Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Tigem0663
Tigem0663
VİP ÜYE

Ak sakallı Köksal baba

Yorum

Ak sakallı Köksal baba

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

135

Okunma

Ak sakallı Köksal baba

Beklemekten vazgeçme sakın. O gemi bir gün gelecek.

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

İş aramaktan yorgun düşmüştü Mardinin o taş sokaklarını tek tek adımlayan İsmail abi evini sırtına yükleyip o Mardinin meşhur abbaralarını geçen İsmail abi abbaralar Mardinin simgesi idi evleri birbirine bağlardı abbaraların o dar sokakların içinden geçen İsmail abi şöyle düşünüp ilk soruyu kendisine sordu insan ilk soruyu kendisine sorar ve cevabı ilkin kendisi verirdi bu bir yalnızlık belirtisi idi İsmail abide kimisine göre yalnız bir seyyah kimisine göre aylak bir berduştu
bu abbaralar evleri birbirine bağladığı gibi  gönülleri de birbirine bağlar mı acaba diyordu heybetli kalesi ile bize hoş geldin diyen Mardinde üç kağıtçı bakkal Erdala uğramadan olmazdı Erdal bakkal elleri hep para sayar ancak bir kez olsun o parayı çıkartıp bir lokmacıkta olsa ateşten korunmak aklına gelmezdi parasını akrep biriktirir gibi bir kavanozun içinde saklayan Erdal bakkal bağırıyordu badem şekerim var Süryani çöreğim Süryani şarabım var çay Erdal bakkalda içilir ziftah sizden bereket Allah Tealadan diyor İsmail abi ise dilinde sufi mazhardan bir şarkı tutturmuş aylak aylak işsiz güçsüz insanlara bakarak benim halâ umudum var insanlar işsiz kalmayacak çocuklar hep gülecek hiç ölmeyecek ölüm ise bizleri yok eden insandan değil bizi yaratan yoktan var eden Cenabı Haktan bize bir nimet gibi gelecek inşAllah mazhar abi ve yüzde bir tebessüm dilde ise türkü olduğu sürece umut hiç bitmemiş gemi bir gün mutlaka dönecek demektir öyle değil mi Mazhar abi


Yine yıldızlar kaydı ve benim hiçbir dileğim gerçek olmadı.”

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Huuuppp İsmail abi nereye -Ahirete gardaş -abi bu yol ahirete çıkmaz -heee bende biliyom emme azık topluyoruz işte ilk önce Mardin kalesine çıkçam kah çıkarım gökyüzüne seyredim alemi kah inerim yeryüzüne gökyüzü seyreder beni -elhamdülillah eyvallah ağzına sağlık İsmail abi var mı bir emrin ismail abi - yok eyvallah sağolasın iki gözüm insanın emri değil ancak ricası olduğu zaman sözünü dinletir insanın sözü bir rica ve davetten ibarettir diyerek veda etti dün kaldığı taş evin sahibine eski Mardinin taş evlerindendi dar ama sıcak zaten kaldımı şimdi o eski evler şimdi her yerimiz babilin kuleleri gibi triplex babilin kulelerini inşa eden biz insanlık babilin asma bahçelerini unuttuk öyle değilmi İsmail Abi Ahmet Kayanın dediği gibi binlerce fidan diktik halkın çölüne su vermediler eğildi dünkü daveti düşündü Erdal abi bir yanımız bahar bahçe bir yanımız dökülen sarı yapraklar misali o Mardinin taş evleri dar olur ancak dar evde insan nefesi birbirine değer ve o nefesin sıcaklığı ile ısınır insanlar evleri yükselttikçe nefesimiz hep birbirini teğet geçiyor ve nefesler birbirine dokunmayınca insan hep yalnız kalıyor ıssızlaşıyor ve insanlığını kaybediyor birbirine dokunan iki nefesin sıcaklığına ihtiyacımız var


Mutlu sonla biten hayalim olmadı hiç. Bu dünyada herkesin bir yükü var. Benimki de hayallerim.

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

İsmail abinin üzerine bir karınca konmuştu sanada selamın aleyküm dedi karınca bir tek selam kelimesi ile mutlu oldu İsmail abinin üzerinde gezinmeye başladı İsmail abi karınca üzerinde gezindikçe mutlu oluyor onu incitmeye kıyamıyordu bu devirde karıncayı incitmeye korkan insanlar mucize doğrusu oysaki insanlar öte tarafta selamı yaygınlaştırmak için amansız bir yarış halindeydi iyiliklerde yarışmak yerine kötülüklerde yarışmayı tercih etmişlerdi İsmail abi açmısın deyince kuş dilini çözen İsmail abi karıncanın dilinide çözmüş olacakki mardinde bir simit fırınına oturdu karıncanın karnı aç o Mardin’e özgü muhteşem lezzet baharatlı mahlepli çöreğinden tadmak isteriz dedi bu sırada Midyat sokaklarında asası ile gezinen kara şapkalı adam insanlara çirkin bir gülümseme ile selam verdi günahkar ağızdan salyalar dökülüyor kimi insan ise yere saçılan pisliği eliyle topluyordu makam para pul insana yerden dökülen sümüğü bile toplatır secdeye eğilmeyen baş makamın paranın önünde eğilir zehirlenirdi bu da asanın gücüydü insanlar son devirde zalimin önünde tekrar eğilmeye başlamışlardı


İnsan öleceğini bilen ama hiç ölmeyecekmişçesine adım adım kendi sonuna doğru koşar adım ilerleyen bir varlıktır

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Siyah ruganlı siyah çoraplı adam elindeki asası ile yaklaşıyordu Benjaminin şarap fabrikasına Benjamin burada üretirdi o leziz Süryani şaraplarını benjaminin yüzünde sahte bir gülümseme vardı insanları şaraba alıştırmak için ücretsiz hediye ettiği bile olurdu siyahlı adama hoş geldin dedi bu esnada İsmail abi Mardinin badem şekerinden yiye yiye o heybetli Mardin kalesine vardı üzerinde gezinen karıncayada ikram etti al karıncam al tadına doyum olmaz sende tat dedi sonra elindeki dürbünü çıkardı Mardin in o eşsiz güzelliğini seyrediyordu görüyormusun ey yoldaşım karınca insanlar nasıl akıp gidiyorlar kimisi kire kimisi nura ancak her varış ecele doğru diyerek ilk önce bakırcı dükkanına giren Siyahlı adamı gördü vay deyyus demek gene çıktın karşıma diyerek Benjaminin dükkanına kurduğu dinleme aleti sayesinde konuşulanlara kulak verdi -Benjamin bu bakır yüzüğü altın yapıp insanlara hediye edeceğiz onları sahte makam koltukları ile paranın ışıltısı ile kandırıp dünyaya hakim olacağız diyordu -üzülme siyah adam insanlarda dünya sevgisi oldukça onlar dünya zindanından çıkamazlar ve her insan mutlaka parayı makamı sever işte her var olana kısa bir süre hakim olma isteği varken insanlar her zaman yenilecektir



Zaten insan dediğin yediği her kazıktan sonra "Yok abi bundan sonra kimseye güvenmem ben," deyip de her seferinde kazık yemeye devam eden bir canlı türüdür…”

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Papaz Hammed Kurayşi Mardinin eski ve kadim halklarından Süryani bir rakipti elinde İncil dilinde tevhid o da kendi ümmetini Allahın dinine çağırıyordu Mardin birazda bu demekti bir tarafta Darul zaferan manastırı bir tarafta mor Gabriel diğer yanda Mardin Ulu Camisiyle kültürlerin dinlerin ortak merkeziydi ezanın sesini duyan camiye kilisenin çanını duyan kiliseye koşuyor Midyat halkı paskalyalarda kurban bayramında birbirlerine koşuyorlar birbirlerine sarılıyorlardı ve gardaşlık yoldaşlık iki insanın sarılması ile başlıyor edilen tek bir selam kelam içilen çay gönül köprüleri kurmak için yeterli oluyordu 5.yy da inşa edilen Deyrulzafaran Manastırı eşsiz bir kültürel hazineye sahipti 640 yıl boyunca Süryani Ortodoks patriklerinin ikamet ettiği bu medreseye Rahip Hammed Kurayşinin evi süryanilerin kulların dağı adını verdikleri Turabdin bölgesindeydi hidayet öyküsü ise bambaşkaydı yıllarca yetim kaldıktan sonra sokaklarda aç yatar kimse evine almaz dövülür sövülür kovulur ve bir gün ekmek çalmak zorunda kalır ve gardiyanlar koluna kelepçeyi takarlar iki yanında iki polis Midyat cezaevine getirirler onu ve akşam sofrasında kurtlu küflü ekmeğe talim ederler ve açlık insanı küflü kurtlu ekmek yemek zorunda bırakır açın gözü görmez


Hayallerin ne kadar büyükse, hayal kırıklığın da o kadar gürültü olur

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Siyah ile beyazın ilk savaşı siyahın efendisine başkaldırışı ile başlamıştı mühlet ver senin kullarını senin yolundan nasıl saptıracağımı gör diyor ve Cennet ile Cehennemin Maliki onu huzurdan kovuyor böylece siyahlı adam her seferinde beyazı kara etmek için uğraşıyordu insanın üzerinde ise giydiği beyaz kefen bile olsa çabuk kirleniyor fakat insan elbiseyi temiz etmek dururken kirli elbiseyi çıkarmamakta ısrarlıydı  siyah adam makam koltuğunun siyahını paranın yeşilini gösteriyor insana hayal kurduruyor her ölçüsüz hayal ise edilen niyetin saf ve temiz olmaması sayesinde insan her gün biraz daha kaybediyordu ak adam Köksal Engür bu elbiseyi en uzun süre giyenlerdendi siyah adamın sözüne bir kez uymuş ve sürgün edilmişti bu ülkeye Sevgili En sevgili Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
diyerek içli içli dönüş gününü bekliyor Midyat Cezaevinde güvercinleri besliyordu dertli işkence gördükten sonra veda edip ahire giden dertsizden hatıraydı dertsizin idam sehpasında bile yüzünde bir tebessüm vardı dünya dertsize bir çok kez eziyet etsede dertsiz ne işkencelerde bir kez göz yaşı dökmüştü ona dertsiz denmesi bir kez bile of demeden Her şeyi Allaha Rahmeti Rahmana havale etmesi idi Herşeyi Allaha havale edende dert olurmuydu Teslimiyet göster dertsiz kal



Bu dünya bizi istemiyorsa biz de istenmediğimiz yerde durmayız. Kendimize yeni bi’ gezegen buluruz. İşte o kadar! Benimle misiniz?..

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Dertli dertsizlerin en iyi arkadaşı ve yoldaşı idi cinsi Mardin güverciniydi zindanın içine bir damla nur olabilmek için dertli ile yıllarca arkadaşlık etmişti sonra bir gün dertliyi asmaya götürürlerken göklere doğru yükselerek haksız yere asılanları şikayet etmek için ilahi makama yükselmişti bugün ise tekrar insanlara sevgi aşılamak için ak sakallı Köksal babanın Gelip kondu bir güvercin ellerine o gece ve o güvercin
Anlatır gibiydi akan kanı beyaz sesiyle tüm dertlileri ise sanki o gün bağladılar bir ağaca Diz çöktüler karşısında sonra ateş ettiler Parçalanan yüreğimize hep yuva kurdu mermiler ve biz her dökülen kan için her gün biraz daha bedel ödedik yüreğimiz kanıyor göğsümüz daralıyor olmasaydı keşke sonumuz böyle işte  yüzyıllar boyunca mardin halkı tarafından yetiştirilen bu güvercinler şimdi Köksal Baba tarafından Midyat Cezaevinde yetiştirilecek belkide bu  kültürel miras ve güvercin sevgisi sayesinde Midyat cezaevi bir bahar bahçe olacaktı kuşlara isim verildi bayram ile matem bayramı kurtuluş savaşında kuvayı milliyeye katılıp mardinde Türke düşman olanın pek çok Fransız ve ermeni kanı döken Süryani İlyas Şakirin torunu Hammed Kurayşi bekleyecekti İlyas şakir kurtuluş savaşında Türk düşmanlarına şöyle meydan okuyordu biz Türküz Türk yönetiminden başka yönetim istemiyoruz Aksi durumda canımızla malımızla savaşa hazırız diyerek kılıcıyla bir fransızın kellesini koparmıştı mübarek olsun gazamız kutlu olsun diyordu işte bayram ile matemin dostluğu Süryani Hammed ile Ak sakallı Köksal babanın yoldaşlığı böyle başladı Midyatta



İnsan en büyük hatayı zaman konusunda yapıyor. Zamanın sahibi sanıyor kendini. Nasılsa yaparım daha zamanım var diyor her seferinde. Oysa Zaman akıp gidiyor ellerinden..

Leyla ile Mecnun’Burak Aksak

Mardin kartal kalesinde Türk bayrağının altında gölgelenen İsmail abi Mardinin havası karardıkça onunda geminin geleceğine dair inancı kararıyordu mecnunun hikâyesini şöyle anlattı dev karıncaya tüm sevenlerin yazgısı idi kavuşamamak ilk hatayı insan sevdiğini söyleyemeyince yapıyor bazen tam söylemek isterken vakit doluyor seven ile Sevilenin kavuşması her zaman kimisine göre meçhule ahiret ehline göre mutlaka bir kavuşma olacaktı ahirette Mecnunda ilk başta zamanı kaybetmiş fakat hepimizin babası iskender babanın evlat kendini vakitin sultanı sanma çünkü vakit küçük bir kum saati gibidir ve tüm kumlar tükenir sevdiklerine sevdiğini hissettir diyen babasının sözüne uyarak bir çiçek yaptırdı leylaya götürdü makam koltuklarını tüm paraları yakarak Leylam gözlerin cennetimdir sensin bu dünyada destan gerisi yamalı bohça yamalı fistan desede seven ile Sevilenin kavuşması mümkün olmamış bir araba leylaya çarparak leylayı üst makama çıkarmıştı Mecnun ise üzerime toprak dökün yer yarılsın ki bende leylanın yanına girebileyim banada sevdiğimin yanında yer ayırmaz mı bu sadık dost kara toprak diye soruyordu iskender baba şöyle yanıt verdi oğluna Ey oğul gözünü kapatmayan insan için umut var demektir leylayı unutma fakat ilk aşk gibi olmasada Allah Teala başka aşklar lütfeder ve leylaya kavuşamayan Esmaya kavuşur her zaman

İşler kötü gitmeye başladığında Ardı arkası kesilmez. Dibe battıkça batarsın. Bir noktadan sonra her şeyin normale dönmesi için değil de işlerin bundan daha kötüye gitmemesi için dua edersin.

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Rivayet o dur ki tarihteki ilk günah ve kötülük Habilin Kabili öldürmesidir işte o tarihten her ne zaman bir siyah şapkalı ve siyah çoraplı adam gözükse havanın rengi değişir insanoğlu sayesinde ilk kirlenen mavi ve beyazdır İsmail Abi Hassiktir puşt adamlar yine çıkmaya başladı işte beyazı ve maviyi kirletmeye geldiler dedi la havle fesupunAllah inna ilahi raciun dedi ve dönüş sanadır diyerek Rabbine sığındı Midyatta kara bulutlar gezinirken yeryüzünü temizleyecek sular beyazsudan yükseliyor yersantıları tektonik hareketler Mardinde hissedilmeye başlamıştı yer sarsıldıkça kötüler kötülük tarafına iyiler ise iyilerin yanına dönmeye devam ediyordu Mecnun tam aklını kaybettiği sırada intihar etmeye karar vermişti ancak kötüyü kıçındaki dona kadar soyan makam koltuklarını alıp makamsızları yere kapaklandıran yavuz abi haram parayı yakması ile makam koltuklarını parçalaması ile bilinirdi en çok Mecnunun ipinide koparmış darağacından düşen yavuz abi hızır gibi yetişmişti sevgi ile alâka ile hayata kavuşan Mecnunun şimdi tek amacı Mardinin havasını tekrar beyaza çevirmekti Allah Teala Mecnun ve ekibini seçmişti dünyayı kurtarmak için gemi gelecek diyen İsmail abinin hatrına gemi yapma emri bu iş bende dedi Mecnun Beyazsu yükseliyordu sular midyat sokaklarına yaklaşmak üzeriyordu Ak ve masum insanlar dünyayı imar edebilecekmiydi bir kez daha inşAllah


Ben verdiğim sözleri tutacak kadar onurlu, bu uğurda arkadaşını bile satacak kadar da onursuz bi’ insanım.

Leyla ile Mecnun-Burak Aksak

Midyat zindanında 99 tane günah işleyip en sonunda doğru kapıyı bulmaya çalışan Erdal Bakkal zaten çekmişti mortu dikmişti iflas bayrağını Ak sakallı dünyanı kaybettiysen ahiretini bul nice vahşiler Hz Vahşi oldu diyor kendini abdest ile temizle diyordu sular taşmaya başlarken Erdal bakkalın yaşadıkları ağır geldi ona ilk önce bakkalını sonra çocuk ve karısını kaybetti yaptığı kötülükler sayesinde bu kadarı yetmezmi Erdal diyordu hanımı Nurten ve bir gün bir iyilik yaptı o hapisaneyi su bastığı gün ak sakallı köksalı hadi dede diyerek gardiyanın cebinden yürüttüğü kanalizasyon anahtarı ile özgürlüğüne kavuşturdu bir gedik açarak mahkumları kurtarmayı başardılar Ak sakallı evlat diyordu insan onuruna yakışan bir iyilik fakat dizde derman gönülde ferman kalmadı diyerek son soluğunu verdi Allah Tealaya bir adım daha yaklaştı gemiyi yapan Mecnun ve İskender baba tayfası bir de mümin bir robot icat etmişlerdi gemi üstü açık bir karavandı fatihin istanbulu fethettiği yaşta olan Mecnun dedemiz İstanbuldan yürüttü ise karavanı bizlerde Mardinin sokaklarında yüzdürürüz gemimizi diyerek gemi gelmez diyordunuz işte geldi biz bu oyunu bozarız çanak çömlek patladı herkes hakkı ne ise onu yaşadı diyerek Mardin ulucamiden uğurladılar Köksal Babayı Rahmet olsun fatiha okunsun Köksal Engür için diyorlardı ve o gün Darul Zaferanda Süryani Rahip Hammed Tüm aksakallı kefeni beyaz insanlar için dua ediyordu Allah Kabul etsin inşAllah mümin robot ise insan olan insan kalabilenler için ağlıyordu



Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Ak sakallı köksal baba Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ak sakallı köksal baba yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Ak sakallı Köksal baba yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL