1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
157
Okunma
İran Bilmecesi ve Emperyalizm..
Merhaba sevgi değer dostlar.
Dünyanın nabzının hızlandığı, eski yaraların yeniden kanadığı ve geleceğin sisli bir ufuk gibi önümüzde uzandığı bir dönemden geçiyoruz.
"Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı?" sorusu var, kahve sohbetlerinden en üst düzeydeki strateji toplantılarına kadar her yerde fısıldanıyor. Bu, basit bir "evet" ya da "hayır" ile geçiştirilemeyecek kadar derin ve katmanlı bir soru. Bu sorunun kalbinde ise, "emperyalizm" olarak adlandırdığımız o büyük güçler mücadelesinin ve bu mücadelenin odak noktalarından biri olan İran’ın konumu yatıyor.
Bir yanda, küresel bir savaşı tetikleyebilecek unsurlar her zamankinden daha belirgin. Dünya, tek kutuplu bir düzenden uzaklaşıp çok kutuplu bir güç mücadelesine sahne oluyor. Amerika ve Batı bloğunun karşısında, Rusya ve Çin’in başını çektiği yeni bir eksen giderek şekilleniyor. Bu büyük güçler, doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınsalar da, Ukrayna’dan Orta Doğu’ya, Afrika’dan Tayvan Boğazı’na kadar uzanan geniş bir coğrafyada "vekalet savaşları" ile birbirlerinin bileğini bükmeye çalışıyorlar.
Artan milliyetçilik, zayıflayan uluslararası kurumlar ve siber savaş, ekonomik yaptırımlar gibi yeni çatışma alanları, barut fıçısının fitilini her an ateşleyebilecek kıvılcımlar gibi duruyor.
Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. İnsanlık tarihinin en caydırıcı silahı olan nükleer bombalar, aynı zamanda barışın en gergin garantisi. "Dehşet Dengesi" ya da "Karşılıklı Garantili Yıkım" doktrini, büyük güçlerin birbirine doğrudan saldırmasının herkes için bir son olacağı gerçeğini zihinlere kazıyor.
Ayrıca, küreselleşmenin getirdiği derin ekonomik bağımlılıklar da bir diğer önemli caydırıcı unsur. Bir dünya savaşı, küresel tedarik zincirlerini koparır, ekonomileri yerle bir eder ve bu enkazın altında kazanan olmaz. Bu yüzden, gerilim tırmansa da, liderler genellikle o son adımı atmaktan imtina ediyor. Dünya, adeta ince bir ipin üzerinde yürüyen bir cambazın hassas dengesiyle ayakta duruyor.
Peki, bu kırılgan dengenin en hassas noktalarından biri olan İran, neden büyük güçler için bu kadar önemli ve neden sürekli bir "istenmeyen" konumunda? "emperyalizmin" İran’ı hedef tahtasına koymasının birkaç temel nedeni var:
Jeostratejik Konum ve Enerji: İran, dünyanın en kritik deniz ticaret yollarından biri olan Hürmüz Boğazı’na hâkim. Küresel petrol sevkiyatının yaklaşık üçte biri bu dar geçitten yapılıyor. Bu, İran’a dünya ekonomisinin şah damarını kesme potansiyeli veren muazzam bir koz.
Ayrıca, sahip olduğu devasa petrol ve doğal gaz rezervleri, onu enerji oyununda vazgeçilmez bir aktör kılıyor. Bu kaynaklar ve geçitler üzerindeki kontrol mücadelesi, çatışmanın temel direklerinden biridir.
İdeolojik ve Siyasi Meydan Okuma: 1979 İslam Devrimi’nden bu yana İran, Batı liderliğindeki dünya düzenine, özellikle de ABD’nin bölgedeki varlığına ve müttefiki İsrail’e temelden karşı çıkan bir rejimle yönetiliyor. İran, bölgedeki Batı destekli monarşilere ve seküler rejimlere alternatif bir yönetim modeli sunuyor. Bu "devrim ihraç etme" politikası ve "Direniş Ekseni" (Suriye, Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler vb.) olarak bilinen vekalet güçleri ağı, onu Batı’nın ve bölgesel müttefiklerinin (İsrail, Suudi Arabistan) gözünde bir numaralı tehdit haline getiriyor.
Nükleer Program: Batı’nın en büyük endişesi, İran’ın nükleer silah elde etme potansiyeli. İran, programının barışçıl enerji amaçlı olduğunu savunsa da, nükleer silaha sahip bir İran’ın Orta Doğu’daki güç dengesini temelden değiştireceği ve İsrail için varoluşsal bir tehdit oluşturacağı düşünülüyor. Bu durum, askeri müdahale dahil her türlü seçeneğin masada tutulmasına neden oluyor.
Sonuç olarak, sevgili dostum, dünya ne tam bir savaşın içinde ne de güvenli bir barışın. Vekalet savaşlarının, ekonomik ve teknolojik rekabetin hüküm sürdüğü "soğuk" bir mücadele dönemindeyiz. İran gibi bölgesel güçler ise bu küresel satranç tahtasının en önemli taşları. Onu "istememelerinin" nedeni, mevcut güç dengesini, enerji akışını ve ideolojik düzeni sarsma potansiyelinden kaynaklanıyor.
Bir üçüncü dünya savaşı, bir liderin yapacağı tek bir yanlış hesaba, bir vekalet savaşının kontrolden çıkmasına veya diplomatik kanalların tamamen tükenmesine bakıyor olabilir. Dileğimiz ve umudumuz, insanlığın geçmişin kanlı derslerinden çıkardığı aklın, hırsların ve güç mücadelelerinin önüne geçmesidir. Tıpkı bir şiirin en güzel dizesini bulmak gibi, dünyanın da barış ve denge dizesini bulması en büyük temennimizdir derim..
Bu vesileyle. Herkese selâm, sevgi ve dualar yolladım 💕 🙋
Hasan Belek
17 06 25
Akçay
5.0
100% (1)