Puan

235

Okunma

Avuç Dolusu Vatan

Avuç Dolusu Vatan



Güneş, bozkırın üzerine altın bir kazan devirmiş gibi parıldıyordu. Dede Mehmet, elleri nasırlı, yüzü derin çizgilerle oyulmuş, 70 yıllık ömrünün ağırlığını taşıyan bir çınar gibiydi. Yanında, cebinde telefonu, gözlerinde şehrin alışkanlıklarını taşıyan 12 yaşındaki torunu Ali, tozlu tarla yolunda yürüyordu. Ali’nin ayakkabıları pırıl pırıldı, dedeninkiler ise toprak rengine bulanmış, ömrünün yarısını yutmuştu.

“Bak yavrum,” dedi Dede Mehmet, geniş tarlasını göstererek. Soluk mavi gömleği rüzgârda hafifçe dalgalanıyordu. “Bu toprak, sadece kara parçası değil. Her karışında atalarımızın teri, şehitlerimizin kanı, analarımızın gözyaşı var. Yeşil dediğin, gölgesinde soluklandığın ,ağaç dediğin bu toprağın ciğeridir. Ciğerini korumayan, nefesini keser kendi eliyle.”
Ali, etrafa bakındı. Uçsuz bucaksız tarla, uzakta birkaç zeytin ağacı, gökyüzünde dönen bir şahin… Şehirdeki beton yığınlarından, oyun konsolundan çok farklıydı. “Ama Dede, bizim sitede havuz var. Burada sadece toprak var,” dedi merakla.
Dede Mehmet, yumuşak bir tebessümle başını salladı. “Havuz mu? Evet, duydum. Şehirdeki komşunun evinde de varmış. Ama sor bakalım Ali, kaç kez girmiş o havuza? Sahip olmakla değerini bilmek, iki ayrı dünyadır. Birinin hayali, ötekinin sıradanlığı olur. O havuzun suyu, bu toprağın verdiği bereketle dolar. Unutma.”

Tarlanın ortasına geldiler. Dede Mehmet, diz çöküp avuç avuç toprağı eline aldı. Tozlu, kuru görünüyordu ama parmakları arasında kayarken bir canlılık, bir koku yayıyordu. “Hisset yavrum,” dedi Ali’ye uzatarak. “Bu toprak, canlıdır. Nefes alır. Aç kalan bir insan, bu avuç dolusu toprak için bile canını verir. Doymuş olansa, sofrasındaki nimetin kıymetini bilmez, tadını bile eleştirir. Sahip olduğunu kaybetmeden, değerini anlamak zordur. İnsanın gözü, hep uzağı görür.”
Ali, toprağı eline aldı. Tozlu ve sıcaktı. Dede’nin anlattığı derinlik henüz onun için uzaktı. “Dede, sen hep burada mı çalıştın? Hiç sıkılmadın mı?”
Dede’nin gözleri uzaklara, hatıraların sisli dağlarına daldı. “Sıkılmak mı? Vatan toprağına emek vermek, sıkıntı değil, şereftir yavrum. Eş dediğin de öyledir. Sahibi olmayan can atar, sahibi olan ise bazen kıymetini bilemez. Ben ananeni kaybettiğimde, onunla geçirdiğim her sıradan günün, bir hazine olduğunu anladım.” Gözlerinde bir nem belirdi, hızlıca siliverdi. “Bu toprak da öyle. Onu kaybetmek, nefesini kaybetmek gibidir.”
Güneş tepedeydi. Ali susamıştı. Dede Mehmet, yanında getirdiği , eski bakır testiden su doldurduğu tası uzattı. Su, berrak ve serindi. Ali, bir yudumda içti. “Vay Dede, bu su çok lezzetli!”
“Tabii lezzetli yavrum,” dedi Dede, gözlerinde bilgeliğin ışıltısıyla. “Çünkü kıymetini biliyorsun. Şehirde musluktan akan suyu içersin, tadına bile bakmazsın. Sahip olduğun nimetin değeri, onu ne zaman özlediğinde belli olur. Bu su, bu toprak, bu vatan… Hepsi bir bütün.”

Tarlanın kenarındaki yaşlı zeytin ağacının gölgesine oturdular. Dede Mehmet, ağacın gövdesindeki derin çatlaklara dokundu. “Bu ağaç, dedenin dedesinden kalma. Nice kuraklıklar, fırtınalar gördü. Ama kökleri bu toprağa sımsıkı sarılı. Kök salmak yavrum, işte budur. Bir yere ait olmak, onunla soluk almak. Yoksa insan, hep daha iyisini arar durur. Ali, Dede’nin sözlerini içine sindiriyordu. Şehrin telaşı, oyunlar, alışveriş merkezleri… Hepsi bu sessiz tarlada, bu bilge adamın yanında anlamını yitiriyordu. “Peki Dede, vatanın değerini nasıl bileceğiz?”
Dede Mehmet, Ali’nin omzuna elini koydu, avucundaki toprağın sıcaklığı torununa geçiyordu. “Bakarak yavrum. Gerçekten bakarak. Toprağa basarken, ağacın gölgesinde otururken, suyunu içerken… Sahip olduklarının farkına var. Başka bir yerde, belki savaşın ortasında, bir çocuk senin şu an elindeki bir dilim ekmeğe, bir yudum suya canını verebilir. Hakikat budur ; Şükretmek, farkında olmak, anlamak.
Akşam güneşi, tarlayı kızıla boyarken, evlerine dönüyorlardı. Ali, artık daha farklı bakıyordu etrafına. Tozlu yol, uzaktaki dağlar, cıvıldayan kuşlar… Hepsi Dede’nin anlattığı gibi, bir bütünün parçasıydı. Sahip oldukları, birilerinin hayaliydi.
Evin bahçesine geldiklerinde, komşunun gösterişli evinin bahçesindeki büyük, mavi havuz parıldıyordu. Boştu. Kimse girmiyordu. Ali, Dede’nin gözlerine baktı. Dede, sadece anlamlı bir şekilde başını salladı ve avucundaki son toprağı bahçelerindeki küçük fidelerin dibine serpti.
“Görüyor musun Ali ? Sahip olmak yetmez. Onu yaşamak, ona dokunmak, onunla nefes almak gerek. Yoksa en güzel havuz bile, içi boş bir süs olur. En verimli toprak bile, kimse ona bakmazsa çoraklaşır. İşte vatan sevgisi de böyle bir şey. Her gün, her bakışta, minnetle ve farkındalıkla…” diye sözünü devam ettirdi dede.
Ali, o gece uyumadan önce penceresinden dışarı baktı. Ay ışığında, Dede’nin tarlası sessizce uzanıyordu. Cebinden çıkardığı küçük bir torbanın içinde, Dede’nin ona verdiği bir avuç toprak vardı. Elleriyle sımsıkı kavradı. O toprak, artık sadece toprak değildi. Bir ders, bir hazine, bir vatandı. Ve anladı ki, gerçek zenginlik, sahip olduğunun kıymetini bilmekten geçiyordu. Başka bir yerde birinin hayal ettiği şey, onun avucunun içindeydi.





Aradan altı yıl geçmiş Ali bir delikanlı olmuştu. Dede Mehmet, son nefesini bir kasım sabahı verdi. Gökyüzü kurşuni, yapraklar sarıya boyanmıştı. Mezarlıkta, taze kazılmış toprağın başında, artık 18 yaşında bir delikanlı olan Ali, gözyaşlarını silmeden duruyordu. Cebinden çıkardığı küçük, bez torbayı açtı. İçinde, dedesinin yıllar önce ona verdiği o bir avuç toprak vardı. Tozlu, sıcak... Tıpkı dedenin avucundaki gibi.

"Bak yavrum... Bu toprak, canlıdır. Nefes alır..."

Dedesinin sesi, rüzgârın hışırtısına karışıyordu sanki. Ali, torbayı eğdi. Toprak, kara bir yağmur gibi, dedesinin naaşının üzerine, toprağın bağrına döküldü. Her tanesi, bir hatıraydı: Tarlada güneşin altında yürüyüşleri, zeytin ağacının gölgesinde içtikleri serin su, dedenin gözlerindeki bilgelik pırıltısı...

"Sana söz dede," diye konuştu Ali, sesi titreyerek. "Bu toprağa, bu vatana sahip çıkacağıma söz veriyorum. Değerini bileceğim. Hep bakacağım. Hep anlayacağım."

Yıllar, bir ırmak gibi aktı. O tozlu tarlada toprağa söz veren çocuk, şimdi üniformasının omzunda yıldızlar taşıyan Teğmen Ali idi. Sınır karakolunda, gece nöbetinde, ay ışığı vatan toprağını gümüşe boyarken, avucunu açtı. İçi boş değildi. Her zaman, cebinde küçük bir kese, içinde dedesinden kalan o kutsal topraktan bir tutam taşırdı. Parmakları toprağa değdiğinde, dedesinin sesi kulaklarında yankılanırdı:

"Sahip olduğun nimetin değeri, onu ne zaman özlediğinde belli olur. Bu toprak, bu vatan… Hepsi bir bütün."

Her devriye attığında, her sınır taşını kontrol edişinde, her Mehmetçiğin yüzüne bakışında, bu sözler yankılanırdı. Vatan, artık onun için sadece harita üzerinde bir alan değil, dedesinin teriyle sulanmış, şehitlerin kanıyla kıymetlenmiş, her karışında bir hikâye saklı kutsal bir emanetti. Üniforma, bu emanetin muhafızı olmanın nişanesiydi sadece.

Soğuk bir şafak vakti... Dağlık arazide, pusuya düşmüşlerdi. Kurşunlar, kayaları tırmalıyor, hava acı ve barut kokuyordu. Ali, bir kayayı siper almış, askerlerine komut veriyordu. "Yerlerinizde kalın! İleriye atılmayın!" Ani bir patlama... Keskin bir sıcaklık sağ böğründen vücuduna yayıldı. Sarsıldı, yere düştü. Gökyüzü, alacakaranlıkta gri ve acımasızdı.
Acı, tüm bedenini kemiriyordu ama zihni berraktı. Dedesinin çizgili yüzü, tarlanın altın rengi, zeytin ağacının hışırtısı... Serin toprak sırtına değiyordu. Zorlukla sağ elini kaldırdı. Yanı başındaki kuru toprağa daldı. Parmakları, Anadolu’nun bağrına girdi. Bir avuç dolusu toprak aldı. Sıcak, taneli, yaşam dolu... Dedesinin ona verdiği gibi.
Avucunu sımsıkı kapattı. Toprak, parmaklarının arasından sızmaya çalıştı ama o, demir gibi kavramıştı. Dudaklarında huzur dolu bir gülümseme belirdi. Gözlerini göğe, şafağın ilk ışıklarına doğru dikti. Sanki dedesini görüyor gibiydi. Nefesi hafifledi, ağırlaştı...

Komutanı Yarbay Kemal, çatışma bitip de onu bulduğunda, Ali’nin yüzündeki o esrarengiz tebessüm ve sımsıkı kapalı, toprak dolu avucu görünce dizlerinin bağı çözüldü. Yanına çöktü. Genç teğmenin alnı terlemiş, soğumuştu. Nazikçe, şefkat dolu bir hareketle, alnından öptü. Göz pınarları yanarken, kulağına eğilip ;

"Hepimiz bu vatanın bir avuç toprağıyız evladım... Sen rahat uyu şehidim."

Sonra, etraftaki askerlere döndü. Sesi tok ve kararlıydı: "Teğmenin avucundaki toprağa dokunmayın! O toprakla birlikte memleketine, doğduğu topraklara gönderilsin. O emanetle gömülsün!"

Ali’nin naaşı, dedesinin yanı başına defnedildi. Tabutunun içinde, üniformasının sağ cebinde, küçük bir bez torba vardı: Dedesinden kalan son toprak. Ve sol eli, hâlâ sımsıkı kapalıydı. İçinde, şehit düştüğü o dağın bağrından aldığı, vatanın bir avuç kutsal toprağı vardı.

Mezar taşının üzerinde şunlar yazıyordu:

TEĞMEN ALİ MEHMETOĞLU
Dedesine Verdiği Sözü Toprağa Kanıyla Yazdı
"Hepimiz Bir Avuç Toprağıyız Bu Vatanın"

Her bahar, mezarının başında bir zeytin fidanı büyüyor, kökleri, iki mezarın topraklarında birleşiyor, rüzgâr estikçe, yapraklarının hışırtısı, iki neslin toprağa verdiği o kutsal sözü fısıldıyordu sanki: "Sana söz dede..." Ve o zeytin ağacı, vatan toprağına kök salmış her yiğidin, her şehidin sessiz anıtı olarak, gökyüzüne uzanıyordu.


Çağdaş DURMAZ

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Avuç dolusu vatan Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Avuç dolusu vatan yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Avuç Dolusu Vatan yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Tamer Umut
Tamer Umut, @ervh-ifirkat
23.8.2025 19:03:08
5 puan verdi
çok hüzünlendirdi yazı, yazacak bir şeyde kalmadı aklımda. aklınız, kaleminiz, yüreğiniz dert görmesin. saygılarımla
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL