0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
274
Okunma
Her icat ve keşif, yerleşik düzeni derinden etkiler. Bu etki, ülkeden ülkeye coğrafyadan coğrafyaya farklı ölçü ve süreçlerde ulaşırsa da, bütünüyle sınırlar dışında tutulamaz. Mutlaka değişim ve dönüşüm rüzgârına uğrarlar.
Keşif ve icatların etkisi, bulunduğu alandan çevresine doğru yayılır; iç içe halkalar hâlinde genişler (1). Merkezden çepere dalga boyu etkisini azaltsa da, insan hayatının dokunduğu her şey; maddî ve manevî her yapı ve değer er ya da geç, bu etkiden payına düşeni alır. Buna ister ‘domino etkisi’ deyin, ister ‘kimyasal tepkime’; sonuçta, durmadan işleyen bir ‘etki-tepki’ faaliyeti içinde dünya biteviye dönüşüp değişmek zorundadır. “Değişmeyen tek gerçek, değişimdir.” ya da “Aynı akarsuda iki kez yıkanılmaz.” tespitlerini dikkate alırsak; dünya ve toplumsal hayat ‘oluş’ hâlindedir. Kendini tekrarlar sandığımız olay ve olguların bile zaman içindeki koşullarda etkisi ve sonuçları aynı olmaz. Ezelden ebede; mekân zamana, zaman da değişime mahkûm olarak kurgulanmışlardır! Buna kısaca ‘kaza ve kader’ diyoruz.
Her değişen olgu, aynı zamanda en az bir değiştirendir. Dönüşen, dönüştüğü ölçüde ve şiddette, yakından uzağa doğru bir değiştirme ve dönüştürme etkisi yaratır. Bu güçlü etkiye karşı duranlar, direnenler sonuçta, mutlaka kaybeden tarafta olurlar. Burada önemli olan direncin boyutu ve değişim üzerindeki geciktirici etkisidir. Çünkü her değişime karşı durmanın da bir etkisi ve maliyeti vardır. Ancak buradan yola çıkarak “muhafazakârlık” büsbütün kötü ve yok edilmesi gereken bir karşı güçtür sanılmamalıdır. Taassup ile tutuculuğu bir sayamayız. Tıpkı inkılâp ile inkişafı bir saymadığımız gibi... Onun da değişimi sorgulatan, dönüşümün hızını keserek toplum hayatında değişimin içselleştirilmesine fırsat ve olanak tanıyan olumlu bir işlevi söz konusudur. Toplumlar böyle ilerler ve ‘terakki’ dediğimiz şey ‘eski’ ile’ yeni’ çatışmasında doğar.
Muhafazakâr gözünde “eski” denenmiş, yerini bulmuştur. Bir kurulu düzen ögesidir ve belirsiz değildir. Muhafazakâr tutum ve davranış sahibi kimse bu yüzden, yeni olan ve teklif edilenin yerleşik nizamı alt üst edeceğinden; meselâ aile hayatını ve çocuklarının geleceğini hercümerce sürükleyeceğinden, menfaat ve birikiminin elinden uçup gideceğinden kaygı duyar. Hâlihazırdaki örgütlü geleneksel yapının ve bunları var eden temel kurumlarıyla işlemez hâle geleceğinden endişe ederken, mevcudun kendi ritminde ve düzeninde, zamanın gereklerine ve koşullarına uygun bir dikkat ve rikkat ile değişip dönüşmesini bekler, bunu doğru ve sağlıklı bulur. Kısaca buna ‘devirerek yapma’(inkılap / devrim) yerine ‘geliştirerek değiştirme’ (reform) taraftarı olmak da denilebilir.
Eski-yeni çatışmasının günlük hayata yansıyan yüzünde kuşaklar arası anlaşmazlık vardır. Aslında dil kullanım tercihlerinden kılık kıyafet seçimine, müzik zevkinden yaşama algı ve tercihlerine kadar her alanda bir vesileyle su yüzüne çıkıveren çatışmaların boyutu, toplumun değişip dönüşme hızını ve başkalaşma teklifinin derinliğini de belirler. İşte bu noktada yaşça büyüklere düşen görev, evlatlarıyla didişmeden hoşgörüyü ve anlaşma yollarını hazırda tutmalarıdır. Kendi çocukluk ve gençlik çağlarına ait yaşanmışlıklarını ‘empati’ için sağlam veri malzemesi saymalarında hem gereklilik hem de yarar vardır. Çünkü hiçbir değişip dönüşme sancısız olmaz.
--------------------------------------------------------
(1) Sözgelimi elektrik, elektrik ampulünü; elektrik ampulü, mum ve yağlı lamba üreticisini; mum ve yağlı lamba kullanımı, evlerdeki gece hayatını ve yaşama kültürünü etkilemişlerdir. Coğrafî keşiflerin; gemi tekniğini, denizcilik bilgi ve tarifini, geliştirilmiş açık deniz nitelikli donanma teşkiliyle gidilen yeni kıta yerli halk hayatını ve köle ticaretini, sömürgeciliği; zenginliğin Avrupa anakarasına taşınmasıyla devlet örgütlenmesi ve servet birikiminin sosyal sınıfların dönüşümünü ve fabrikasyon üretim aşamalarını etkilemesi gibi...