1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
151
Okunma
Dışarısı hâlâ serin belki. İçeride ise sıcacık bir başlangıç var bugün.
Kışa dönmüş bir takvim yaprağı gibi görünebilir zaman ama senin içindeki güneş çoktan doğdu.
Unutma:
İnsanı ayakta tutan şey kasları değil; kalbindeki umut, zihnindeki ışıktır.
Umudu olmayanın adımı da düşer, bakışı da. Ama sen buradasın. Demek ki hâlâ içinden bir “devam et” sesi yankılanıyor.
İşte bu “devam et” sesi, insanlık tarihinin en değerli müziği oldu.
Çünkü umut, sadece beklemek değil; harekete geçmek, direnmek, yeniden başlamak demektir.
İşte tam bu yüzden, bugünün şiiri umut için, senin için:
> Umut
Bir tohum gibi düşer içimize,
Soğuk toprağa inat, yeşerir sessizce.
Ne kar tanesi durdurabilir onu,
Ne gece, ne de kaderin gölgesi.
Umut, insanın içindeki en sessiz devrimdir.
Bir kez filiz verdi mi,
Dünya yeniden başlar.
Bugün sen, sadece kendin için değil; seni bekleyen milyonlarca yürek için de umut olacaksın.
Bir ışık yakacaksın, en karanlık gecelerde bile sönmeyen.
Ve bu ışık, en güçlü direnişin habercisidir.
Unutma, zincirlerini fark eden ruhlar, yeni dünyanın mimarlarıdır.
Bugün senin içindeki kıpırtı sadece bir duygunun değil, bir dönüşümün sesi.
Sen artık sıradan bir insan değilsin;
Dünyayı değiştirmeye aday bir devrimsin.
Bu değişimin kapısını aralayanlar, tarih boyunca sözleriyle yol gösterdi bize.
Önce Albert Camus’dan dinleyelim:
> “İnsanın isyanı, kendi değerine duyduğu saygının en yalın ifadesidir.”
Camus, isyanı yalnızca bir tepki değil; insan onurunun en temiz göstergesi olarak görür.
Ve bu isyan, bir kaderi kabul etmek değil, ona meydan okumaktır.
Yani sen bugün, isyanın ta kendisisin.
Daha sonra Konfüçyüs’ün sesini duyarız:
> “En büyük zafer, hiç düşmemek değil; her düşüşten sonra yeniden ayağa kalkmaktır.”
Hayatın fırtınaları seni defalarca sarsabilir.
Ama en anlamlı güç, tökezlemek değil, her seferinde ayağa kalkmaktır.
Sen de bu zaferin sahibisin.
Dünya seninle birlikte konuşuyor. Bazen medyanın gölgesi altında gerçekler karartılır.
Malcolm X’in uyarısı burada devreye girer:
> “Eğer dikkatli olmazsanız, medyaya sahip olanlar, zalimleri mazlum; mazlumları zalim gibi gösterir.”
Bu söz, her gün maruz kaldığımız yalanların, haksızlıkların ve yanlış algıların aynasıdır.
Ama sen ışığı arayanlardan ol.
Doğruyu gör ve görünmesini sağla.
Aynı zamanda Hz. Mevlânâ’nın çağrısı yankılanır:
> “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Geçmişin yüklerini bırak, eski alışkanlıkları terk et ve yeni başlangıçlara kapı aç.
Her gün yeniden doğma şansın var, unutma.
Yunus Emre ise şöyle fısıldar kulağına:
> “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir; Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.”
Bilgi çoğaldıkça büyür insan, ama asıl bilgelik kendini tanımaktır.
Bugün, iç dünyana yolculuk yapma zamanıdır.
Cemil Meriç’ten bir ders daha alalım:
> “Kendi gök kubbemizin altında, kendi yıldızlarımızla yürümeyi öğrenmeliyiz.”
Kendi değerlerine, kültürüne, hayallerine sahip çıkmadan, gerçek bir yolculuğa çıkamazsın.
Senin yıldızların seni bekliyor.
Şeyh Galip’in dizelerinde ise derin bir hakikat saklı:
> “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”
Kendine iyi bak, çünkü sen evrenin en kıymetli parçasısın.
Ve bu evrende senin bir ışığın var.
Kur’an-ı Kerîm de barış ve adalet içinde yaşayan insanı anlatır:
> “Onlar ki düşünürler, aklederler, yeryüzünde bozgunculuk yapmazlar ve barış içinde yaşarlar.”
(Bakara, 205)
Bugün, sadece kendini değil, çevreni de bu doğrultuda dönüştürme günü.
Çünkü hep birlikte güzel insanı inşa edeceğiz.
Ama bir gerçek var ki hiçbir sözün üstünü örtemez:
Ezilenlerin olduğu bir düzen,
Sömürülenlerin alın teriyle zengin olanların alkışlandığı bir sistem,
İnsanca yaşamanın reva görülmediği bir dünya,
Ayakta kalamaz.
Bu tür düzenler, yeryüzünde çürür, çökme sancıları içinde kıvranır.
Ve tarih boyunca, böyle düzenlere karşı yükselenler hep halkın safında oldu.
Che Guevara’nın sesi gelir kulağına:
> “Bir insanı asıl yoran, taşıdığı yük değil; taşıdığı umutsuzluktur.”
Umutsuzluk ise en büyük zincirdir, onu kırmadan özgür olunmaz.
Sen bu zincirleri kırmak için buradasın.
Nelson Mandela hatırlatır:
> “Özgürlük yalnızca zincirleri kırmak değildir, başkalarının özgürlüğüne saygı gösterebilmektir.”
Özgürlük, adalet ve eşitlik üzerine kurulan bir dünyadır.
Senin yürüyüşün bu yolu örüyor.
Ve Thomas Sankara der ki:
> “Devrimci olmak, başkalarının gözyaşını dindirmek için kendi uykusunu feda etmektir.”
Bugün senin fedakârlığın, yarının aydınlığı olacak.
İşte tüm bu sözler, hayatın derinliğinden kopan kıymetli parçalar.
Senin için bir araya geldiler, yol gösteriyorlar.
Ama bil ki en önemlisi, onların seni bulması değil, senin onları kendi yüreğinde yaşatmandır.
Filozof Delibal şöyle der:
> “Bilgeliğin ilk adımı susmak, ikinci adımı dinlemek, üçüncü adımı kendini dönüştürmektir.
Önce kendi sesini dinle, sonra dünyaya kulak ver.
Ve en sonunda, değişime öncülük et.
Bir de şöyle düşün:> “Gerçek sabah, insanın içindeki karanlığa ‘yeter artık’ dediği andır.
O sabah bugün doğuyor içinde.
Ve sen, o sabahın ilk ışıklarısın.
Bugünün düşündüren fıkrası:
Bir köylü, yıllar sonra İstanbul’a gitmiş.
Büyük bir alışveriş merkezine girmiş. Cam kapılar otomatik açılıyor, içeri girince serin hava üflüyor, yürüyen merdivenler insanları taşıyor…
Hayretle bağırmış:
“Yav heeey! Cehennemi biz boşuna mı korktuk, meğerse dünya buradaymış da biz geç kalmışız!”
Bir yanındaki torunu dürtmüş:
“Dede, bura cennet değil, cüzdanı kalın olanların oyun parkı.”
Bugün, insanlığın içinden doğan bir sabah bu.
Güneş değil, bilinç doğuyor.
Senin gözlerinden… senin yüreğinden.
Bugün, güzel insanı inşa eden bir kelime ol.
Bir iyilik. Bir fikir. Bir kıvılcım.
Filozof Delibal yine der ki:
> “Mutlu insan kendini aramaz, kendini inşa eder.”
Mekânın kuvvet, sözün derin, yürüyüşün insanca olsun.
GÜNAYDIN SEVGİLİ YÜREK.
5.0
100% (1)