0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
766
Okunma

Bizim buralarda annelerin değişmeyen talihi, ellerimizle onlara yazdığımız bir kader var. Bazı şeyler değişir, herkesin kaderi, talihi değişir annelerinki değişmez bir türlü. Edebiyatçı yazar Suat Tekin’in “Sır” isimli romanı Fatma annenin şu sözüyle başlıyor: “Ahmet’le doğru konuş ne olur! Kavga etme.
Sarhoş da olsa, bağrına bas, sevdiğini söyle, gurur duyduğunu belli et.” Çocuklar suç işlediklerinde annelerimiz babalarımıza bu tür cümleler dizerler. Bizim buralarda baba ile çocukların kavga ve dargınlıklarında tükenen annelerdir. Günahı kim işlerse işlesin suçun büyüğü annelerindir. “Bu çocukları sen şımarttın”, “sen eğitmedin”, "sen böyle yaptın”. Toplumsal sosyolojinin işleyiş biçimi daima böyle.
“Sır” Fatma ile Hasan’ın oğlu Ahmet’in hikayesi. Hasan, Fatma, Sema...Doğrusu hepsinin, hepimizin hikayesi. Romanın olay örgüsü Hasan’ın dilinden aktarılıyor. Hasan, Fatma’nın eşi ve romanın asıl kahramanı Ahmet’in babasıdır. Biraz çatık kaşlı, her şeyin kendi istediği gibi olmasını isteyen bir baba. Alevi Fatma’yla yaptığı evlilik yörenin toplumsal tabularına aykırı olduğundan beraber sıkıntılar çekmiş uzun yıllar sonra kendilerini topluma kabul ettirmişlerdir. Belli ki Hasan’ın iyi bir insan olmayı sağlayan eşi Fatma’ya olan aşkın/ sevginin izleridir. Sevgi uğruna katlandıkları... “Sevginin en dayanılmaz acıları bile bastırdığını bilen birisiyim. Beni Fatma’dan vazgeçirmeye çalışanların karşısındaki duruşum ve kararlılığım bana çok şey öğretmişti.” Gibi cümleler Hasan’a ait, bir de o asık suratın altında gizlediği yumuşaklık. Hasan “Unutmuşum ağlamayı” diyor kitabın bir yerinde. Bizim yörelerde çatık kaşlı babalar evlatlarına göstermedikleri sevgiyi dede olunca torunlarına gösterirler. Annelerimizden sakındıkları güzel bir sözü beraber yaşlanıp eş gibisinin olmadığını anlayınca söz edebiyatçısı kesilirler. Bazılarının hanımı Xazal, bazılarını delal, qule oluverir. Gerçi bir kısmıda yaşlanınca daha inatlaşıp tersleşir. “Sır” kitabını okurken insanın aklına bunlar geliyor. Bu yönüyle aile sosyolojisinin romanı.
Kitapta değişmez dediğimiz huylarımızın, gururlu tavrımızın, yeri geldiğinde çocuklarımızdan özür dilemenin gerekliliği. Kırsal yada taşralı huyların hem değişebileceğini hem de değişimin çözümlemesini sunuyor. Çözümü basittir: Sevmek, hoşgörü, anlayış... Birbirimizi anlamak, muhabbet etmek, dinlemek. Güzel bir söz, iyi bir dilek...Kısacası en kolayı. Zor olan sevmemektir, çatık kaşlılıktır. Genellikle zor olanı seçiyoruz. Kini, kavgayı... Bizim buraların ifadesiyle “tacxala”yı baya seviyoruz! Romanın satırları arasında karşımızdakini anlamaya çalışmanın iyileştiriciliğini bulabiliyoruz. “Sır” Sevdiklerimizi yitirmeden iyi insan olmamızı hatırlatıyor. Aynı sofrayı, aynı lokmayı, aynı evi, aynı duyguları, aynı havayı ve aynı dünyayı paylaştığımız bir sevdiğimizi yarın kaybedebiliriz. Aile bireyleri olarak hepimiz evimize sığıyoruz. Kavgaya ve gürültüye gerek yok. Dünya zaten geniş, hepimize yeter.
Ahmet’i yaramaz, umursamaz yapan babası Hasandır. Hasan, oğlunun işine, ailesine bağlı bir evlat olmasını istiyor. Kuralcı baba profili. Ahmet’in yaptığı bir trafik kazası olay örgüsü ve sorunların konuşulmasına sebebiyet veriyor. Hasan. “Biraz sakin, biraz arkadaş olabilseymişim eğer, her şey daha farklı olabilirmiş İşyerinde, çarşı pazarda , amir memura karşı anlayışlı oldukça kibarız. Aynı sabrı neden evdekilere göstermiyordum?” diyor Hadi bizde Hasan gibi dürüstçe itiraf edelim çoğumuz böyle değil miyiz? Çoğumuz dışardaki hanımefendilere, beyefendilere kibar, hayat arkadaşımıza ve çocuklarımıza karşı bön ve kaba değil miyiz?
Bu muhteşem eseri okuduğunuzda son zamanlardaki aile içi anlaşmazlıklar ve ayrılıklarda hiç birimizin masum olmadığını göreceksiniz. Kiminiz Baba Hasan, kiminiz Anne Fatma, engelli çocuk yada Ahmet’in dayısı hatta Ahmet olacaksınız.
Dilerseniz birazda eserin ana temasını oluşturan “Sır” dan bahsedelim. Ahmet dayısının yaşadığı nahoş olayı annesinin üzülmemesi için sır gibi gizler, kimseye bahsetmez. Fakat bu sır asıl sır değildir. Ahmet’in birisi engelli başka kardeşleri de var. Daha sonra Ahmet’in de engelli bir çocuğu dünyaya gelir. Asıl sır burada gizli. Ahmet’i agresif, sarhoş olma noktasına getiren babasının tavırları olduğunu söylemiştik. Ahmet’in annesi Alevi, babası Sünni. Ahmet’in ruh hâlini saplantılı hâle getiren toplumsal normları, ailevi sorunları kitaptaki asıl sırrı ve hüzünlü sonu merak ettiyseniz, eseri okumalısınız.
Sade bir dille yazılmış, bölümler arası geçişler oldukça başarılı, tema bütünlüğü son derece iyi korunmuş. Yazar toplumsal olguyu çok iyi gözlemlediği bu kitabı gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenleyerek kaleme almış. Son dönemlerde dünyada ve ülkemizde ailede psikolojik ve sosyal olgular ile ilgili yazılan modern eserlerden sayılabilir.
Bu noktada “Sır” ile Fransız yazar Aleksandere Sauret’in “Sakar” romanı arasındaki konu benzerliğine dikkat çekmek istiyoruz. Tabi kitapları yarıştırmak gibi bir niyetimiz yok ama dil, üslup insanın iç derinliklerine inme, gerçeklik açısından “Sır” romanı medyada popüler olan birçok kitaptan daha iyi. Ödül almış onlardan da.
Diana dışarıya karşı kibar, şık giyimli, çocuklarıyla ilgilenen, hoş görüntü sergileyen bir ailenin çocuğu. Ailenin içerisi ise berbat. Kavga, işkence, cinayet... Yaralayıcı ve yürek burkan bu kitap, romandan ziyade savcılığa sunulan bir suç dosyasına benziyor. Üslup çok kötü. Diana doğuştan ufak engelli birazda sakar. Yazar babaanne, kadın öğretmen, müdire ve Diana ifadeleri alınan birer sanık, tanık, müşteki olarak konuşturuyor.(Bu romanda yeni bir tarz imiş)
Konuşturulan aile bireyleri, sosyal hizmet uzmanı, Olayı en iyi gözlemleyen öğretmen. Engeli ve sakatlığı tedavi edilebilecek türden olan Diana’ ya ev, okul, güvenlik sağlık birimlerinin yani herkesin farkında olması hiçbir şey yapmamaları insanın içini acıtıyor.
Sır ve sakar...
“Sakar” Paris’ten, “Sır” Adıyaman’dan.. Konuları benzer. Birinin üslup, olay örgüsü zayıf, suç dosyası gibi. Diğeri tam anlamıyla roman. İşin ilginç tarafı bu tür temaları işleyen eserlere Batı toplumlarında ödüller veriliyor. Bizde ana akım medyada kediyi kovalayan köpek haberleri kadar gündem olmuyor. Sanırım bizden olunca kötü onlardan olunca başarılı oluyor. Birinin yazarı Adıyamanlı diğerinin Fransız olması tek fark bu. Elbette bu işler ödül, takdir, görünüyor olmak için yapılmaz ama “Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir.”
“Sır”ın iltifata tâbi olması dileklerimle...