4
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
171
Okunma
Hayata karşı kurduğumuz cümleler bazen dudaklarımızda takılı kalır. O kelimeler, o cümleler ki, en derin hislerimizi, en karanlık korkularımızı ya da en büyük umutlarımızı taşımalıydı... Ama ne gariptir ki, çoğu zaman onları söylemekten kaçınırız. Belki korkarız, belki utanırız, belki karşımızdaki anlayamaz diye düşünürüz.
İşte o “diyemediklerimiz” birikir içimizde, taşar, bazen bir sel olur bazen bir kuraklık. İçimizde bir yerlerde hep o sözcüklerin eksikliğiyle yaşarız. Bazen “seni seviyorum” demekten kaçınırız; bazen “gitme”yi kelimelere dökemeyiz; bazen de sadece “buradayım” diyemez, sessiz kalırız.
Hayatın tam ortasında, kelimelerimizi yutar, gözlerimizi kaçırır, içimizde fırtınalar koparırız. Ama bir türlü dışarıya çıkaramayız. Çünkü diyemediklerimiz, bazen en büyük yükümüzdür, bazen de en derin sığınağımız...
Belki de en çok kendimize karşı diyemediklerimizdir. Kendi acılarımıza, korkularımıza, eksiklerimize sessiz kalırız. Onları dile getirmek, yüzleşmekten korkarız. Çünkü o kelimeler döküldüğünde, tüm gerçekliklerle karşı karşıya kalırız. Oysa gerçek en acımasız öğretmendir.
Birçoğumuz hayatı sadece yaşar gibi yaparız, yaşadığımızı hissetmez, sözcüklerimizin hakkını veremeyiz. Zaman geçer, anılar yığılır, pişmanlıklar birikir. “Keşke diyebilseydim”ler boğar bizi. Ama en çok da o “diyemediklerimizle” var oluruz, onlarla büyürüz, bazen ölürüz.
Ve işte o zaman, en karanlık anlarımızda bile bir umut filizlenir. Diyemediklerimizi bir gün, bir şekilde ifade etme cesaretini buluruz. Çünkü hayat, affetmekle, kabullenmekle, yeniden başlamayla mümkün olur.
Diyemediklerimizi biriktirmek zorunda değiliz. Belki de en özgür an, kelimelerin zincirini kırdığımız, içimizi açtığımız andır. O an, sessizlik anlamını yitirir, içimizde yeni bir hayat doğar.
Ve belki de hayat, biz diyemediklerimizle değil, diyebildiklerimizle güzeldir.
Ferdaca
5.0
100% (6)