0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
237
Okunma
BİZİM SANDIĞIMIZ, AMA BİZİM OLMAYAN BİR HAYATI YAŞIYORUZ
Birçok yıllık evliliğin, ikinci yarısından sonra, öylesine bitirilmiş, öylesine tüketilmiş beraberlikler var ki, ne gerçekleri görebiliyor, ne bittiğini kabulleniyor, ne de tutumundan vazgeçebiliyor. Bu yüzden çiftler, ne birbirini yaşayabiliyor ne de kendilerini yaşayabiliyorlar.
Tanrı’nın saf, temiz ve günahsız halini kendisinde gören kadın ve erkek, kusursuz çift olup çıkıyor birden(!)
Ne öfkesine gem vurabiliyor, ne de birbirine saygı duyuyor. Mutsuz bir şekilde birlikte yaşamaya kader diyerek mutsuzluğu kabulleniyor.
Peki bunca yaralanmaya, kırılıp dökülmeye, saygısızlığa rağmen, nedir çiftleri bir arada tutan harç?
Çocuklar mı?
Çocukların mutluluğu için mi?
Bireylerin bunca mutsuzluğa katlanmasının sebebi nedir? Bunca olumsuzluğu çocuklar hissetmiyor, farketmiyor, görmüyor mu?
Kimse kabahatini görüp kabullenmiyor. Dile doladıkları söz ise, "ilişkilerde herkes dilediği hayatı, dilediği gibi özgürce yaşıyor bizde." "sorun yaşayan aile sadece biz miyiz diyerek, kendilerini avutuyor.
Haklısınız. Elbette sorun yaşayan çift sadece siz değilsiniz. Lakin o çiftlerin de, yaşamlarında, birbirlerine olan saygıları sizinkinden farklı değildir. Hatta mutsuzluğu öylesine özümsemişler ki, sokakta omuzuna çarparak geçtiğiniz her üç kişiden biri bu grubu teşkil ediyor ve umursamamayı, kızmamayı, alınganlık göstermemeyi edinilmiş alışkanlık haline getirmişlerdir. Böylece kendini yaşamayı unutup uzaktan kumandalı bir robota dönüşmüştür.
Ola ki, geçmişten gelen yaralarınıza dokunsalar, kanatıp kanatıp, yine o yarayı, kendiniz okşayarak iyileştirmeye çalışıyorsunuz.
Düşüp de dizinizi yaralasanız, içinizdeki çocuğu suçluyorsunuz.
Çünkü siz kendinizi yaşamıyorsunuz.
Çünkü siz içinizde büyütemediğiniz, büyümesini istemediğiniz o çocuğa bile ihanet ediyorsunuz. Onun da sizin gibi, benim gibi, diğerleri gibi birer birey olduğunu kabullenmiyorsunuz.
Çünkü kabullenmediğiniz birine ihanet etmek daha az acı veriyor. Ama içinizdeki çocuğa ihanet ederek, kendinize ihanet ettiğinizin ne zaman ki farkına varırsınız, işte o zaman, kendinizde gördüğünüz o temiz Tanrı’ya da ihanet ettiğinizin farkına varırsınız.
Bilinmesi gereken şu ki, evlilikler sabır gösterilmesi gereken müessese değildir.
Sabret düzelecek.
Sabret iyileşecek.
Sabret yoluna girecek.
Sabır gösterirken bir bakmışsınız zaman avuçlarımızdan akıp gitmiş ve kangren bütün yaşamınızı sarmış. Onun için bir an önce müdahale edilmesi gerekir ki, ilişkileriniz anlam kazansın.
Bu yüzden yüreğinin sözünü aklıyla birleştirmeyen biri ile yapılan yolculuk zaman kaybından başka birşey olmayacaktır. Yüreğiniz ile beyninizi birleştirerek partnerinize yaklaşmıyorsanız, ilişkiniz sadece hastalıktır, kangrendir, illettir, huzursuzluk ve mutsuzluktur. Bu yüzden kangrene dönüşmüş bir yaranın iyileşeceğini düşünmek ve buna inanmak, ruhunuzda açılacak yaradan daha derin olacaktır.
Bu yüzden, partnerlerin yeni bir yola girerek, yeni bir coğrafya keşfetmek için umut edip, umutla yola çıkmanın zamanı düşünüyorsa, birbirini azad etmelidir ki, içinizdeki çocuk büyüsün. Kendinizde gördüğünüz Tanrı insafa gelsin ve size cenneti göstersin!
Efkan ÖTGÜN