Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Timur KOHEN
Timur KOHEN

Gece Yarısı Otobüsü (Sahipsiz Eşyalar Durağı)

Yorum

Gece Yarısı Otobüsü (Sahipsiz Eşyalar Durağı)

0

Yorum

3

Beğeni

0,0

Puan

199

Okunma

Gece Yarısı Otobüsü (Sahipsiz Eşyalar Durağı)

Gece Yarısı Otobüsü (Sahipsiz Eşyalar Durağı)

Sahipsiz Eşyalar Durağı
Durak No: 2

‘Haydi yaşam.’ Jack bu komutu duyduğunda otobüsün yavaşladığını hissetti. Üzerindeki ağırlık an be an yok oldu ve kendisini daha iyi hissettiğini fark etti. Yolculuk ona iyi gelmişti. Sırtı da ağrımıyordu artık. O sırada Gece Yarısı Otobüsü iyice yavaşladıktan sonra durdu. Sürücü kapıyı açtı.

Jack ‘Umarım beni yine kurtarmaya gelirsin.’ Dedi.

Sürücü ‘Seni kurtarmadım. Ama yine de umarım buna gerek kalmaz. Çünkü bu defa yendiğim bir düşmanla karşılaşmaya biliriz. Ayrıca sürücü yolcuya yardım edemez.’ Dedi ve Jack’a bakarak manalı manalı gülümsedi.

Jack hafif bir tebessümle karşılık verdi. Otobüsten inerken her biri farklı eşyalarla tutuşturularak yazılmış ‘Sahipsiz Eşyalar Durağı’ tabelasının önünde durdu. İçinden, şimdi nasıl bir macera var, diye düşündü.

Sağa sola bakıyor ve nereye gitmesi gerektiğini kestirmeye çalışıyordu. Tabelanın az ilerisinde bir pantolon gideceği yönü belirten bir şekilde konulmuştu. Jack hemen o yöne doğru atıldı ve yürümeye başladı. Aklındaki ilk şey bir an evvel bu macerayı da bitirip otobüse geri dönmekti. Jack ilerledikçe daha çok eşya görmeye başladı. Bir traş takımı yürüdüğü yolun kenarında duruyordu. Az ileride eskiden küçük bir çocuğa ait olduğunu düşündüğü hırpalanmış pelüş bir ayıcık gördü. Zavallı çocuk bu oyuncağı kaybettiği için nasıl da üzülmüştür diye düşündü. Jack ilerledikçe eşyalar da artmaya başladı. Çeşit çeşit ve artık renkleri solmuş eşyalar, çocuklara ait oyuncaklar adeta sevimli ama umutsuz birer hayalet gibi önünde duruyordu. Jack adım atmakta zorlanıyordu. Öyle ki bu kayıp eşya yığını artık bir dağ gibi önünü kesmeye başlamıştı.

Jack ilerledikçe yolun onu bir yere götürmeye çalıştığını anladı. Çünkü yürüdüğü yolun sağında ve solunda sahipsiz bir sürü eşya vardı. Bu eşyalar adete yola ait kaldırım taşları gibi duruyordu.

Jack başını kaldırıp yolun bitimindeki yüksek binayı görünce adeta şaşkına döndü. Kayıp eşyaların bu binanın içerisinde de olduğundan emindi. Ve merakla o binaya doğru yürümeye başladı.

Binanın girişine vardığında gördüğü manzara karşısında gözlerine inanamadı. Çünkü bina ters bir orantıya sahipti. Binaya yaklaştıkça bina küçülmeye ve yüksekliği azalmaya başlamıştı. Jack döner kapıyı ittirdi ve içeriye girdi. Lobiden içeri girince içerisinin azameti karşısında şaşkına döndü. İçerisi bir saraydan farksızdı. Ağır bir tarih kokusu vardı. Jack bu kokuyu içerisine çekti. Ama çeride kimse yoktu ve Jack bu durumu tuhaf buldu. Az ileride resepsiyonun olduğu bölüme kadar geldi. Masanın üzerinde bir zil vardı. Jack zile dokundu. Zilin üzerinde ‘Birazdan orada olacağım. Anlayışınız için teşekkürler.’ Yazısı belirdi. Jack yaşadığı bunca şeyden sonra basit bir zilin üzerinde yazılar belirmesine şaşırmamıştı. Lobiye göz gezdirmeye devam etti. Lobiyi incelerken iç mimarinin Osmanlı mimarisi gibi zarafet dolu oluşunu hayretle izledi. İznik çinileri, detaylı işçilik ve ahşap süslemeler ortama büyüleyici bir hava katmıştı.

Az ileride (Orası lobinin tam ortası sayılabilirdi.) tek kişilik bir koltuk vardı. Koltuk vişne çürüğü rengindeydi. Koltuk çok rahat ve çok şık görünüyordu. Oraya doğru yürüdü ve koltuğa oturdu. Arkasına yaslandı ve koltuğa iyice gömüldü. Artık birilerinin gelmesini bekliyordu. Sıkıntıdan parmaklarını birbirine değdirmeye başladı. Derken saçlarını arkada toplamış, gözlüklü, düzgün giyimli bir beyefendi göründü. Jack adamın eğitimli bir uşak ya da önemli birinin yardımcı olduğunu düşündü. Ellerine siyah deri eldiven takmıştı. Başında uzun saçlarını örten şık bir şapka vardı. Ayrıca kulağının arkasında kurşun bir kalem vardı. Jack adamın üzerindeki vişne çürüğü rengindeki kadife cekete bayılmıştı. Bu ceket ve lobinin ortasında duran tek kişilik koltukla mükemmel bir bütünlük oluşturur diye düşündü.

Adam Jack’ın oturduğu koltuğa kadar geldi ve reverans yaptı. Jack ister istemez koltuktan kalkıp bu kibar adama karşılık vermek istedi. Zarifçe ‘Lütfen. Rahatsız olmayınız. Sadece soracağım sorulara cevap veriniz.’ Dedi.

Jack bu kibar adamın neyi kastettiğini anlayamadı. Ama ona soru sormak yerine onun soracağı soruları beklemeye başladı.

‘Ne kaybettiniz? Nerede kaybettiniz? Ne zaman kaybettiniz? Nasıl kaybettiniz? Niçin kaybettiniz? Ve kimsiniz?’

Jack bu soru yağmuruna nasıl ve hangi cevapla karşılık vereceğini düşünmeye başladı. Çünkü kaybettiği bir eşya yoktu.

‘Bakın bayım! Herhangi bir şey kaybetmedim. Tuhaf bir maceranın içerisindeyim ve emin olun burada ne yapmam gerektiğine dair en ufak bir fikrim bile yok. Gerçek dünyadan çok uzaktayım. Eşimi ve kızımı çok özledim. Şu an ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Aslını sorarsanız gerçekliğin ne olduğu konusunda ciddi endişe duymaya başladım. Lütfen bana yardımcı olun. Dışarıda beni bekleyen bir otobüs ve buradan başka gitmem gereken on bir durak var.’

Jack tüm bunları söylerken duygusal bir patlama yaşıyordu. İçinde yaşadığı metafor onu fazlasıyla yıpratmıştı ama diğer taraftan yaşadığı bu metafor onun daha güçlü olmasına yardımcı oluyordu. Çünkü normal hayatında kavgadan uzak, sakin ve biraz da korkak bir kişiliğe sahipti. Oysa şimdi karanlık bir mağaraya girip, tahayyül edemeyeceği bir düşmanla baş edebilmişti.

‘Jack Michy, sanırım size isminizle hitap etmemde bir sakınca yoktur. Öncelikle, yaşadıklarınız için ne kadar üzgün olduğumu anlatamam. Ve bu sözlerimi samimi duygularla söylediğimden emin olmanızı rica ediyorum.’

Jack gözlerini hafifçe kapatarak adamın söylediklerine karşılık verdi.

‘Geçmişte, her insan mutlaka bir eşya kaybetmiştir. Sizin de kaybolan eşyanız var elbette. Tek yapmanız gereken dikkatlice düşünüp neyi, nerede, ne zaman, nasıl ve niçin kaybettiğinizi hatırlamak. Diğer taraftan, gerçeklik gözlenebilir evrendeki her şeyin, fiziksel olsun ya da olmasın zaman mevhumu içerisindeki fenomenlerinin bütünüdür.’ Dedi. ‘Ve emin olun ailenize kavuşmanızı ben de çok istiyorum ve zamanın bana verdiği tecrübelerime dayanarak size şunu söylemek isterim ki onlara kavuşacaksınız.’

Jack dudaklarını büzdü. Sonra oturduğu koltuğa baktı. Ellerini önünde birleştirdi ve işaret parmaklarını birbirine dokundurmaya devam etti. Adamın gerçekliğe dair söyledikleri aklını karıştırmıştı. Diğer taraftan adamın, ailesine kavuşacağına dair söyledikleri çok hoşuna gitmişti. Bu moralle kaybettiği eşyayı düşünmeye başladı. Bir şey hatırlamıyordu. Ne olurdu bu kibar beyefendi ona bir parça yardım edebilseydi.

‘Bana yardımcı olma şansınız var mı?’

Adam ‘Elbette.’ Dedi. ‘Size binayı gezdirmeme müsaade edin.’ Dedi.

Adam kibar bir işaretle Jack’e yol gösterdi. ‘Buradan buyurunuz.’

Jack yerinden kalktı ve adamın gösterdiği yöne doğru yürüdü. Jack binaya doğru yürürken bina küçülmeye ve yüksekliği azalmaya başlamıştı. Ama bu defa tam tersi oluyordu. Jack, adamın gösterdiği tarafa doğru yürüdükçe yaklaştığı şeylerin büyüdüğünü ve yüksekliğinin arttığını gördü. Ve koca bir devin bile geçebileceği ahşap bir kapının önünde durdular. Jack başını kaldırıp bu kocaman kapının nasıl açılacağını düşündü. Kapının hemen üzerinde devasa bir yazı belirdi. ‘Sadece görevliler veya eşya sahipleri girebilir.’

Adam parmağının ucuyla kapıyı hafifçe ittirdi. Dev kapı bu küçük ittirmeyle açıldı.

‘Önden buyurunuz.’

Jack, bu kibar adamın incecik parmaklarıyla kalın ve kocaman kapıyı nasıl açabildiğini düşünüyordu.

İçeriye doğru yürümeye başladılar.

Kapı adeta sonsuzluğa açılmıştı. Jack içerisinin kendi algısına dair bir boyutunun olmadığını hemen anladı. Çünkü, sonsuzluğa giden ahşap raflar büyük bir nizamla dizilmişti. Diğer taraftan bu rafların yüksekliği de sonsuza kadar gidiyordu. Jack gördükleri karşısında adeta büyülenmiş gibiydi. Odanın zeminini koyu bir siyahlık esir almıştı. Adeta bir kare deliğin içerisindeydiler.

Adam, siyah zemine doğru yürüdü ve Jack’a dönüp ellerini iki yana açtı, ‘Her raf bir yılı temsil eder. Raflardaki her bölme farklı bir insana aittir. Farklı zamanlarda, farklı insanların kaybettiği manevi değerli olan tüm eşyaları bu raflara güzelce istifledim.’ Dedi ve ellerini kucağında birleştirdi.

‘Bu işi neden ve nasıl yapıyorsun?’

‘Herkesin yapması gereken işler vardır. Sizin yok mu?’

Jack sorduğu soruya mantıklı bir cevap alamadığını düşünüyordu. Öte yandan kendisi de kütüphaneyi (Bu büyüklükte olmasa da) bu odaya benzer bir şekilde düzenlemiş ve her kitabı tasnifleyerek raflara koymuştu. ‘Evet, benim de yapmam gereken işler var ama bu kadar zor bir işim yok. Sizin gibi yalnız da değilim. Çevremde konuşabileceğim insanlar var.’

Adam, Jack’a gülümseyerek baktı. ‘İşim gayet basit ve kimseye ihtiyacım yok. Başımda bana hükmetme güdüsüyle hareket eden bir müdür yok. İşimle ilgili kaygılanacağım bir durumum yok. İş arkadaşlarımın zorbalığına maruz kalma ihtimalim yok. Burada kendimin patronuyum. Kendimle iyi geçinmem yeterli oluyor.’ Dedi ve yüzünde mutlu bir gülümseme belirdi. Jack bu tuhaf adama bakınca uzun zamandır gerçek bir gülümseme görmediğini fark etti. Ve içinden şöyle düşündü, insan kendini iyi hissettiği bir işte çalışınca gerçekten gülebiliyormuş. Ve adam gülüşünü bozmadan devam etti. ‘Gün içerisinde kaybolan eşyalar bana gelir. Lütfen eşyaların bana nasıl ve kimler tarafından getirildiğini sormayın. Çünkü size bu işerle görevli yer cücelerinden ve onların yaşadığı Cin Diyarı Yûra’dan bahsetmem gerekiyor ki bu bizim vaktimizi fazlaca alacaktır. Bulunma ihtimali olmayan ya da başkalarının bulduğu eşyalardan sorumlu değilim. Bana ulaştırılan her eşya, sahibi ölene kadar benim sorumluluğum ve güvencem altında bu Kayıp Eşyalar Mabedinde saklanır.’

Jack bir şeyi merak etmişti ve bu merakını gidermek niyetindeydi. ‘Peki eşyanın sahibi ölürse ne oluyor?’

‘Ölen kişinin eşyası onun ölümüyle birlikte binanın dışına çıkarılır. Sahipleri ölen eşyalar artık kaderine terk edilmiş hale gelir.’ Jack dışarıdaki eşya yığınlarının sebebini şimdi anlamış oldu. Buraya gelirken yol kenarında gördüğü pelüş ayıyı hatırladı. Bu durumu öğrenmesi onu üzmüştü. Adam Jack’in içini okumuş gibiydi. ‘Bu elbette üzücü bir durum. Şimdi lütfen size ait olan eşyaya dair sorduğum sorulara cevap verin.’ Dedi.

Jack, hala kayıp eşyaların saklandığı bu binaya gelirken yollarda gördüğü eşyaları, oyuncakları düşünüyordu. Onca hatıra, onca yaşanmışlık yok olup gitmeye mahkumdu. Bu duruma, özellikle oyuncakların sahibi olan çocuklara, çok üzülüyordu.

‘Kayıp eşyanızı hatırlayabildiniz mi?’

Jack kendini zorladı. Gözlerini kapatıp başını önüne eğerek düşünmeye başladı. Bir seyehatteydik… Blok dizme oyunu oynamıştı. Yeni rekor kırmıştı ve oyun oynamaktan sıkılmıştı. Otobüs yavaşlamış ve dinlenme tesisinde durmuştu. Jack tuvalete gitmek için yerinden kalktığında atarisini arka cebine koymuştu. Atarisini otobüse binmeden önce düşürmüş olmalıydı. Jack başını kaldırdı. Gözlerini bir uykudan uyanır gibi mahmurdu.

‘Bir atari kaybettim. Ailemle Kaliforniya’ya seyahat ediyorduk. Kızımın onuncu yaş gününü kutlamak için Disneyland’a gitmeye karar vermiştik. Umarım hangi gün ve ay diye sormazsınız çünkü o kadar detayı hatırlamam mümkün değil. Bir dinleme tesisinde arabadan inerken ya da arabaya binerken cebimden düşmüş olmalı. Sanırım yeteri kadar önemsemediğim için kaybettim. 1980 yılında kaybettim. Ve adım Jack Michy bir kütüphanede çalışıyorum.

Jack bu sorulara cevap verirken, adam kulağının arkasına taktığı kalemi çıkarmış onun söylediği her şeyi not aldı. Jack bu kaleme dikkatle baktı. Kalem hardal rengindeydi. Kalemin üst kısmındaki silgi pembe, ucu ise altın sarısıydı. Adam aldığı notları bitirince kalemi tekrar kulağının arkasına koydu. Adamın ceketinin iç cebinden çıkardığını tahmin ettiği defteri ise iç cebine koydu.
Jack içinden ‘Bana dair her şeyi altın harflerle yazdı.’ Diye düşündü.

Adam yürüdü ve zemini simsiyah olan koridorda bir şey bekler gibi durmaya başladı. Jack, sonsuz sayıda eşyanın olduğu rafların arasında ona ait eşyanın bu garip beyefendi tarafından nasıl bulunacağını merak ediyordu.

Adam sanki düşüncelerinin okunduğunu anlamıştı. Jack’in daha önce dikkat etmediği tekerlekli bir merdivenin raflar arasında muazzam bir hızda hareket ettiğini ve adamın önünde aniden durduğunu gördü. Adam, Jack’a yine zarif bir reverans verdi ve merdivene çıktı. Merdiven adamı gitmesi gereken rafa doğru götürdü. Jack hayretle tüm bu olanları izliyordu. Derken aradan uzun bir zaman geçtikten sonra adam merdivenin üzerinde göründü. Elinde bir kutu vardı. Jack bu kutunun içerisinde kaybettiği atarisinin olduğunu anladı. Adam adeta sihirle hareket eden tekerlekli merdivenden indi ve doğruca Jack’in yanına geldi.

‘Sizin olanı size vermekten onur duyarım.’ Dedi.

Jack elini kutuya doğru uzattı. Fakat sonra elini geri çekti. ‘Hayır.’ Dedi. ‘Bu sizde kalmalı. Tabi eğer böyle bir şansım varsa. Bunu bir çeşit hediye olarak bırakma şansım varsa memnuniyetle bırakabilirim.’

Adam ona yine gülümseyerek baktı. ‘Bir şartla bu hediyeyi kabul edebiliriz. Kayıp eşyanızı daha sonra onun maddi ve manevi gücünü kaldırabilecek birine vermek şartıyla. Tabi bunun ölümcül sonuçları olabileceği gibi, aksine müthiş sonuçları da olabilir.’

Jack, bu durumu biraz düşünmek istedi. Kibarca adamdan biraz müsaade istedi. Vereceği karar, şu an içinde bulunduğu bu tuhaf serüven ve daha nice ilginç şeyleri düşünüyordu. Sonuç olarak atarisi birine verilecekti. Ve eğer kader bir oyun oynayacaksa bunun mutlu sonla biteceğine hükmettikten sonra adamın şartını kabul etti.

Adam tekrar defterini çıkardı. Jack bu defa defteri ceketinin iç cebinden çıkardığını görmüş oldu. Adam kulağının arkasındaki kalemle deftere bir şeyler karaladı. Sonra Jack’in ona meraklı gözlerle baktığını görünce ‘12 Mart 1998 Cuma günü bu atariyi onun değerini ve gücünü anlayacak birine vereceğim.’ Dedi.

Jack elini uzattı ve adamla tokalaşmak istedi. Adam deri eldivenlerini çıkardı ve Jack’la tokalaştı. ‘Bu eşyayı sahibine verene kadar saklayacağız. Buradaki işimiz artık bitti.’

Jack devasa kapıdan geçip lobiye doğru ilerleyince kapının normal boyutlara indiğini yine hayretler içerisinde gördü.

‘Sanırım buradaki görevimi bitirdim. Her şey için çok teşekkür ediyorum adını bilmediğim beyefendi. Benim de gitmem gereken yollar ve yaşamam gereken bir macera var.’

Adam, Jack’a dostane bir gülümsemeyle baktı.

‘Görüşürüz Jack Michy. Bu arada adım Akın Alp Ateş.’

Jack ismin tuhaflığından ziyade esprili bir yanının olduğunu düşündü.

‘Görüşürüz Akın Alp Ateş.’

Jack geçtiği yollardan giderek Gece Yarısı Otobüsüne ulaşmayı planlıyordu.

Hayat ne garipti. Daha o gün karlı bir havada işinden çıkıp evine gidecek, ailesiyle birlikte keyifle kiraladığı filmi izleyecekti. Ama şu an içerisine düştüğü bu tuhaf macera yüzünden hiç iyi hissetmiyordu. Aslında içinde bulunduğu macerayı düşününce hiçte şanssız biri olmadığını anlamaya başladı. Böylesi bir maceraya, serüvene kim çıkabilirdi ki? Kader gerçekten ilginç zamanlarda ilginç şeylerle karşımıza çıkabiliyordu.

Şimdi başladığı yerdeydi. Pantolon yine orada, etrafa savrulmuş eşyalar aynı yerlerindeydiler. Jack otobüse doğru yürürken eşyaların ölmüş sahiplerinin ruhlarının da onunla birlikte yürüdüğünü ve kayıp eşyalarına kavuştuklarını düşledi.
Sürücü yine dışarıdaydı. Onu bekliyordu. ‘Demek geldiniz.’ Dedi.

Evet, dedi Jack. ‘Bu defa sana iş düşmedi.’

Bu söze ikisi de güldü.

Otobüse bindiklerinde sürücü çoktan ‘Haydi Ölüm.’ Demiş ve gaza basmıştı.

Paylaş:
3 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Gece yarısı otobüsü (sahipsiz eşyalar durağı) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Gece yarısı otobüsü (sahipsiz eşyalar durağı) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Gece Yarısı Otobüsü (Sahipsiz Eşyalar Durağı) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL