1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
281
Okunma

Mehmet Yılmaz 1928 yılında Denizli ili Acıpayam ilçesine bağlı Kırca Köyünde dünyaya gelir. Beş çocuklu bir ailenin çocuğudur. Babası Halil İbrahim, annesi Yaşariye’dir.
1930’lu ve 1940’lı yılların çetin yaşam şartları içinde büyür. Mukallittir, şakacıdır, nüktedandır. Bu hasletleriyle küçük yaşta çevresince sevilir. Babası köyün hem imamı hem de muhtarıdır. O yıllarda köyünde ilkokul olmadığı için ilkokulu -komşu köy- Alaattin’de okur. Zeki ve yetenekli bir öğrencidir.
Cumhuriyet döneminin en önemli eğitim kurumlarından biri olan Köy Enstitüsü sınavlarını kazanır, Isparta Gönen’e gider. Çalışkandır. Azimlidir. Gönen Köy Enstitüsü’ndeki eğitimini 1947 yılında başarıyla tamamlar.
Mehmet Yılmaz çok yönlü biridir. Divan sazı, bağlama, cura, üç telli sazın her türlüsünü çalar. Halk kültürüne meraklıdır. Öğrencilik yıllarından itibaren köyüne geldiği zamanlarda düğünlerde saz çalar, türküler söyler. Tavas zeybeği, Harmandalı, Sepetçioğlu… oyunlar oynar.
1947 yılında Acıpayam Aliveren Köyünde öğretmenlik görevine başlar. Aynı yıl Kırca Köyünde Tevfik Ağalar sülalesinden Behiye Hanım ile evlenir. 1948 yılında 17 yaşındaki küçük kardeşi Şükrü Yılmaz’ı elim bir trafik kazasında kaybeder. Bu ölüm aileyi yasa boğar. İlk çocukları dünyaya gelince adını Şükrü koyar. Şükrü henüz altı aylıkken hastalanır, ateşi yükselir. Karlı bir kış günü at üstünde Acıpayam’a hastaneye giderlerken yolda ölür. Mehmet Behiye Yılmaz çiftinin daha sonra sırasıyla Şükrü, Şükran, Şükret, Şükrettin ve Bedrettin isimli beş çocuğu olur.
Babası 1950 yılında tedavi için gittiği hastanede vefat eder. Araç bulunamaz, Denizli’ye defnedilir.
Askerliğini Konya’da yedek subay olarak yapar.
1958 yılında radyo programına çağrılır. Ankara radyosunda saz çalar, türkü söyler. Annesinin isteği üzerine tekrar Acıpayam’a, öğretmenliğe geri döner.
Abaz (Olukbaşı), Aliveren ve Alaattin’de öğretmen olarak çalışır. 1969 yılında atandığı Acıpayam Halk Eğitim Merkezi müdürlük görevini başarıyla tamamlayarak 1973 yılında emekli olur.
1964 yılında Umman Ninenin Mektupları kitabını Denizli’de İnan Matbaasında bastırır ve kendi imkânlarıyla dağıtımını yapar. Bu kitap Türk Halk müziği Sanatçısı ve derlemecisi Özay Gönlüm’ün eline ulaşır, radyo programında okur. Umman Ninenin Mektupları böylelikle geniş kesimlere ulaşır, ülkece çok sevilir.
Mehmet Yılmaz sohbet meclislerinde gözlerin aradığı biridir. Denizli’de yayın yapan televizyonlarda ve TRT ‘de programlara çıkar. Hayri Dev, Akkulak Mehmet Şakır, Şinasi Uslu, Hüseyin Aytekin… kendi yöresinin yerel sanatçıları ve değerleriyle hep birliktedir. Emine Akmeşe, Atilla İçli, Ahmet Günday, Makbule Kaya… çeşitli sanatçılar ziyaretine gelir onunla programlar yaparlar.
Yurt içi ve yurt dışında kültürümüzü tanıtan bir kültür elçisi gibi çalışır, yurt dışından ülkemize gelen araştırmacılara mihmandarlık yapar.
1993 yılında oğlu Şükrettin’i, 1994 yılında eşi Behiye’yi kaybeder.
Mehmet Yılmaz öğrenciyken ve öğretmenlik yaptığı yıllarda bile köyüyle, köylüsüyle, doğduğu toprakla bağını koparmaz. 1956 yılında köyünde bir ev yapar. Yaz dönemlerinde köyüne döner bağıyla, bahçesiyle uğraşır, çiftçilik yapar. Emekli olduktan sonra köyüne yerleşir. 28 Şubat 1999’da hayata gözlerini yumar.
Mehmet Yılmaz ayağı çarık, dabanı yarık bir köy çocuğudur. Güler yüzlü, hoş sohbet, hazırcevap biridir. Doğup büyüdüğü Kırca Köyü ve görevi gereği Acıpayam köylerinin kültürü ile yoğrulmuştur. Köyle ve köylülerle iç içedir. Görev yaptığı köylerde çevresiyle iyi bir iletişim kurar. Bu sayede dostluklar edinir, dostlukları ölünceye kadar devam ettirir. İyi bir gözlemcidir. Köy sorunlarına hâkimdir. Halk kültürüne meraklıdır. Yörenin deyimleri, yakıştırmaları, köylülerin yaşadığı ilginç ve komik olaylarla ilgilenir. Akıl defterine not eder. Bütün bunlar zamanla kaleme alacağı ve ömrünün sonuna kadar ezbere okuyacağı Umman Ninenin Mektuplarına malzeme olur.
Mehmet Yılmaz 1964 yılında İnan Matbaasında bastırdığı “Umman Ninenin Mektupları” kitabının önsözünde şöyle der;
Önsöz:
Uzun süren meslek hayatımda muhitimizin birçok tipik, sosyal hayatı incelemeye değer, köylerinde çalıştım. Dillerini (ağız ve şivelerini) sosyal hayatını gelenek, görenek, örf ve âdetlerini ilgi duyarak inceledim. İlgi duyduğum taraflarını kaleme aldım. Bilhassa Ummuhan Ninenin dostluğunu kazanarak, askerde olan torunu Kara Ahmet’e mektuplar yazıverdim. İmlâ ve telaffuz kaideleri nazara itibara alınmayarak çevrenin hususiyeti olan şive veya ağızla yazılmıştır. Bu mektuplar hayâl mahsulü olmayıp hepsi köy gerçeklerinin ta kendisidir. Bu kitapçığımla sizlere çevremin sosyal hayat ve geleneklerini bir nebzecik olsun tanıtarak faydalı olabilirsem kendimi bahtiyar sayacağım.
Mehmet Yılmaz kitabın önsözünde “Bu mektuplar hayâl mahsulü olmayıp hepsi köy gerçeklerinin ta kendisidir.” derken, yaşadığı, gördüğü, duyduğu olaylardan, gözlemlerinden, yaşantısından yola çıkarak köy gerçeklerini haykırır bizlere.
Gerçekte bir Umman Nine var mıdır? Mehmet Yılmaz gerçekte böyle birinin olmadığını, yöremizin âdetlerini, geleneklerini, göreneklerini topluma yansıtmak için nineleri temsilen Umman Nine’yi kendisinin yarattığını ve askerdeki torunu Kara Ahmet’e mektuplar yazdığını, ilginç bulduğu için yöremizin yakıştırmalarını, deyimlerini mektupların içine koyduğunu söyler kendisiyle yapılan sohbetlerde.
Mektuplarda yer alan karakterlere bakıldığında Gılı Gılı Zenep, Habbili Gız, Tarneci Hasan, Kırış Ali dayı, Carkıldak Memet Ali, Zartlak Osman, Eğşi Memet, Keş durmuş, Çakır Zeyneb, Guru Zalif, Zarkıldak Üsen, Gulaksız Ali, İsmelce, Gaz Amat, Çil Ümmet… birçok karakter görülecektir. Bu karakterlerin bazıları gerçek hayatta Acıpayam’ın köylerinde var olan kişilerdir. Bazı karakterleri ise kendisi yaratmıştır.
Umman Ninenin Mektuplarındaki köy şu köydür diyemeyiz. Mektuplarda yer alan köy onun doğduğu, görev yaptığı, gördüğü, gözlemlediği, çeşitli vesilelerle gidip geldiği, kendince kültürünü incelemeye ve kayda değer bulduğu Acıpayam köylerinin karışımıdır.
Mektupların yazıldığı yıllar hasta hayvanların kağnı demiriyle yakılarak tedavi edildiği, kabakulak hastalığının okunmuş asma çubuğuyla ürkütüldüğü, hasta insanların doktor yerine hocaya gittiği; muskadan medet umulan yıllardır. Öküzlerin, atların çektiği karasabanlarla tarlaların sürüldüğü, çiftçiliğin atadan kalma yöntemlerle yapıldığı yıllardır. Ulaşım aracı kağnıdır. Köyler cehaletin, yokluğun, hastalığın boyunduruğu altındadır. Köy yolları ham, ilçeye ulaşım kısıtlıdır. Mehmet öğretmen bu çetin yaşam şartlarında köylüleri bilgilendirir, bilinçlendirir, yol gösterir, aydınlatır. Dertlerine çare olmaya çalışır. Lakin imkânlar kısıtlıdır. İlk çocuğunu henüz altı aylıkken at üstünde ilçeye, hastaneye yetiştirmeye çalışırken eşinin sırtında kaybeder.
Mehmet Yılmaz adı üstünde zorluklardan yılmayan idealist bir köy öğretmenidir. Köye ve köylüye yararlı olmak için canla başla çalışır. Köylülerin dostluğunu kazanır. Görev yaptığı köylerde köylülerin her an kapısını çalıp derdini anlatabileceği samimi bir ortam yaratır. Kısa zamanda köyün sevilen sözü dinlenen ileri gelenleri arasında haklı yerini alır. Köyün öğretmenidir ama aynı zamanda kiminin oğludur, kimimin kardeşidir, kiminin abisidir. Bilinçli bir çiftçidir. Tarım konusunda akıl danıştıkları ziraatçısıdır. İlçeye geliş gidişlerinde postaneden mektuplarını, resmi dairelerden evraklarını getirip, götüren postacısıdır, memurudur.
Mehmet Yılmaz mektuplarında kendi yaşadığı köy gerçeklerini Umman Ninenin ağzından anlatır bizlere. Öğrencileri eğitmenin yanı sıra köyde okuma yazma bilmeyenlerin mektubunu okumak ve yazmak da onun zevkle yaptığı rutin işleri arasındadır. Ve bunda zaman kavramı yoktur. Yolda görürse yolda okuturlar veya bir akşam vakti kapısını çalacak kadar yakındır, dertlerini söyleyecek, sırlarını paylaşacak, kız istemeye, söz kesmeye götürecek kadar aileden biridir. Umman Ninesinin gök tosunudur.
Kendi okulunu kendi yapan öğretmenleri, bu öğretmenlerin yılda bir seçilen illerde yaptıkları toplantıları ve içeriğini mektuplardan öğreniriz.
Aslında Mehmet Yılmaz’ın buna benzer mektupları çocukluğunda kendi köyünde sergilediği oyunlarda çevresindeki insanlara ezbere okuduğunu biliyoruz. Ayrıca öğretmenliğe başlayınca Umman Nenenin Mektuplarını görev yaptığı köylerde okul müsamerelerinde okuduğunu, köylüler tarafından çok sevildiği için programın uzayarak aksadığını ve diğer öğretmenlerin bundan yakındıklarını mektuplarda Umman Ninenin ağzından söyler bize Mehmet Yılmaz.
Köy öğretmenlerinin köylerde yaşadığı zorlukları; dövülen, sövülen, kovulan, vurulan öğretmenlerin olduğunu yine Umman Ninenin ağzından dile getirir, bunları yapanlara beddualar okur. Öğretmenlerin peygamberlerin duasını alacak kadar kutsal bir görevi yerine getirdiğini işaret ederek öğretmenlik mesleğini yüceltir, öğretmenlere dualar ettirir.
O yıllarda devlet tarafından köy okullarında çocuklara süt dağıtıldığını Umman Nine’den öğreniriz.
Öğrenciler dağıldıktan sonra köy öğretmenlerinin okullarında boş durmadıklarını, sıvası dökülen yerleri sıvadıklarını, duvarları boyadıklarını, meslekleri zor olan öğretmenlerin insanüstü bir gayretle bu işleri de severek yaptıklarını söyletir Umman Nineye. Ve sözü Köy Enstitülerinin kapanmasına getirerek, köy enstitülerinde hem öğretmenlik hem de meslek öğretildiğini, öğrencilerin köy çocuklarından seçildiğini, kendisinin de orada okuduğunu, enstitülerin kaldırılmasının doğru olmadığını vurgular. Köylerde öğretmenler ve imamlar arasındaki yersiz çatışmalara değinir. Asıl amacın köylerle birlikte ülkenin kalkınması olduğunu, bunun için güç birliği yaparak köylünün önünde olmaları gerektiğini, onlara bu yolda hiç kimsenin engel olamayacağını, dünyanın aya çıkmaya çalıştığı bir zamanda çocukların okutulması gerektiğini, eğitimin önemini, bir anlamda köy enstitüsünde pekişen hayat felsefesini okuma yazması olmayan, köydeki yaşlı bir kadının ağzından öğreniriz.
Bir aylık yaz tatillerinde köylülerce özlenendir bu öğretmenler. Köylülerin hayır duasını alandır.
Öğretmenleri denetime gelen müfettişler Umman Nine’nin kapısından geçer. Çevre köylerdeki öğretmenlerin bir araya gelerek taşını, kerpicini, çamurunu hazırlayıp ustalığını kendileri yaparak köyde okul inşa ettiklerini şaşarak dinler müfettişten. O okulun yapımı için harcanacak para daha önemli yerlere harcansın diyen öğretmenlerin özverili çalışmasının yegâne amacı; vatanın ve milletin çabuk ilerlemesidir. Umman Ninenin öğretmenlere yaptığı yöresel dualar mektuplarda yerini alır. Umman Nine akabinde görevini hakkıyla yapan öğretmenlerin özverili çalışmalarını takdir etmeyen, yüzü asla gülmeyen müfettişlerin bu tutumuna bir anlam veremez, öğretmenleri üzdüğü için söylenir.
Tohumun ıslahı ve bilinçli yapılan zirai ilaçlamanın tarımda verimi artıracağını öğretmenden öğrenen köylülerin ilçe tarıma gittiklerini, Umman Nine torunu Kara Ahmmet’e köyden havadis olarak yazar bir mektubunda.
Görevde yükselmenin liyakat esasına dayanmadığını duyar bir öğretmenden, üzülür Umman Nine. Maddi imkânsızlıklar içinde okuyan bu öğretmenin hakkını aramak için umudunu Ankara’ya bağlamasıyla umutları yeşerir.
Kıbrıs’ta Rumların Türklere ve askerlerimize yaptığı zulmü dile getirir. Rumlara ilenir. Vatan görevi ve askerliğin kutsallığına değinir. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazandığımız Kurtuluş savaşına atıfta bulunarak tarih dersi verir. Türklerin vatan söz konusu olduğunda canını hiçe sayarak bağımsızlık uğruna destanlar yazdığını, vatan için gerekirse yine canını hiçe sayacağını söyleyerek âdeta Kıbrıs Barış harekâtını müjdeler on yıl öncesinden.
Umman Ninenin Mektupları Mehmet Yılmaz’ın yaşamı, tecrübeleri ve gözlemlerinin ürünüdür. Kültürel miras niteliğindeki bu mektupların içeriğine bakıldığında uzun bir zaman diliminde yazıldığı görülecektir. Mektuplar 1940’lı, 1950’li, 1960’lı yıllarda Acıpayam köylerinden canlı bir kesit sunar bizlere. Kültürümüzde, inanışımızda önemli bir yer tutan dua ve bedduaları, ilenmeleri serpiştirerek o zamanın insanlarını, yaşayışını, örf âdet ve geleneklerini, göreneklerini, değer yargılarını bütün renkleriyle resmeder. Doğrular övülür, yanlışlar yerilir. Yöremizin ağzıyla, yakıştırmalarıyla, deyimleriyle insanları güldürürken düşündürür.
Bu mektuplarda, topluma örnek olma, vatanın ve milletin ilerlemesi adına bir köy öğretmeni olan Mehmet Yılmaz’ın eğitimciliği ön plana çıkmakta, bir taraftan insanları güldürürken diğer taraftan alttan alta onları eğitmekte, onlara ders vermektedir.
Yaşadığı çevrenin kültürünü gözlemleyip, özümseyerek zamana iz düşüren Mehmet Yılmaz Öğretmenimi saygı ve rahmetle yâd ediyorum.
Şimdi sözü kitapta yer almayan Mehmet Yılmaz’ın yakıştırmalarından birine, Umman Ninenin son mektubuna bırakalım:
“Ey benim deruni dilden, cânı gönülden, ilana gibi dürülgen, gursamın incisi, gözümün zencisi, evimin yakışığı, soframızın gaşığı, gızların âşığı, bi denem, gara gevreğim, evranım, gaplanım, aslanım benim.
Dün mekdubunu aldım Amad’ım. Deyonku, nene ben varı varmaz düğün edem gari deyon. Eyi emme oğlum gavlak aşanın gızı öleye gadar şişiyo, sen onu isdeyon. Biliyosun bizim buralarda bir deyim var, ıramatlı Molla Veli deden höle derdi; olum, gün dönümünden sonra ekilen darıdan, zamansız oğul veren arıdan, gocasından sonra yataktan kalkan garıdan hayır gelmez delerdi. Ay olum işde o gız öle, öle etcemize Gızıl Burun Şerfe’nin gızını alsek a, maşşallah ta döşüne gadar saçı va. Yine ıramatlı Molla Veli deden şöle der idi: İneğin ufak başlısı, tarlanın daşlısı, gızın uzun saşlısı, erken galın gaşlısı eyidir deye. Dorudur oğlum sen onun bunun dedine bakma, biz bu gızı alalım gine. Aman oğlum hem senin dedin gızın boynu accık eri, hani deveye sormuşla senin boynun neden eri deye? Nerem doru ki demiş. Onun ayakları doleşik, boynu eri… Ay olum benim dedim gız çok feydalı. Hem herkesi güler yüzlen garşıleyo.
Amad, burdan başka havadis isteyon. Yeğenin Gadir geçen gün meddapda goşu tertib etmiş öğretmeni. Maşşallah öğretmen düdüğü çalınca Sarı Aşa’nın gök danası gibi bi fışıtdı en önde vadı yörüyüvedi yerine. Öğretmeni bundan ötürü birinci geldi deye iki defterle iki galem vemiş. Amad sen Gadir için de heç merak etme, maşşallah Türk toprağına Mısdıva Kamal Paşamızın kurtardığına, Türk topramızın gırannandeki devletlen hepsini bilen öğrendi gari maşşalah subanımallah.
Amat decemiz bu gıda, bu yandan ben selam ede gara gözlenden doyunceye gadar öperin. Gonşuladan Topal Assiye, Cırık Halil, Gılı Gılı Zenep, Taneci Hasan dayın hepsinin selamları va. Bizi yola bakıdıp durma, covabını çabuk yaz Amad’ım.”
*
ÖĞRETMEN MEHMET YILMAZ
Soy soylayan boy boylayan sinenin
Sözün özü Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Derununda nice Umman Ninenin
Özlü sözü Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Köy içindi Gönen’deki yaranlık
Mallim oldu bitsin diye karanlık
Cumhuriyet ülküsünün aydınlık
Gülen yüzü Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Unutmadı çıktığı o kabuğu
Boşlamadı asla çifti çubuğu
Gılı gılı Zeyneplerin kulağı
Gören gözü Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Bağlaması düşmüyordu elinden
Söylüyordu köylüsünün dilinden
Çalıyordu hislerin bam telinden
Gönül sazı Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Kabarınca Dede Korkut damarı
Acıpayam ağzı ile civarı
Yakıştırıp yazdı kışı, baharı
Yazı, güzü Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Her mecliste yüzü vardı harmana
Sözden söze sekip gitti ummana
Örfü derip sırlı camdan zamana
Düştü izi Mehmet Yılmaz Öğretmen.
Salih ERDEM
www.youtube.com/watch?v=Jax3QfmaDRs
5.0
100% (1)