4
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
334
Okunma
Bir m/eziyet edindiğim aşikâr ve konakladığım her sapakta iz bırakıyorum geride oysaki parmak uçlarımla yürüyorum ben bu evrende ve de sessizlikle imtihan oluyorum.
Gürültüsüz sağanağın makûs damlasıyım ve hasretin de bileşkesi iken içimdeki rüzgâr ve delik deşik ruhum.
Galeyana gelenlere bakıyorum da… arkası gelmiyor işte çünkü önüme dikili gözlerim belki de süzgün yüreğimde bir rahmeti teyelliyorum bir de hüznü.
Makul olduğum kadar müphem ayrıntılarda kayboluyorum derken peşime düşen avcı ile sözlendiğim o hazan bahçesi.
Bir kuşum ben.
Bir kurşun kadar da ağır yüklendiğim.
Belki de kurşundan bir askerim kuruşu kuruşuna hak ettiğim ve izafi rotamda çemkiriyor iblis.
Umudun ta kendisiyim yüzleştiğime biat yüzlerce kez y/anıldığım ve şehrin göbeğinde ıssız bir ağacım göğün menkıbesini kazımış gövdesine.
Sür-git hezeyan mevsimsiz bir destur adeta ve tünediğim kadar türettiğim hayallerim her ne kadar bozguna uğrasam da pekişen asaletim ve sessizliğim.
Düşlerimi gömdüğüm o düş çukuru yok mu üzeri örtülü olsa da içine düşenleri nasıl çıkartmam gerektiğini bilmediğim.
Geviş getiren rüzgârın son utkuyum mevsimin de tohuma kaçan ruhu ne de olsa kapıştığım kadar kapılıyorum aşka ve uzaktan seyrediyorum her izlekte kapışanları.
Surlarda saklı metanet.
Serlerle sırlarım.
Kodaman düşlerim.
Bir yetim beyit olsam kime ne?
Haznemde yangın ve doğuştan yürekliyim ben ihbar ettiğim ebabil kuşlarına tüm kırgınlığım ne de olsa onlar da sonunda ihanet ettiler bana ve ben masalımı yazmazdan önce uydurduğum masallarda düş tepsileri sunuyorum misafirlerime.
Anamdan ayrı düştüğümden beri ve de babamı asla tanımadığım ne de olsa anneannem büyüttü beni ve düş çeperinde hep yenilgiye uğradı kadın kıt kanaat geçinsek de asla aç kalmadı ruhumuz.
Sonramı tensiye etmek istedim ne de olsa sonrama bağdaş kuracağımı asla hayal etmedim.
Bol köpüklü şekersiz kahvesini içtiği son sabahında ve avluda toplanan tüm mahalle… artık sahipsizliğimi meşru kılmıştım lakin reşit de değildim.
Yüreğimin müridi bir tokat idi hayatın savurduğu ve ben henüz on yedisinde bir çocuk oysaki kadın denirdi bizim oralarda on beşine erişir ermez kocaya varanlara.
Bir aldatıyı sahiplenip de ve düş köstebeği ruhumla izdivaç kuracak illa ki mevsimsiz acılar ve rüzgârdı.
Geniş ölçekli bir yürek pervazında kumrular ve tek göz odasında şaşı olduğum bir Pazar.
Rugan ayakkabılarım ayağımı sıkarken ve bana sahip çıkan sevgili akrabam. Uzaktan akrabam olduğunu bilsem de bana sahip çıkacağı asla gelmezdi aklıma ne de olsa kaç evladı ile savaş veriyordu bir baltaya sap olamamış kocasını da en büyük evladı olarak kabul etmişken hele ki yatağa teslim olmuş yetişkin bir çocuk ve asla da iki lafın belini kıramayan bir kalabalık ve nihayetinde benim de dahil olduğum.
Sözcükleri yutuyordum işte aş niyetine ne de olsa mahcup ve zavallı idim özellikle yeğenlerimin gözünde.
Oysaki yanılmıştım ve yanıldığıma ilk gün vakıf oldum.
Koca evin en büyük odası bana tahsis edilmişti işte ve kaç kardeş aynı odada tıklım tıklım yaşarken ben bir bavulluk eşyamla çoktan sahiplenmiştim o geniş ve ferah odayı üstelik kimse tek laf etmemiş ve gülümseyerek bakıyorlardı evin yeni ferdine.
Günsüz özlemlerim bitmişti ama bana kol kanat geren rahmetli anneannemin acısı çok tazeydi.
Günlerdir aradığımı bir saniyede bulmuştum aslında ne aradığım tartışılır en azından bulmaya ant içmiştim közümde saklı sözlerimi tek tek iliştirirken yakama.
Rahmetin ta kendisi.
Metanetin de iz düşümü.
Pervasız olmadığım kadar da paranoyaktım ne de olsa yalnızlığımdı sirayet eden ve ben bulutların üstünde dolaşmıyorum bilakis kuş bakışı evreni seyrediyor ve yaşımın on sekiz olmasını bekliyordum sözüm ona özgürlüğümü ilan edecektim bana ait olmayan bir hayatı nasıl sürdüreceksem cebimde beş kuruş olmadan.
Aksayan bir şeyler vardı ya da yoktu iyi de neye takılmıştım ben?
İnancım tam.
Kendime olan güvenim… eh, idare eder!
Sefil olduğumu mu duyuracaktım yani tüm dünyaya ve düş gücümle asılı kaldığım o gönül tarhında ben miydim fazla olan bu evrene?
Sıraya dizildi acılar.
Önce yatalak eniştem gözlerini kapadı dünyaya sonra evin en küçük ferdi Özge kayıplara karıştı ve ardında da bir not bırakmıştı:
‘’Beni merak etmeyin sakın. Mutluluğun peşinden gittim.’’
Sahi fermanı sadece bu iki cümleden mi ibaretti?
İki gözü iki çeşme ağlıyordu halam ve elinde kalan üç kuruşla evi döndürmeye çalışıyordu.
Kapışan ne idi de acılar illa ki hayatın serpintileriydi?
Muteber yanılgılar kuşandık sonra ve çat kapı geldiler.
Karşı komşumuzun yeni öğretmen çıkmış o sırık oğlu ve bir yanında annesi bir elinde çiçek geldiler işte.
Emir büyük yerdendi.
Emsalsizliğin de sınırında takılmıştı bir kez el frenim ve hala reşit değildim.
Sonlanmasını beklediğim neydi de başlamasını da arzu etmiyordum hikâyemin?
Sözcükler takılıydı boğazımda ne de olsa aklı kısa saçı uzun bir kızdım insanların gözünde hele ki vasim iken halam.
Aşkla tanışmamış bir yavru kuştum ailesinden çoktan ayrı düşmüş ve asla da kavuşma ihtimali olmayan en azından bu hayatta ve bir hayatımın olup olmadığı da tartışılırdı hani.
Sahi, nasıl içerlerdi kahvelerini görücüler?
Görmeyi istedikleri neden bendim de bir başkası değildi hele ki sahipsizliğim de dillere düşmüşken.
Umudun basireti b/ağlanmıştı bir kez ve nihayetinde de benim başımdı bağlanacak olan…
Ve o gece kararımı verdim.
Ait olmadığım bir evi neden yuva bellemiştim ki ve illa ki yuvaya kavuşmam adına sevmediğim, tanımadığım bir adamla mı evlenecektim ve yazgımı yazdım.
Teşrif eden hayat sevinci idi ilkelerime sahip çıkmak adına ufkumu da aydınlık kılacak bir de aklımdan çıkan o seviye tespit sınavı sahi ne ara açıklanacaktı yoksa açıklanmış mıydı da ben adres değişikliğimden dolayı sonucunu hala elime alamamıştım?
Annemin kaderini yaşamak istemiyordum asla. Tanımadığı bir adamla evlenip de aniden kıskançlık krizine kapılıp da kurşunları anneme yağdırdığı üstelik ben henüz annemin karnında iken.
Yatılı okuyacağım bir okul üstelik öğretmen çıkacağım ve nihayetinde ülkemin genç ve ümit eden bir neferi olarak yollara düşeceğim…
Eski adresime gelen sınav sonuç belgemi artık almıştım elime ve önümdeki iki yoldan birini seçmek zorundaydım aslında tek isteğim iken özgürce yaşamımı idame ettirip bu vatana hizmet edecek bir gönüllü eğitimci artık devlet beni nereye tayin ederse kanımın son damlasına kadar sahip çıkacağım ilkelerim.
Rabbim yetişmişti imdadıma. Hiç tanımadığım bir adama eş olmak yerine eşi benzeri olmayan duygularla ben artık yüreğimle firardaydım ve halamın elini öpüp de bana helallik verirken ve biliyordum ki artık hesabıma yatacak her kuruştan o da nasiplenecekti üstelik bendim yine kendime söz veren en azından bana sahip çıktıkları o kısa sürede bile sevildiğimi hissetmiştim ya…
Bavulum geldiği gibi eşikteydi bu sefer dışarı çıkarmak adına kapıda beklediğim ve ne ilginç ki içimdeki his beni o yabancı adama yakın hissettiriyordu en azından ben de bir eğitimci olarak kuracağım hayatımda belki de ben de bir öğretmene gönül verecektim ama öncelikle eğitimim ve öğrencilerim…
*
Halamın duaları hala yüreğimde saklıdır ve onu da aile mezarlığımıza anneannemin yanına gömdük.
Kader işte ben geldiğim gibi giderken o bir daha dönmemek üzere gitmişti ve çil yavrusu gibi dağılan ailesi. Tüm evlatları başka diyarlara sürülmüştü adeta kaderin emriyle elbette karşı çıkamayacakları tek mecra iken.
Ben ise yüreğimi sürgün etmiştim belki de aşkı hep tek kişilik yaşayacağım ta ki halamı ziyarete gittiğim gün kabristanda ona rastlayana kadar.
Komşuluk vazifelerini yapıyorlardı lakin laf olsun diye değil içlerinden geldiği gibi ve göz ucuyla beni süzdüğünü çok geç fark ettim ne de olsa toprağı otlardan ve çöplerden temizlerken aklıma bile gelmezdi etrafıma bakmak.
‘’Nazan Hanım?’’
Sahi bu, bir soru muydu yoksa ben hala ölülerin beni fısıldadığını mı sanıyordum ne de olsa yatakhanede hep duyuyordum kâh anneannemin sesini kâh halamın hıçkırıklarını ve bunu fark eden yine en yakın arkadaşım olmuştu ranzanın üstünde yatan:
‘’Nazan kiminle konuşuyorsun uykunda?’’
‘’Hatırlamıyorum.’’
‘’Ama uyanıkken de konuşuyorsun birileri ile ve bunun geçmesini bekledim ben kimseye de tek laf etmedim. Bil ki; bu davranışın asla normal değil.’’
Bu konuşmanın üzerinden henüz çok az zaman geçmişti bu anlamda etrafıma bakmadım bile biri adımla seslendiğinde ta ki omzumu dürtene kadar…
‘’İyi misiniz siz?’’
Sahi, iyi miydim? Hem bu kadar ağır ve donanımlı bir eğitim programı bir de kimsesizliğim sahi kimsesiz miydim ben?’’
Aklıma gelen ilk cümleyi de yüksek sesle söylemi bulundum:
‘’Sahi kimsesiz miyim ben?’’
‘’Asla Nazan Hanım ve bilin ki teklifim hala geçerli.’’
Sonunda aklımı kaçırmıştım işte. Gaipten gelen bir sesti bana bunları söyleyen üstelik omzumdaki elini hissettiğim yoksa ölmüştüm de cennette miydim beni kimsesiz bırakmayan Rabbimle baş başa…
Başımı çevirdim ve üstüme çivilenmiş gözlerin haşmetiyle irkildim.
Ne yani yıllar evvel benimle evlenmek isteyen bu yabancı hala nasıl oluyor da yanı başımdaydı üstelik fikrini de değiştirmemişken?
Ya, ben değiştirmiş miydim fikrimi?
Elimi tutmasına izin verdim yoksa çoktan düşmüştüm yere.
Sadece elimi tutmasına izin verdim işte ve o da tuttu elimi.
5.0
100% (6)