1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
230
Okunma

Önsözünü yazdığım, sevgili Banu Akman’ın; "BİR KELEBEĞİN GÖZÜNDEN" adlı eseri sıcacık imzasıyla on dakika önce bana ulaştı!
Eser sayfa düzeni, kağıt kalitesi ve kapak tasarımıyla bir bütün olarak önsözü teyit eder gibiydi.
Sevgili Banu, eline, emeğine, dimağına sağlık. Tirajı bol olmasını diliyor, devamını bekliyorum.
Herhangi bir romanı, ya da sıradan bir metni felsefi boyutta ele alır ve okursanız, bu sizin kuşkucu yönünüzü tetikleyerek düşünmeye sevk eder. Ne var ki, okuduğunuz bir roman, bir öykü, sıradan bir metin değil de okuduğunuz bir şiir ise, sizi hem duygusallığa hem de düşünmeye sevk eder!
Elinizde tuttuğunuz eserin yazarı, Sevgili Banu Akman’ın şiirlerini okuyan her bir birey, beyni ile yüreği arasında senkronizasyon kurmak zorunda kalır! Okuyucu bu senkronizasyonu oluşturmadığı takdirde ya duygudan mahrum kalır ya da düşünceden.
Şiirlerine aşina olmadığınız Akman, eserindeki şiirleri öyle bir imge ile örüntülemiştir ki, 1400 şiire imza atmış bir şair olarak, "yazar bu şiirinde imgeyi hangi teknikle örüntülemiştir?" diye kendimi sorgulamaktan alıkoyanuyorum.
Örneğin; "BEN" DENİYOR Her bahar yeniden doğmak, her bahar yenilenmek işte buna ben deniyor. Yağan yağmurda huzur bulmak, uçan kuşa âşık olmak, kedilerle koşmak, rüzgârda gökyüzüne erişebilmek, işte buna ben deniyor... BİR KELEBEĞİN GÖZÜNDEN adlı eserinde "ben" vurgusu ile imgeyi öyle bir güçlendirmiş ki, baharı, yağmuru, kurdu kuşu, çiçeği böceği o kadar güzel nakşetmiş ki, "ben" vurgusu olmasa doğada bu güzelliklerin hiçbiri olmayacak gibi. Çiçeği böceği derken, aklıma yazarımızın lakabından söz etmemek haksızlık olur diye düşünüyorum. Çünkü o lakap, yazarımız gibi, doğanın bin bir rengini bizlere sunan çiçeklerden almıştır. Yani "KELEBEK" lakaplı yazarımıza, yine lakabıyla aynı adı taşıyan yazdığım bir metni atfetmiş olmaktan gurur duyarım.
KELEBEK
Kelebek, kısa olduğunu biliyordu ömrünün.
Ya da öyle sanmıştı yaşamı.
Binlerce çiçek arasında,
konduğu papatya’ya sordu;
-Kelebek; sahi, benim için yarın demek geç mi olur?
-Papatya; dur da falına bakayım, dedi.
-Kelebek; kıyamadı dalından koparılmasına papatyanın.
Kanat çırparak uçup gitmek istedi.
-Papatya; dur hemen gitme,
bırak öyleyse kanatlarına rengimi vereyim.
-Kelebek; o an anlamıştı ömrünün kısa ve papatyaların neden prenseslere taç olduğunu!
-Kelebek; eğildi usulca öptü papatyanın özünü.
Ve mutlulukla kanat açtı yaşama!..
Efkan Ötgün
5.0
100% (2)