2
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
278
Okunma

2019 yılında dünya genelinde yaşanan pandemi dolayısı ile işlerim sağır aksaktı. Hizmet sektörü bu dönemde en büyük darbeyi almıştı. Bir pazar sabahı her zaman oturduğum çınar ağacının altında Temmuz sancısı çekiyordum. Bir sigara çıkarıp yaktım. Ben hayatım boyunca 1996 dan beri yaptığım bütün karşılaşma ve kopuşları hep Temmuz ayında yapmıştım. O çınarın altında ayakkabı ve çoraplarımı çıkarıp toprağa basar , sonrasında bağdaş kurar , kah türkü söyler , kah şiir okur kah rüzgar ile dertleşirdim. Yine bağdaş kurup oturmuş sigaramı içerken dalmışım. Bir ses beni kendime getirdi. Karşıma oturmuş kafasını bir sağa bir sola çeviren , yüzüme bakan sevimli mi sevimli bir çift kara gözle karşılaştım. Sarı tüylü , kulakları kadifemsi ,ufacık patileri ile küçük bedenini dünyaya dik durmayı öğreten , siyah burunlu bir köpek yavrusuydu. Büyümüşte küçülmüş edası ile beni dinlemiş , dili döndüğünce derdime ortak olmuştu.
Gel diye seslendim önce , hiç ürkek değildi hemen geldi , o tontiş bedenine uyumlu küçük kuyruğunu sallaya sallaya dizimin dibine gelip ellerimi yalamaya başladı ki , dünyanın en saf sevgisini verdi küçücük bedeni ile.
Kucağıma alıp okşadım , sağına soluna baktım vücudunda ona zarar verecek her hangi bir haşere izine rastlamadım.
Sanırım 4-5 aylık dişi bir yavruydu. Annen nerede senin gel bulalım diyerek iki üç sokak dolaşmama rağmen annesine dair hiç bir iz bulamadım. Sokakta bırakamaz ve asla barınak zulmüne teslim edemezdim. Tanrı misafiriydi o ve beni seçmişti. Apartman hayatı yaşadığım için onu eve almam komşular açısından anlaşmazlıklara dönüşebilirdi. Ama onu hemen üçüncü katta bulunan dairemin çıkışında kömürlüğüme koyma fikri geldi aklıma. Kendini kurtaracak kadar büyüdüğünde sokağımıza bırakır orada bakarım diye düşündüm. Ve onunla bir anlaşma yapmaya karar verdim , iki elimle onu kollarının arasına ellerimi sokup göz hizama getirdim. Göz teması kurup , sessiz olursa onu güvenli bir yere götüreceğimi söyledim. Öyle güzel dinledi ki beni , hele o başını sallayışı beni benden almıştı. Ben bir kız çocuğum olmasını dünyadaki herşeyden çok istemişimdir , olmadı , sen benim kızım olur musun kıvırcık dedim. Kuyruğu diğer köpeklere niyazla biraz daha tüylü ve kıvırcıktı. O gün kızımın adını da koymuş oldum.
Kömürlüğümüz bilindik depo tarzı değil penceresi olan oda şeklindeydi , havalandırabilir , ışık alabilir ve en güzeli mevsimlerden yaz olması dolayısı ile ısıtmaya gerek kalmazdı ve boştu.
Sessizce kucağımda apartmana soktum onu , kömürlüğe bıraktım , hemen iki tane tas bulup birine su diğerine süt verdim. Belli ki çok acıkmış ve susamıştı. Karton bir kutuya döşek koydum , hemen içine girip uyudu. İnanır mısınız yavruluk hayatı boyunca hiç havlamadı , sesi çıkmadı. Anlaşmamıza sadık kalmıştı.
Sonbahar gelmeye başladığında onu yanımda gezdirmeye başladım. Çınar ağacının altına beraber gider onu özellikle orada beslerdim ki buraya alışsın. Çünkü büyümeye başlamıştı ve apartmana alamazdım.
Bir kaç ay öyle geçti , çınar ağacının altında yaşamaya alışmıştı. Sabahları altıda işe gitmeme rağmen apartman kapısının açılış sesini duyar , koşa koşa gelir beni işe kadar götürür , iş çıkışı da beni işten almaya gelirdi. Turlara gittiğim zamanlar ise ben gelene kadar iskelede beklerdi. Öyle bir candı ki candan öte.
Kıvırcık ile çınar ağacının altında yemeğini yerken dertleşirdim. Öyle ki sıkıntılı olduğum zamanlar önüne koyduğum yemeğini yemez anlardı. Karnı aç olmasına rağmen karşıma geçer , yüzüme bakar , iyiyim kızım meraklanma demeden o yemeğe el sürmezdi.
Altı yaşına girdi bu sene kızım , geçen hafta pazar günü turum vardı , apartman kapısını açtım ,kıvırcık gelmedi , çınar ağacının altına baktım yoktu. Bir yandan iş telefonum çalıyor ama ben umursamıyordum. Seslendim , aradım bulamadım ki ana yola adım attığımda yolun ortasında kuyruğu kıvırcık olan bir köpeğin yattığını gördüm. Tanrım ne olur kızım olmasın diye söylenerek koştum ki kıvırcıktı. Arka bacaklarının üzerinden araba geçmiş ama hala yaşıyordu. Yanına yaklaştığımda iki patisi ile yüzünü kapattı. Sanki onun bir suçuymuş , sanki onu o halde görmem beni üzecekmiş , sanki bugün beni işe götürememenin utancıyla , bir insan vicdanı ve belki de bir insanda olmayan bağlılıkla.
Oturdum başına , utanma kızım , senin suçun yok diyerek ağladım , onun da gözünden yaş geldi.
Hemen onu kucağıma alıp kaldırıma taşıdıktan sonra önce ilçe veterinerini aradım , açmadı , malum pazar günüydü, sonra belediye başkanını aradım ,zabıta ekipleri geldi , onu araca koyup Çanakkale’ye götürürken yolda kızımı kollarımda kaybettim. Öyle bir acı ki ancak beni o canları sevenler anlar.
Her sabah onsuz işe gitmek , o çınarın altına gidememek ki onu oraya gömdüm , dünyanın en büyük acılarından birisi.
Gerçekten evlat oluyorlar ...
Teşekkürler canım kızım altı yıllık ömründe bana yaşattığın güzel günler için
Sevgili dostlarım yaşadığım acıyı kaleme alıp sizlerle paylaşmak istedim
Bir temmuz gelen kızım bir temmuz Tanrıya kavuştu...
Cevapsız zamanlar , hep neden diye sorup bir türlü zamandan cevabını alamadığımız sorular ve yaşam...
Not ; Görsel temsilidir. Lakin görseldeki canın da bir hikayesi var hemen onu da paylaşayım sizlerle.
Görselde bulunan can hastanede çalışan bir hemşirenin ilgilenip baktığı bir sokak canıymış , onu işe götürür çıkana kadar orada bankta beklermiş. Bir süre önce hemşire vefat edince o can da orada hep onu bekliyormuş...
Vefalı can dostlarımız iyi ki varsınız...
Çağdaş DURMAZ
5.0
100% (3)