Nasıl hayret ederdim oldukça yaşlı insanların "anne-babasından bahsederken, söz daha yüreğinden diline düşmeden gözlerinden yaşların yağmur gibi süzülüşüne. Bu yaşına gelmiş hâlâ dün kaybetmiş gibi üzülüyor diye düşünürdüm. Hiçbir acıyı yaşamadan anlamak mümkün değilmiş meğer. Bu en yakınınızın acısı olsa bile.
Artık hiç kimseye karşı ön yargılı değilim eskisi gibi. Yarasız ağaç, dertsiz insan yok biliyorum. Etrafımdaki insanlara "ne güzel gülüyor, hiç mi derdi tasası yok acaba" diye bakmıyorum artık. Kimbilir yüreğinde uyuyan ne acıları var diyorum. Ve ben artık kimsenin derdini anladığımı ve kimsenin de benim derdimi anladığını düşünmüyorum. Çünkü insan yaşamadığı acıyı sadece anladığını zannediyor. Yaşamak ve anlamak çok farklı şeyler.
Yaşlandıkça insan gözlerindeki baraj kapaklarını da kapatamıyor artık. İlk damladan sonra hepsi birden boşalıyor. Bu duygular ve bu duygusallık da yaşlılığın belirtisi, yaşanmışlığın sonucu olsa gerek...
Eşini, can yoldaşını, evladını, anne-babasını, kardeşini velhasıl canının yarısını toprağa koymuş öyle çok insan var ki etrafımda ve sayfamda. Bir şeyler yazarken onları incitir miyim diye düşünmeden edemiyorum ve eğer üzdüğüm birileri varsa da özür diliyorum...
Her yaranın ilacı, zaman dediler bize Ne acılar azaldı,ne giden döndü geri Acımızla yaşadık, başbaşa ve göz göze Olmadı hiç kimsenin, birbirinden haberi.
Acılar azalmıyor yürekler pas tutuyor Of çektikçe gönülde, yaralar is tutuyor Sanmayın ki her gülen derdini unutuyor Bala acıyı katmak, bu hayatın ederi...
Geçiyoruz hayattan birer nöbetçi gibi Nöbeti tamam olan herkes toprak sahibi Hesap vaktidir amma, kefenin yoktur cebi Verdiklerin senindir, aldığını ver geri...
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kaleminizden bildiğim kadarıyladır tanışıklığımız... Ve... ben şuna inanıyorum kalem ruhun aynasıdır... İçten olanlar dökülür kaleme, riya süzülemez mutlak kendini ele verir bir şekilde. Açarsam anlatmak istediklerimi kalem bir işaret, seçilen mahlas bir işaret, yorumlar bir işarettir biz okurlara sadece ayrıntıya dikkat etmemiz gerek ve zan'a mahal bırakmamamız. Bu minvalde sizin inanç ve itikat noktasında çok yürekli, vatansever ve saygıda kusur etmeyen kalemsiniz. İyi ki varsınız aramızda...
Bahsi geçen yazının içeriğinde ki acıları çok yoğun yaşayan birisiyim. Nazik düşüncenize binaen söylüyorum ki 'yazınız beni üzmedi' aksine mutlu etti. Elif Kurt Kardeşim bana şöyle demişti: ''Aren lütfen bu kadar kendine yüklenme.'' Yazdıklarımdan olsa gerek çok üzgün, kabullenmeyen bir imaj çizmiş olmalıydım. Zira O'nu bu düşünceye sevk eden bendim... Ben de aynen şu cevabı verdim: ''Acı da tattır yemeğimize kattığımız o güzelim baharatlar gibi... Ben yakınlarımın acısını seviyorum ve mutlu oluyorum eğer her gün yaşıyorsam bu acıları demek ki çok sevmişim, unutmak gafletinde dğilim ki hep hatırımda. Sen üzülme Kardeşim benim acım hafiflerse ben asıl o zaman üzülürüm.'' Demiştim...
Şimdi de tekrar ediyorum. Üzerinden geçen zamanın çokluğu ne kadar olursa olsun o tatlı acı hep yüreğimizde olsun. Kevserde kavuşmak da Muradımız olsun vesselam...
Allah'ın razı olduğu, sevdiği,sevdirdiği kullar arasında olmanızı diliyorum çok kıymetli kardeşim.
Siz de iyi ki varsınız aramızda.
Sizin üzmedi sözünüz bile beni üzdü oysa ki.
Acı da hayatımıza tat katan bir duygudur evet, ama miktarı önemlidir. Kendinizi ve her zaman sizinle olan sevdiklerinizi üzmemek için her yemeğe katmayın olur mu.?
Kevser başında kavuşmak muradınıza bizim de katkımız binlerce Amiiiin olsun.
Allah'ın selâmı, rahmeti, inâyeti üzerinize olsun Sevgili Aren.
KEMAL YOLCUSU'NDAN: Op: Bedri Ruhselman Tebliğ: Kemal Yolcusu
“Sonunda tabiatın kendisine iade edeceğin malını, Tabiatın malı olan insandan esirgeme! İnsanlara istedikleri kadar, isteyebilecekleri kadar ver! Sana da veriliyor… Ver ki her verdiğin damlanın arkasından şelaleleri karşıla! Dayanabileceğin kadarını al! Aldığın oranda ver! Hiç ama hiç esirgeme; Çünkü bu, sana, tükenmek bilmeyen bir kaynaktan gelmektedir. *** Ey fani! Işık tut, göster, insanlara hep yol göster; Aydınlık onları kör edinceye kadar! *** Şu cömert tabiata bak! Her şeyi önüne sermiş, hepsi yalnız senin için… Ne varsa yalnız senin için meydana gelmiştir. Sen de cömert ol! Tabiatın malı olan insandan tabiatın hiçbir şeyini esirgeme!.. Bununla beraber, yalnız bir şeyi verme: Istırap!.. Bırak, zaten onlar insan olmakla, onu aramaya koşmuşlar demektir. Onları ıstıraba sürükleyen bir rehber olmaktan daima çekin! *** Başkasından aldıklarını yine başkasına ver! Asla esirgeme! Çünkü sen bil ki, yalnız kendin için değilsin. Işığı sadece kendin için saklama ki fazlası da seni yakmasın! *** Kafanı bilgisiz, gönlünü kapalı tutma ki seni karanlıkta bırakmasın! Zaten sonunda yine her şeyi aldığın yerde bırakacak değil misin? Âlem değiştirirken sana kalan, senin olan, Yalnız görgü ve tecrüben değil midir? *** Hayatının bittiği yerde, başladığı yerdeki gibi annen, baban var mı? Annen, baban ve ötekiler birer üniforma gibi, Hep dünyaya ait şeyler değil midir? Sen onları bu “hayat okulu”nun içinde bulup arkadaşlık etmedin mi? Ölümün ötesinde şefkatli bir anne kalbi yoktur. Bununla beraber senin artık bu şekilde bir şefkate, bir anne himayesine de ihtiyacın yoktur . Bununla birlikte, senin için yaratılan bu kâinatta, İntibak sağladığın âlemlerin yasa ve icaplarına göre plan düzenleyerek, her bedenlendiğin zaman, her anneye ihtiyacın olduğu zaman, Onu, bütün nitelikleriyle birlikte, sana kucağını açmış bulacaksın, Bundan emin olabilirsin. *** Tanrı, tekâmülün için ne gerekiyorsa, Hepsini hazırlamış ve önüne sürmüştür.
Kâinatta mevcut olan her şey senin için, Senin tekâmülüne lazım olduğu için var olmuştur. Buna karşılık vazifen, Sadece ilerlemenin gereklerini yerine getirmendir. *** Korkma, hiçbir şeyden korkma! Tanrı’yı düşün! Yaratılış gayeni hatırla! O zaman hiç bir şeyden korkmamak lazım geldiğini, Esasen anlamış bulunursun. *** İnsanlara bak! Onların tekâmüllerini Tanrı hakkındaki görüşleri ile ölçmeye çalış! *** Sahip oldukların için sevinme, Layık olduğun için senin olmuştur.
Sahip olmadıkların için üzülme, Vakti erken bulunmuştur. *** 24 saatinin bir tanesinde de kendi içine dön, onu dinle! Basit realitelerin anahtarları sendedir; Başkasına sorma, herkesi yorma! Senden daha ileride olduklarını zannettiğin kimseleri, Gökyüzünde arama! *** Gözlerini kapa, kâinatı gör! Gözlerini aç, yine kâinatı gör! Bakmak yeterli değil, görmek lazım. Eşyanın hikmetini düşün! Onun varlığının gayesi sen olduğunu bil! Sezişini kuvvetlendir! Sezişteki belagat hiçbir duyu kanalında yoktur. Kelimeler kısırdır, nağmeler sınırlıdır. Sınırsızlık sana ancak seziş kanalı ile gelmektedir. Sezerek gör! Sezerek işit! Sezerek anla! *** İnsanların maddelerinden ruhlarına süzül, oradaki cevherleri tanı! Hiç kimseye hor bakma! Başkalarını hor görüyorsan eğer, İçin paslı, prizman sisli demektir. İçini yont, parlat, kalbinden her türlü şüpheyi at! O zaman kâinatı kaplayan bu muamma sislerinin eridiğini, Arkasındaki hakikatlerin billurlaştığını, Eşyayı ve varlıkları kendi değerlerinde görmeye başladığını, Anlayacaksın. *** Dua et, öğrettiğim duayı! *** Hayattan çağrıldığın zaman bu daveti üzüntüyle karşılama! Bunun, senin hakkında hayırlı olduğunu bil! Çünkü bu davet senin tekâmülün için bir zorunluluktur. Gideceğin yer, gitmekte olduğun yerden daha basit değildir. *** Her hareketin bir tekâmüldür; Duraklayışın, hattâ zaman zaman gerileyişin bile... *** “İnsanların topyekûnuna bak: Bir kısmı hayatta neşenin peşinde koşarlar, Onlar içlerinin karanlığında boğuldukları için onu ararlar. Bazıları yalnızlıktan kaçar, Onlar da kendileriyle, kendi vicdanlarıyla yalnız kalmaktan korkarlar. Bir kısmı boş, bomboş konuşur. Öyle kimseler vardır ki; Yalnız dinlemeyi tercih ederler, anlamak için, Etrafını dinler, tabiatı dinler, nihayet kendini dinler; Dinledikçe anlar, anladıkça öğrenir ve tekâmül eder. İnsanları dinle! Dinlemeden anlamak mümkün değildir. İyi anlaşmış insanlar sana hep örnektir: Onlar birbirlerini dinledikleri için anlamışlar ve anlaşmışlardır. *** Etrafında her şeyi sev! Her şeyde, herkeste iyi bir taraf bulmaya çalış! En kötü zannettiğin insanda bile, En değerli cevherin bulunduğunu unutma! İnsanların iyi taraflarını, Kendilerinin bile farkına varmadıkları değerleri bir dâhi gibi keşfet! *** Başkalarının buldukları değerlerle yetinme; O cevherler senin anlayış prizmandan geçmedikçe, Senin seziş kanalına girip, mantık terazinde ayarlanmadıkça yetinme! *** Ara, hakikatleri ara! Kendini her an sınava hazırlanan bir öğrenci gibi hisset, kendin için; Başkalarına karşı borçlu olduğunu bil, onlar için!... Çevrendekilerin tekâmüllerinde vazifen olduğunu, Hiçbir zaman aklından çıkarma! Ancak o vakit, Kemal yollarının o ölçülmez sonsuzluğunda, Rehbersiz ve yaya kalmamış olursun…” 💜🌻💜
Ön yargılar kırılması aşılması zorda olsa aşılması gereken duygular. Bunlardan arınabilmek insanın yaşama bakışını da olumlu etkiler. Güzel bir yazı okudum
“Yarasız ağaç, dertsiz insan yok.” cümlenize sığınmak istedim bir an. Ne güzel bir fark ediş bu... Hayatın ağırlığını taşıyan herkesin kendince bir savaşı, bir vedası var. Ve siz bu metinle hem kendinizi hem de bizi sarıp sarmalamışsınız. Var olun Yürekten tebrik ederim sizi… Kaleminiz her zaman olduğu gibi hep bu kadar derinden ve incelikli yazsın. Saygı, selam ve dua ile
Çocuk yaşta ağaçların yarasını fark edip, hayatı onlardan okumaya başlamanız ne büyük bir bilgelik. Her yara bir iz, her iz bir hikâye… Ve siz o hikâyelere hem şahit olmuşsunuz hem de yüreğinizle anlam vermişsiniz.
"Yarası olmayan ağaç yok" derken, aslında insanın iç âlemini ne kadar güzel anlatmışsınız. Zamanla kabuk bağlayan, canı acıtmayan ama yok da olmayan o yaralar… İnsan da işte böyle yaşadıkça olgunlaşıyor, ama eksilmiyor; aksine derinleşiyor.
Ben de artık bir ağaç gördüğümde, mutlaka yarasına bakacağım. Ve sizi hatırlayacağım.
Ben bu sözü duyduğum da daha çocuktum ve köyde yaşıyoruz ya, gittim bütün ağaçları tek tek inceledim. Gerçekten yarası olmayan tek ağaç bulamadım. Ama farkettim ki, küçük ağaçların yarası büyüklere göre daha azdı. Sonra büyüdükçe şekil değiştiren yaralar dikkatimi çekti. Sahibine bir zararı dokunmayan ama onunla bir bütün olmuş yaralar.
Hâlâ bir ağaç görsem yarası var mı diye bakarım.
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum Mesut Hocam. Çok sağolun, hep var olun.
'Eşini, can yoldaşını, evladını, anne-babasını, kardeşini velhasıl canının yarısını toprağa koymuş öyle çok insan var ki etrafımda ve sayfamda. Bir şeyler yazarken onları incitir miyim diye düşünmeden edemiyorum ve eğer üzdüğüm birileri varsa da özür diliyorum...'
Nuriye Hocam, ne kadar zarifsiniz... hassasiyeti yüksek ve derin bir yaşanmışlık var okuduğum satırlarda... Zamanla alışmayı öğreniyor insan... Ve aslında küçük gibi görünen her şey ne büyük nimetmiş anlıyorsun.. Rahmetli babamı kaybettiğimizde, bayramlar çok zor geçiyordu, ya da bir ses duyduğumda, hatırlatan bir eşya gördüğümde... Rabbim tahammülünü de veriyor yoksa dayanılması zor olurdu... Zarif kalemi tebrik ederim. Selam ve saygılarımla🌷
Çok teşekkür ederim güzel kardeşim. En büyük korkumdur birinin kalbini kırmak, incitmek Allah korusun. Hayat acıyı da, sabrı da öğreten öğreten bir usta. Kim ne kadar alırsa.
Babanıza yüce Rabb'im Rahmet eylesin, mekanı cennet olsun İnşâllâh. Ve tüm kaybettiklerimizin.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.