5
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
395
Okunma
...
Melek, henüz 13 yaşında bir kız çocuğuydu. Her sabah, penceresinin kenarına koyduğu çiçekleri sulayarak güne başlar, baharda rüzgârın uğultusunu dinler, arkadaşlarıyla oyunlar oynar, büyük hayaller kurardı. Hayatındaki en büyük dilek, okulunu bitirip öğretmen olmaktı. Kendi gibi yoksul, umut dolu çocuklara ilham olmak istiyordu. Ama o parlak geleceğe, kara bir gölge düşecekti.
Bir sabah, ailesinin çaresizliği, Melek’in hayatını, birkaç kanlı banknot için satmaya karar verdi. Babası borçlar altında ezilmiş, çareyi kızını zengin bir adamla evlendirmekte bulmuştu. Oysa Melek, henüz bir çocuğdu. O gün, gözlerindeki neşe buz kesmişti. Yüreği daralmıştı, ama içindeki umut küllenmemişti. Belki biri gelir, belki bir mucize olur, bu kabus biter diye bekledi.
Ama kimse gelmedi.
Adam, yaşlıydı. Kalbi taş, gözleri zehir gibiydi. Melek’in çocukluğunu, hayallerini, gecelerini ve gündüzlerini çaldı. Artık Melek’in bedeninde bir kadın vardı ama içinde hâlâ ağlayan bir çocuk yaşıyordu. O çocuğu, kimse duymuyordu.
Yıllar geçtikçe Melek’in suskunluğu, içindeki dağ gibi büyüyen acıya dönüştü. Her gün, o adamın gölgesinde yaşadı. Ama bir sabah, kalbinde yanan kor alevlendi. "Artık yeter," dedi. "Ben bir çocuğum, ben bir insanım, ben susmayacağım!" O gün ilk kez kaçmadı, ilk kez konuştu. Ve ilk kez biri onu duydu.
Bir komşu kadın "adı Zühre’ydi" yıllardır sessizce izliyordu olanları. Melek’in çığlığı, Zühre’nin içindeki vicdanı uyandırdı. Sosyal hizmetlere gitti, karakola konuştu, gazetecilere haber verdi. Melek artık yalnız değildi.
Mahkeme günü geldiğinde Melek titriyordu. Ama ilk kez elinde kendi kaderi vardı. Konuştu. Susturulduğu her anı tek tek anlattı. O yaşlı adam yargılandı. Ceza aldı. Ve Melek, ilk defa, gerçekten özgürdü.
Bir rehabilitasyon merkezine alındı. Destek gördü, sevildi, anlaşıldı. Yavaş yavaş içindeki yaralı çocuk iyileşmeye başladı. Çiçekleri yeniden suladı. Renkli kalemlerle defterine hayaller çizdi. Okula döndü. Çok çalıştı. Ve bir gün, Melek öğretmen oldu.
İlk dersi, köy okulunun tek sınıfında verdi. Gözlerinde eski korkunun izleri değil, direnişin ışığı vardı. Tebeşiri tahtaya kaldırdı ve yazdı:
“Çocuklar satılmaz. Hayaller susmaz. Her Melek, yeniden uçabilir.”
O sınıftaki çocuklar onu sadece bir öğretmen olarak değil, umut olarak gördüler.
Çünkü Melek artık sadece bir birey değil, binlerce Melek’in sesi olmuştu. Çocuk yaşta evliliklere, istismara, yoksulluğa ve suskunluğa karşı bir çığlık olmuştu. Onun hikâyesi, karanlıkta bir mum gibi değil, bir gökyüzü gibi parladı.
...
Melek ölmedi. Çünkü biz onun susmasına izin vermedik. Ve artık hiçbir Melek yalnız yürümeyecek. Çünkü onun arkasında, göğe karşı açılmış bir toplum var. Bir daha hiçbir çocuk, çocukluğunu gömmeye zorlanmasın diye…
Peri Feride ÖZBİLGE
12.05.2025