2
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
243
Okunma
Ilık, hoş bir bahar günü bugün. Cebimde çok az para kaldı. Hafif esen rüzgar ve ağrıyan eklemlerim yağmurdan bahsediyor bana fısıltıyla. Bazı sarışın teller boğazıma dolanmış durumda, zaman zaman nefes aldırmıyor. Ateşi beni yakıp kül ederken çığlıklarımın bir yeri yurdu yok ne yazık ki. Dondurucu soğuğa alışık olan vücudum şaşkın. Yaşam eksenim yerinden oynamış gibi.
"Senin yüreğin harlanan bir ateşti
Ve ben yandım, kül oldum.
Tozum nurlu ellerine sürünemeden
Hırçın poyrazında kayboldum.
Ah benim tatlı zehrim!
Gözündeki, geçmek bilmeyen güz ile bana aşık atmaya çalıştın.
Benim tenime kar yağar,
Hiç mi üşümedin?
Üşüdün ki gittin."
Aslında yaşam hakkında, yaşadıklarım hakkında pek çok şeyi idrak edebilmekteyim artık. Bir gül ve bir güneş kaybettikten sonra tapınacak pek bir güzellik kalmıyor Ay’a. Halbuki sevmeyi seven, sevdiğini seven ben için yaşam denen kumarda tutunacak bir dal bulmak zor olmasa gerek. Hayır, çok zor. Öyle bir arayışta olmayan, istemese de gözden ırak olanlar için hayatın pençesi keskin. Boğularak ölmek ayak ucumda beni bekliyorken, kenarda pusuda duran gerçekliğin kıskacı da pek zalim. Ne yapmalı, ne etmeliyi geçtiğimden beri ıstırabımı yaşıyorum soğuk terler dökerek. Yavaş yavaş sağlığımdan da oluyorum illet stres yüzünden. Aman ne hoş! Çok mu zor Akhisar’a, biricik mahalleme dönmek? Tabii çok zor, Çukurova kıskançtır; bir kez dudakları değdiyse alnına, bırakmıyor peşini.
Hıdırellez’e de çok az kaldı, benim ise elimde dilek dileyecek kadar umut kalmadı.
28.04.2025
5.0
100% (3)