0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
386
Okunma

Yalnızca kendimle ilgili şeyleri yönetebilirim, bunu biliyorum elbet.Dışımdakileri değil...Peki kendimle ilgili şeyleri de ben yönetmiyorsam aslında...O zaman ne olacak?
" Benim "dediğim şeylerin kontrolü de kendi kendine işleyen bir mekanizmaysa...Ve tek dahil olabileceğim kısım sessizce gözlemekten ibaretse bu süreci...Bunu çok düşündüm.Okuduklarımla başlayan sorulardı bunlar.Düşüncelerimi,duygularımı, bedenimi ,zihnimi yönetebilir miyim? Yoksa benden önce yüklenmiş bir programı mı yaşayıp gideceğim buradan?Bu sorular hayatın ve kaderin belirleyicisi olan mekanizmayı çözümleyeceğinden önemli sorulardı.
Bir şeyin kontrolünün sizde olduğunun göstergesi onu durdurup başlatabilmeniz, volümünü ayarlayabilmeniz ve oluşumundan bitişine kadarki süreçte söz sahibi olabilmenizdir.Beni yıpratan düşünceleri engelleyebilme,durdurma,yok sayma gücüm yok.Hatta "düşünme "dediğim bir olumsuzluğu daha beter düşünmeye başlıyorum.Hiç neden yokken bir insanı antipatik bulabildiğim gibi,yeni tanıdığım birini tüm gıcıklığına rağmen sempatik bulabiliyorum.Tüm düşünce ve duygular nereden geliyor, kim yönetiyor ,karmaşa yaratan negatif zihin aktivitesi nasıl yönetilir diye epeyce kafa yormuştum.Spititüel boyuta kaymadan sadece psikoloji biliminin verileriyle aşılamayacağını fark ettim sonuçta
Sadece duygu ve düşünceler değil,bedenin de kendine ait bir zekası vardı.Bütün organ ve sistemler benden habersiz işliyordu.
Bu durumda hiçbir şeye sahip değildi insan.Bütün bu hayatı yöneten ve yaşayan kimdi?"Ben kimim? "Sorusu ve gerçek benlik kavramları daha da büyüdü gündemimde.
İçimdeki hüznü,boşluğu ya da korkuyu diyelim,davetsiz bir misafir de olsa olduğu gibi kabul edip onunla savaşmadan ağırlayabilirsem kalkıp gidecekti zaten.Hz.Eyup’ün yaptığı buydu yaralarını severken, Hz.İsa’nın öbür yanağını çevirişi de buydu.Ve En sevgilinin o eşsiz yüreğine,gül yüzüne aldığı darbelere gösterdiği geçirgen sabır...Hayır mazoşizm değil,dünya rüyasını gerçek kılmamak ve bir hayale,vehime varlık elbisesi giydirmemekti bu kalender tavır...
Çünkü biliyordu...Duygular nereden gelir,düşüncelerin kaynağı nedir? Hepsi sonsuz bilincin hayalindeki geçici imgelerdi ,nötr biçimde gözlendiğinde dağılıp giden bulutlar gibiydi.Tutunduğunda inatla var olan...Bıraktığında,onlarla özdeşleşmediğinde varlığı dağılan...
Bu yüzden,yorucu düşünceler ve onların oluşturduğu duygulardan özgürleşebilmek için kendimizden yüce bir güçten yardım isteriz .Çünkü gerçekten irademiz dışındadırlar.Kimin gücü dahilindeyse oradan gelirler ve oraya dönerler.Yapabileceğimiz tek şey onları sahiplenmeyip ,her şeyin sahibi olan gözlemciye odağımızı çevirmektir.Çünkü savaştığın şey güçlenir.
Her şey boşlukta,sonsuz bilinçte belirir...Ve döngüsünü tamamlamak üzere geldiği kaynağa geri döner.Aslına döndürülen her şey,dönmek tabirinin gerektirdiği gibi önceden zaten orada olduğunu işaret eder.
Ben nötrleyinceye kadar var olmaya, dahası imtihanım olmaya devam edecek kabullenemediklerim,biliyorum.Devenin sevmediği ot hep burnunun ucunda bitecek ,korktukların, kınadıkların, reddettiklerin hızla karşına dikilecek.Varoluşta işleyen dengeyi ,sistem kurallarını fark etme meselesini kavrayanların huzur bulabilidiği bir yer dünya.Bu sistemi ilk kez kitaplarıyla fark ettiğim kıymetli yazar Mehmet Doğramacı Hocamın konuyla ilgili cümlesini hiç unutmuyorum: önemli ve çıkmaza girdiğiniz bir konuda bütün gayretlerinize rağmen çözüm yolları tıkandıysa,imkanlar tükendiyse kendinizi aradan çekme vakti gelmiştir.O zaman "Ya Rabbi, ben bu noktada bittim,artık yokum,kaldığım noktadan sonrasını sana havale ediyorum"demek ve sonrasında zerrece düşünmemek bir daha...İmanla teslimiyet...Bunu denedim ve gerçekten hiç bu kadar hızlı sonuç aldığımı hatırlamıyorum.
Kadim bilgelikle güncel ezoterizmi harmanlayan böylesi bir anlayışın insan hayatına katkısı kalıcı bir değer oluşturur ki ,bilgeliği paylaşmak üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha anlamlıdır.
Odağımıza giren her şey, negatif-pozitif, fark etmeksizin, onunla rezonansa girdiğimiz için hayatımıza da girer.Çünkü bütün varoluş rezonanstır, bir titreşim denizi. Frekansımın, titreşimimin niteliği neyse aynı türdeki alana dahil olacağım.
" Neyi arıyorsan O’sun sen..." demiş Mevlana...En azından gerçeğin tutkulu arayıcısı ve iflah olmaz talibiyim :) Gerçeğimize uyanmak, tüm geçici illüzyonlardan özgürleşmek nasibimiz olsun.
5.0
100% (4)