0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
106
Okunma
Bugün, hoşgörüyle uyanıyoruz. Çünkü insan, insanla güzelleşir. Ve hoşgörü, bu güzelliğin en derin aynasıdır. Farklılıklara tebessüm etmek, yargı yerine anlamayı koymak, içimizdeki sevgiyi çoğaltmak için yeni bir gün, yeni bir şans...
Feylesof Delibal şöyle der:
“Hoşgörü, ruhun en nadide bahçesidir; orada her türlü çiçek barış içinde açar.”
Evet, bu bahçede her çiçek kendince güzeldir, her koku ayrı bir hikâyedir. Önemli olan, o bahçede bir dikenin bile sevilerek yeri olduğuna inanabilmektir.
Yunus Emre’nin “İnce sinek uçar, ince söz uçurur” dediği gibi, hoşgörü de ince bir söz, ince bir ruhtur. Kalın sözlerle yıkılan köprüler, ince yüreklerle yeniden kurulur.
Ve Mevlânâ’nın çağrısı hâlâ yankı bulur içimizde:
“Gel, ne olursan ol yine gel.”
Bu çağrı, yalnızca kapıları değil, kalpleri de açar. Çünkü hoşgörü, ötekini değil, bir diğer “ben”i görmeyi öğretir.
Khalil Gibran, hoşgörüyü şöyle tanımlar:
“Hoşgörü, başkasının kalbinde kendi yansımanı görebilmektir.”
Ne güzel bir sözdür bu. Zira hoşgörü, bir başkasına bakarken aslında kendine daha çok yaklaşmaktır.
Albert Einstein, zekânın gerçek zirvesinin hoşgörüyle başladığını söylerken,
“Hoşgörü, zekânın en yüksek formudur” demiştir. Çünkü akıl büyüdükçe kabalık küçülür; anlayış genişledikçe öfke daralır.
Baruch Spinoza ise daha sessiz bir hakikate dikkat çeker:
“Hoşgörü, aklın barışıdır.”
Çünkü her öfke, bir anlayışsızlıktan doğar. Her kavga, bir dinlememe hâlidir.
Marcus Aurelius şöyle fısıldar içimize:
“Başkaları kaba olabilir; ama senin hoşgörün, senin yüceliğindir.”
İşte gerçek güç, kırmakta değil; yumuşaklıkla sarmaktadır.
Hoşgörü, sadece başkalarını kabul etmek değildir; aynı zamanda kendi sınırlarımızı genişletmektir. Rabindranath Tagore der ki:
“Başkalarının yanlışına hoşgörü göstermek, insanın kendi doğrusunu anlamasıyla başlar.”
Anlamak, büyümektir. Yargılamak ise küçülmek...
İbn Arabi, kalbin evrensel dilinden konuşur:
“Kalbim her şekli aldı… bir mabet, bir manastır, bir çayır... Çünkü sevgiyle dolu bir kalpte hoşgörü hüküm sürer.”
Hoşgörüyü bilen kalp, yalnız kendine değil, tüm varoluşa yer açar.
Victor Hugo der ki:
“Hoşgörü, dünya barışının anahtarıdır.”
Ve biz bu anahtarı her sabah elimizde tutarız, ya açarız ya unuturuz.
Nelson Mandela, kendi karanlığından aydınlığa yürürken şöyle demişti:
“Hoşgörü, insanın kendi özgürlüğüne giden yoludur.”
Çünkü bağışlamayan özgürleşemez, anlamayan barışamaz.
Helen Keller, karanlıkta görmeyi bilen bir yürek olarak şöyle seslenir:
“Hoşgörü, insan ruhunun gücüdür.”
Gerçek güç, neyin üstüne bastığınla değil, neyin altına kalp koyabildiğinle ölçülür.
Ve unutma sevgili yürek,
Seneca’nın dediği gibi:
“Hoşgörü, insanın kendine karşı olan sabrıdır.”
Kendine sabrı olmayanın, başkasına merhameti olmaz.
Feylesof Delibal, yüreğin derinliklerinden şöyle der:
“Gerçek hoşgörü, yürekteki en derin sevgiyle beslenir, bilgeliğin ışığında büyür.”
Bu söz, sabahın en güzel duasıdır aslında.
Kıssadan hisse:
Hoşgörü, insan olmanın en kutsal köprüsüdür; o köprüden geçen herkes biraz daha özgürleşir, biraz daha aydınlanır.
Bugün, hoşgörünün ışığıyla konuş, sabrın sesiyle dinle, sevginin gözüyle bak…
Çünkü hoşgörüyle uyanan bir insan, hem kendine hem dünyaya barış getirir.
Günaydın sevgili yürek!