0
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
228
Okunma
Bir gün biri çıkıp, Deli misin, diye sorsa, belki de en doğru cevap şu olurdu evet, çünkü ben bir şeyleri anlamaya çalışıyorum.
Zihnimizin en karanlık köşelerinde saklanan o eski sorular var ya… Hani yıllardır cevabını arayıp bulamadıklarımız. İşte onlar bir delinin günlüğünde olduğu gibi duruyor, tozlu sayfaların arasında öylece gözden kaçmış, bilinçle bastırılmış ama hiç silinmemiş notlar gibi. Kimseler oraya bakmaz, çünkü çok iyi bilirler ki hakikat her zaman sessizdir bir o kadarda korkutucudur. Ondan olsa gerek deliliğe daha çok benzer.
Delilik, aklın sınırlarını zorlayan bir arayıştır belki yada toplumun normal dediği bir düzenin dışına çıkarak sorular sormaya cesaret edenlerin halidir. Sahi, normal olmak nedir ki belli kalıplara uymak mı, yoksa sorgulamadan yaşamak mı, Peki ya hakikat o nasıl olacak o herkesin kolayca ulaşabileceği bir yerde mi durur, yoksa yalnızca düşmüş olanların görebileceği bir yerde mi gizlenir.
Onun için bir deli gözünü dahi kırpmadan sorar aklına gelenleri
Neden yaşıyoruz?
Sır nedir diye sorulsa da cevap kimin umurunda belli değil.
İşte ondan dolayı cevap çoğu zaman susar, çünkü hakikat sesini en az kalabalık olan yerlerde duyurur. Cevapsızlık, aslında bir yokluk değil tersine bir doluluktur, Çünkü cevabın bekletildiği, sınandığı, ve biçimlendirdiği yerdir. Bilinmelidir ki hakikate ulaşmak hiçte kolay değildir çünkü herkesin taşıyamayacağı kadar ağırdır.
Saklı bir oyun oynanır bu dünyada, sorularla beslenen, cevaptan kaçan bir oyun. Kimi zaman en çok bilenler susar, en çok konuşanlar ise hakikatin çevresinde dolaşır ama içine asla girmez. İşte bu yüzden en delice konuşan, belki de en doğruyu fısıldayan dır.
Deli dediğimiz, aslında hakikatin çıplak haline en çok yaklaşan dır. Gördüklerinden ötürü çıldırmıştır belki de. Katlanamamıştır gerçeğin dayanılmaz ağırlığına ve konuşmuştur kimsenin cesaret edemediği kadar açık, samimi ve çıplak sözlerle.
Bu yüzden, bir delinin arşivinden çalınan notlar kıymetlidir, çünkü onlar gerçek dünyaya ait değildir, onlar hakikatin ucundan kıyısından dokunduğu zihnin karalanmış satırlarıdır, kirli gibi görünen ama aslında arınmanın en saf halidir.
Saklanan sırlar, cevapsız bırakılan sorular, susan ağızlar... Hepsi hakikatin gölgesinde oynanan bir oyunun parçası. Ama o oyun sona ermez. Çünkü perde hiçbir zaman tamamen kapanmaz.
Ve belki de asıl delilik, bu perde hiç açılmamış gibi yaşamaktır.
*
Mehmet Demir