İnsan yaşamak için doğar, yaşama hazırlanmak için değil. boris pasternak
Turgut Başar
Turgut Başar

ZAMAN, MEKAN VE GERÇEKLİK (2)

Yorum

ZAMAN, MEKAN VE GERÇEKLİK (2)

( 2 kişi )

0

Yorum

10

Beğeni

5,0

Puan

196

Okunma

ZAMAN, MEKAN VE GERÇEKLİK (2)

B – ZAMANIN SONU: EVRENSEL DÖNGÜ, BÜYÜK TEKRAR VE KOZMİK ANLAMSIZLIK

I. ZAMAN NEDİR, NE ZAMAN VAR OLDU?


Zaman...
Her şeyin içinden geçip giden ama hiçbir şeyin tam olarak tanımlayamadığı o gizemli yapı.
Zaman, insan zihninin hem en somut hem de en soyut deneyimidir. Kolumuzdaki saatle ölçeriz ama yaşarken hissettiğimiz şey, mekanik tik-taklardan çok daha karmaşıktır.

Peki zaman nedir?
Bir ölçü mü? Bir algı mı? Yoksa yalnızca insan bilincine ait bir illüzyon mu?

Modern fizik, zamanın başlangıcı olarak Büyük Patlama anını işaret eder.
Ama felsefe için zaman, sadece fiziksel evrende işleyen bir süreç değil, bilinçle var olan, varlıkla koşut ilerleyen bir düşünce alanıdır.

Cezayirli filozof Augustinus, zamanla ilgili soruya şöyle cevap verir:
“Biri bana sormazsa biliyorum; ama sorduğunda cevaplayamıyorum.”
Bu, zamanın hem deneyimsel hem de kavramsal olarak ne kadar kaygan olduğunu gösterir.

Antik düşüncede zaman iki biçimde kavranmıştır:

Kronos: Ölçülebilir, düzlemsel, geçici zaman.

Kairos: An’ın zamanı; varlığın kendini açığa vurduğu kritik eşik.

Bugün yaşadığımız zaman algısı tamamen Kronos’a hapsolmuştur.
Ama insanın ruhsal ihtiyaçları, Kairos’u yani o derin “an”ı özlemeye devam eder.

II. ZAMANIN DOĞRUSALLIĞI BİR YANILSAMA MI?

Batı kültürü, zamanı doğrusal bir çizgi olarak düşünür:
Bir başlangıç, bir gelişme ve bir son.

Bu anlayış, yalnızca tarih anlatılarını değil, aynı zamanda anlam duygusunu da biçimlendirir.
Ama doğu felsefeleri ve mistik gelenekler, zamanın döngüsel olduğunu savunur.

Hinduizm’de Yuga döngüleri vardır:
Yaratılış, çöküş ve yeniden doğuş...
Budizm’de, “samsara” yani sonsuz döngü, zamanın doğasını belirler.
Antik Yunan’da Anaksimandros ve Herakleitos, evrenin sürekli bir dönüşüm halinde olduğunu savunur.

Ve Nietzsche...
“Ebedi Dönüş” düşüncesiyle zamanı yeniden sorgular:
Yaşadığın her anı sonsuz kez yaşamaya mahkûm olsaydın, bu seni neye dönüştürürdü?

Bu soru bir metafizik deneydir.
Ama aynı zamanda zamana dair modern kurgunun ,bir kez yaşanıp biten çizgisel zamanın , içten içe çürümekte olduğunu gösterir.
Çünkü doğrusallık, nihayetinde son demektir.
Ve son, insan zihni için hem korku hem boşluk taşır.

III. KOZMOLOJİK BİR KRİZ: ZAMANIN SONUNDA NE VAR?

Fiziksel evrenin kaderiyle ilgili üç temel senaryo vardır:

Big Crunch (Büyük Çöküş): Evren genişlemesini durdurur ve kendi içine çöker. Döngü başa döner.

Big Freeze (Büyük Donma): Evren sonsuza dek genişler ve mutlak soğukta entropiye gömülür. Yani geri döndürülemez bir son.

Big Rip (Büyük Yırtılma): Evrenin genişlemesi hızlanır ve tüm yapılar parçalanır.

Bu üç senaryo da, “zamanın sonu” fikrini hem fiziksel hem metafizik düzeyde meşrulaştırır. Ama hepsinde ortak bir tema vardır: Boşluk.

İşte bu boşluk, yalnızca fiziksel bir çöküş değil, aynı zamanda anlamın da erozyonudur.Zaman sona erdiğinde, değerler de, amaçlar da, “gelecek” fikri de çöker.

Bu noktada soru şudur:
Eğer zaman yoksa, yaşam da mı yoktur?
Ya da daha keskin sorarsak:
Yaşam, yalnızca zamanın bir yan ürünü müydü?

IV. ALGILANAN ZAMAN VE BİLİNCİN DÖNGÜSÜ

Zamanın ne olduğu sorusu kadar, nasıl yaşandığı da belirleyicidir. Sevdiğiniz birisinin ameliyattan çıkmasını beklerken geçirdiğiniz bir saatlik bekleyiş ile güzel bir film izlerken geçirdiğiniz bir saatlik süre aynı değildir.
O zaman şunu söyleyebiliriz : Zihin, zamanı nesnel değil, duygusal olarak algılar.

Zaman özneyi kuran bir yapıdır. Yani, zamanı algılayış biçimimiz, kim olduğumuzu da belirler.
Bu noktada zaman, sadece fiziksel bir olay değil; ontolojik bir düzenleyici haline gelir.

Ama daha da önemlisi:
Bilinç, zamanı yaşarken aslında geçmiş, şimdi ve gelecek arasında sürekli gidip gelir.

Hafıza geçmişi çağırır.

Beklenti geleceği kurar.

Şimdi ise hiçbir zaman tam olarak yaşanamaz.

Bu da bizi varoluşsal bir açmaza sürükler:
Zamanı ne kadar kovalarsak, o kadar kayar.
Ve belki de bu yüzden, hiçbir “an” asla tam anlamıyla “şimdi” değildir.

V. BÜYÜK TEKRAR VE KOZMİK ANLAMSIZLIK

Zamanın döngüsel olduğu varsayımı, yaşadığımız deneyimlerin sonsuz kez tekrarına işaret eder. Bu fikir, Nietzsche’nin “ebedi dönüş” kavramında doruğa ulaşır:
“Yaşadığın hayatı, tam da böyle, sayısız kez yeniden yaşamak zorunda olsaydın, nasıl davranırdın?”

Bu soru sadece zamanın yapısını değil, aynı zamanda hayatın anlamını, değerini ve özgürlüğünü de sorgular.

Eğer her şey tekrar edecekse:
Yaptıklarımızın değeri, geçici bir zaman dilimine bağlı kalmaz; aksine, her anın sonsuzluğa uzanan bir yankısı olur. Bu, yaptıklarımızın sorumluluğunu artırır ve bizi “an”ın kutsallığına çağırır. Özgürlük, işte bu tekrar bilinciyle, seçimlerimizi daha anlamlı kılar.

Ama eğer hiçbir şey tekrar etmeyecekse:
Kalıcı olan yalnızca yaptıklarımızın bıraktığı etki ve izlerdir. Bu da anlamı, “anlık” ve “benzersiz” kılar; çünkü bir daha yaşanmayacak her deneyim, tek seferlik ve geri döndürülemezdir. Bu bakış, anlamı mutlaklık yerine akış ve değişimin içinde bulmaya davet eder.

Her iki durumda da, anlamın temeli “nesnel” bir zaman çizgisine değil, bilincin ve eylemin içsel derinliğine dayanır.

Bu yüzden, zamanın döngüselliği ya da doğrusal olması, kozmik anlamsızlığa değil; anlam arayışının ve özgür iradenin farklı yüzlerine işaret eder.


VI. ZAMAN BİTTİĞİNDE NE KALIR?

Simülasyon teorisinde olduğu gibi, zamanın sonu fikri de ontolojik bir kopuş yaratır.

Eğer zaman bir yanılsama ise,
Eğer her şey bir döngüde dönüyorsa,
Eğer evren sonluysa,
O zaman bizim varoluşumuz, bu geçici sistem içinde neye tekabül eder?

Zaman bittiğinde ne kalır?

1)Bellek: Ama hatırlanan ne kadar gerçektir?

2)İz: Ama izi taşıyacak bir yapı kaldı mı?

3)Benlik: Ama benlik zamanı olmayan bir düzlemde var olabilir mi?

Zamanın sonu, aslında sadece evrenin değil, kimliğin, anlamın ve değerin de sonudur.
Ama aynı zamanda yeni bir başlangıç ihtimalini de taşır.
Çünkü döngüsel modellerde, her son bir başlangıca kapı açar.

VE... ZAMANIN ÖTESİNDEKİ FARKINDALIK

Bu yazıda, zamanı sadece saatlerle ölçülen bir olgu olarak değil, bilinci, kimliği ve anlamı şekillendiren bir varlık alanı olarak ele aldık.

“Zamanın sonu” dediğimizde aslında neyi kaybediyoruz?Belki de sorulması gereken soru şudur:

Zamanı kaybettiğimizde, kendimizi mi buluruz?

Zamanın sonu, bir kayıp değil, bir uyanış olabilir.
Çünkü zamanın ötesinde, başka bir gerçeklik düzeyi ya da hiçlik bizi bekliyor olabilir.

Ama bu bilinmezlik, insanı korkutmamalı.
Çünkü her korku, farkındalık için bir eşiktir.
Ve her eşik, başka bir varlık katmanına açılabilir.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Zaman, mekan ve gerÇeklik (2) Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Zaman, mekan ve gerÇeklik (2) yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ZAMAN, MEKAN VE GERÇEKLİK (2) yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL