1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
116
Okunma
Elif, İç Anadolu’nun sakin bir kasabasına, Çavuşbaşı’na ilk geldiğinde, her şey eksik gibiydi. Evin penceresi denize bakmıyordu, yollar ıhlamur kokmuyordu, şehir gürültüsü yoktu. Hatta kahve dükkanları bile bir elin parmaklarını geçmiyordu. Ama eksik olan sadece dışarısı değildi; Elif’in içinde de derin bir boşluk vardı. Bir çukur gibi... Ne kadar doldurmaya çalışsa da her şey sızıp gidiyordu.
Çoğu insan bu boşluğu saklamaya çalışır. Sosyal medya filtreleri, kariyer hedefleri, gösterişli cümleler… Elif de öyle yaptı. Bir süre. Sonra bir gün, annesinin eski günlüğünü buldu. Sayfalar arasında yazan şu cümleyle sarsıldı: “Eksiklerim bana yön verdi, tamamlandığım an durdum.” İşte o gün, eksikliğini bastırmak yerine anlamaya karar verdi. Eksik kalmak, aslında tamamlanmanın başlangıcıydı.
Elif’in yolu, onu kasabanın kenarındaki terkedilmiş bağ evine götürdü. Orada kimse yoktu, ama her şey vardı. Boşlukların yankılandığı, duvarların konuştuğu bir evdi burası. Bahçede büyüyen kır çiçekleri, ona eksikliğin doğurabileceği güzellikleri gösterdi. O çiçekler, birilerinin unuttuğu, terk ettiği bir yerde serpilmişti. Elif orada öğrendi: Boşluklar yalnızca yokluk değil, aynı zamanda yeniden var olma alanıdır.
Kimi sabahlar kuşların kanadında geldi içgörü. Kimi akşamlar, yıldızların altında... O yalnızlık, ilk zamanlar korkunçtu. Sonra sessizlik konuşmaya başladı. Kalbinin ritmiyle, toprağın sabrıyla...
Elif artık hayal kurarken, başarıdan önce kaybı da hesaba katıyor. Çünkü her düşüş, yerçekimi kadar doğal. Her boşluk, doluluğa açılan bir pencere. Hayat, kontrol edilmeye değil, anlamaya değer. Ve anlam bazen, bir köy kahvesinde içilen sade bir kahvede, bazen de yolda kaybolmuş bir keçinin ardından yürürken bulunuyor.
Kır çiçeklerinin büyüdüğü o yer, Elif’in içindeki eksikliğe ayna oldu. Artık eksik hissettiğinde utanmıyor, üzerine gidiyor. Çünkü eksik olan, büyüme alanıdır. Ve bazen, hayatı tamamlayan şey, hiçbir zaman tam olmamış gibi görünenin içindeki anlamdır.
Turgay Kurtuluş
5.0
100% (1)