0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
177
Okunma

Çocukluğum, yaşanmışlığından çok, yaşanamamışlıklarıyla dolu bir boşluk hissi taşır. Hepimizin içinde bir çocukluk vardır; kiminin neşe dolu kahkahalarla, kimininse sessiz hüzünlerle örülü. Benim içinse, çoğu büyüğün geçmişe özlemle baktığı o altın çağ, adeta kayıp bir masalın sayfaları gibi...
Hatıraları zorladığımda, bulanık imgeler canlanır zihnimde: Belki biraz erken büyümek zorunda kalmışlığın ağırlığı, belki de oyun oynamak yerine sorumluluklarla yoğrulmuş günlerin yorgunluğu..
Salıncakta sallanıp gökyüzüne değme hayali kuran bir çocuğun yerine, hayata erken atılmak zorunda kalan bir gölge belirir. Hayatın getirdiği dertlerin peşinden koştuğum anlar, daha belirgindir belleğimde.
Oyunlar, masallar, parklar… Bunlar, başkalarının çocukluk albümlerinden sızan, bana ait olmayan kareler gibidir. Bir kukla gibi, başkalarının beklentileri doğrultusunda hareket ettiğim, kendi iç sesimin kısıldığı anlar. Belki de bu yüzden, içimde hiç büyümemiş, hep bir şeylere özlem duyan küçük bir benlik taşırım. O küçük benlik, bazen bir çocuk şarkısıyla canlanır, bazen de bir parka bakarken hüzünle dolar gözlerim...
Yaşanamamış çocukluğum, bugünkü beni de şekillendiriyor. Belki de bu yüzden, hayatın basit zevklerine daha sıkı tutunmaya çalışıyorum. Bir çocuğun saf neşesiyle gülümseyenleri gördüğümde içim cız etse de, onların masumiyetini kendi içimde yaşatmaya gayret ediyorum.
Şimdi, geçmişi elbette geri getiremem. Ama o kayıp masalın izlerini takip ederek, içimdeki çocuğu iyileştirebilirim. Belki de hayatın getirdiği sorumlulukların arasında o masumiyeti yeniden bulabilirim. Çünkü biliyorum ki, yaşanamamış bir çocukluk, asla tam olarak kaybolmaz; sadece farklı bir formda, yüreğimizde varlığını sürdürür. Ve o içimizdeki çocuğa kulak vermek, onu sevmek, aslında kendimi iyileştirmenin ilk adımıdır.
Vesselam...
01.06.2025
5.0
100% (1)