7
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
461
Okunma
Fakirlik denince akla hâlâ boş tencereler, kuru ekmekler, çatlamış eller gelir. Ama bu imgeler artık gerçeğin sadece bir kenarıdır. Esas fakirlik başka yerde, başka katmanlarda büyümekte. O, ne sadece parayla ilgilidir, ne sadece mideyle… Esas fakirlik, düşüncenin kıyıya vurduğu, kalemin terk edildiği, kelimelerin öldüğü yerde başlar.
Bir toplumun dili fakirleştiğinde, düşüncesi de zayıflar. Artık o toplum karmaşık fikirleri ifade edemez, çünkü kelimeleri tükenmiştir. Her şey “güzel”, “kötü”, “mükemmel” ya da “berbat”tır. Binlerce kelimeyle konuşması gereken bir nesil, beş kelimeye hapsolmuş halde sadece bağırmakta, öfkesini ya da sevgisini bile özgün biçimde anlatamamaktadır. Oysa bir halkın kelime dağarcığı, onun düşünce gökyüzüdür. Ve gökyüzü karardıkça, iç dünyalar da puslanır.
Bu fakirleşme yalnızca dilden değil, inançtan da payını alır. İnanç artık bir derinlik değil, bir slogan düzeyindedir. Takvadan çok gösteriş, teslimiyetten çok rekabet belirginleşmiştir. İnandığını göstermek, inandığını yaşamaktan daha değerli hale gelmiştir. Oysa eskiden bir insanın inancı, suskunluğunda bile belli olurdu. Şimdi ses yükseldikçe hakikat küçülüyor. İbadet, mekân gösterisine; ahlak, pazarlık konusu olmuş durumda. Herkes inançlı görünmek istiyor ama çok azı o inancın yükünü taşımaya istekli.
Bu da bizi görünürlük baskısına getiriyor. Bugün artık var olmak için “görünmek” gerekiyor. Görünmeyenin sözü değer görmüyor, hatta varlığı bile kabul edilmiyor. Sosyal medya hesaplarımız, günümüzün vitrini haline geldi. İnsanlar artık ne kadar derin olduklarıyla değil, ne kadar dikkat çektikleriyle tanımlanıyor. İçerik yerine imaj, hakikat yerine filtre tercih ediliyor. Bu görünme zorunluluğu, insanları içten içe kemiren bir yetersizlik duygusuyla baş başa bırakıyor. Herkes her an bir yarışta, herkes her an geride kalmaktan korkuyor. Görünür olmayan yok sayılıyor.
Ve işte esas fakirlik tam burada vücut buluyor:
Düşünmeyen bir zihin, hissedemeyen bir kalp, konuşamayan bir dil, görünmeden var olamayan bir insan...
Fakirlik bir kuru gece yemeği değil artık, o gece üzerine tek cümle düşünmeden uyumaktır. Fakirlik, raflarda tozlanan kitap, içinden geçilmeden ezberlenen dua, başkalarının beğenisine göre kurulmuş bir hayat, çöpe atılmış bir fikir, bastırılmış bir soru, silinmiş bir anlamdır.
Esas fakirlik, zihinsel bir depremdir. Yıkıntının altında kalan şey sadece kültür değil, bir toplumun geleceğidir.
Ve bu yıkıntıdan kurtulmanın yolu ne sadece yardım kampanyası, ne sadece kalkınma projesidir.
Önce kelimeleri kurtarmalıyız.
Sonra kalpleri.
Sonra gözlerden görünme arzusunu değil, görülmenin yükünü alıp kaldırmayı öğretmeliyiz.
Esas zenginlik, o zaman başlayacak.
Mehmet Demir
9624