2
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
328
Okunma
Tanrı, bir rüya kadar gerçektir.
Bu ne inkârdır ne tasdik; ne tanım koyar ne çürütür.
İnancı, ispatın soğuk tartısına değil, yaşantının sıcak izine bırakır.
Rüyalar, uyuduğumuzda gördüğümüz imgeler mi; yoksa bastırılmış arzular, derin korkular mı? hepsi olabilir.
Şunu biliriz rüyadayken, gerçeklik hissimiz eksilmez: Ağlarız, seviniriz, uçarız. Uyanınca da sorgularız.
Ama rüyanın içindeyken yaşanan duygular silinmez. “Gerçek değildi” deriz; ama onu yaşamış olmanın izi içimizde kalır.
İşte Tanrı fikri de böyledir Uyanıkken rüya görür gibi yaşarız O’nu.
Bu yüzden Tanrı, bir deneyimdir. İspat değil, tanıklık işidir.
Birinin rüyasını başkası ölçemez.
Birinin Tanrı deneyimini başkası yargılayamaz.
Kimi için bir ses, kimi için bir suskunluk; kimi için ışık, kimi için uçurum; ama gerçekliği, onun yaşanma biçiminde saklıdır.
Tanrı, bir rüya kadar gerçek ve bir rüya kadar kişiseldir.