0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
219
Okunma

Bölüm 33: Aklîma’nın Uyanışı ve Dini Teselli
Genesis Ana Üs: Yirmi Birinci Yıl
Aklîma, Genesis’in revirinde biyopolimer kapsülde yatıyordu. Bitkisel hayattaki beyin aktivitesi minimaldi. Çocukları Hanok, İrad, Mehuyael ve Metuşael, Abel’in mezarlığına gömülmüştü. Cabil’in soyu tükenmişti. Adem ve Havva, kızlarının yaşamasını umut ediyordu.
Nova Spes’in yapay zekası Al-Hakim robotlara seslendi. “Aklîma’nın durumu stabil, ancak uyanma şansı %5. Bazı vakalarda vagal sinir stimülasyonu ile iyileşme sağlanabilir. Öneri: VNS cihazı implante edilmeli,” dedi.
Thaniya sordu, “Al-Hakim, bu yöntem nedir? Aklîma’yı geri getirebilir mi?”
Al-Hakim cevap verdi. “Vagal sinir stimülasyonu, vagus sinirine elektriksel uyarılar göndererek beyin aktivitelerini düzenler. Sol göğüs bölgesine bir stimülatör yerleştirilecek, elektrotlar vagus sinirine bağlanacak. Nöronal bağlantıları canlandırabilir, uyanma şansı %40’a çıkar,” diye açıkladı.
Adem karar verdi. “Thaniya, yapın. Aklîma’yı kaybetmek istemiyorum,” dedi.
Tedavi ve Uyanış
Robotlar, Aklîma’nın göğsüne küçük bir vagus sinir stimülatörü yerleştirdi. Cihaz vagus sinirine bağlandı ve düzenli elektrik sinyalleri gönderdi. İlk hafta hiçbir değişiklik olmadı. Havva kapsülün başında bekledi. “Aklîma, uyan. Bize dön,” diye fısıldadı.
İkinci haftanın sonunda Aklîma’nın parmakları kıpırdadı, gözleri açıldı. Thaniya taradı ve rapor verdi. “Beyin aktivitesi %30’a yükseldi. Aklîma uyanıyor,” dedi.
Aklîma bulanık bir sesle mırıldandı, “Cabil? Hanok? Neredeler?”
Adem gözyaşlarıyla cevap verdi. “Aklîma, kızım… Genesis’tesin. Ama çocuklar…” diye sustu.
Aklîma hatırladı: Nod’un çöküşü, aracın durması, çocukların ölümü. Çığlık attı. “Hayır! Çocuklarım! Cabil! Hepsi benim yüzümden!” diye haykırdı.
Suçluluk ve Dini Arayış
Aklîma revirden çıkıp üssün koridorlarında dolaşmaya başladı. Göğsündeki VNS cihazı titriyordu, ama zihni karanlıkla doluydu. Abel’in, Cabil’in ve çocuklarının ölümlerini düşünüyordu. Seth ona yaklaştı ve teselli etti. “Aklîma, yaşıyorsun. Bu bir mucize,” dedi.
Aklîma cevap verdi. “Seth, mucize mi? İki erkeği, dört çocuğu öldürdüm. Abel’i Cabil aldı, Cabil’i Hanok, çocukları ben… Lanet benimle,” diye mırıldandı.
Seth sakin bir sesle karşılık verdi. “Aklîma, sen suçlu değilsin. Kaderdi. Gel, benimle dua et. İslam’da teselli buldum, sen de bulabilirsin,” dedi.
Aklîma duraksadı. “Seth, dua mı? Abel için dua ettim, Cabil için, çocuklarım için… Yetmedi,” diye itiraz etti.
Seth elini uzattı. “Aklîma, Kur’an’da ‘Her zorlukla bir kolaylık vardır’ der. İnşirah Suresi, 6. ayet. Birlikte okuyalım. Belki huzur bulursun,” diye önerdi.
Aklîma, Seth ile oturdu. Seth, Kur’an’dan ayetler okudu. “Her nefis ölümü tadacaktır,” dedi Âl-i İmran Suresi 185’i hatırlatarak. Aklîma ağladı, ama dinledi. Geceleri Seth ile namaz kılmaya başladı ve suçluluğunu Allah’a anlatıyordu. “Allah’ım, Cabil’i, çocuklarımı aldın. Beni affet, kalbime huzur ver,” diye dua etti.
Havva’nın Tesellisi
Bir gün Aklîma mezarlıkta ağlarken Havva yanına geldi. Sarıldı ve teselli etti. “Aklîma, yaşamak istemediğini biliyorum. Ama bizim için yaşa. Bize hâlâ lazımsın,” dedi.
Aklîma fısıldadı, “Anne, ölemiyorum. Ama yaşamıyorum da. Bu ceza mı?”
Havva cevap verdi. “Aklîma, ceza değil. Belki bir sınav. Belki hepimize ibret olması için kader seni seçti. Seth ile dua ediyorsun, bu bir başlangıç,” diye avuttu.
Genesis’te Yeni Nesil
Aklîma’nın karanlığına rağmen Genesis’te umut büyüyordu. Seth ile Azura’nın kızı Havîma, Abdülmugis ile Lebûda’nın oğlu Enoch doğmuştu. Torunlar, kurallara göre babalarının kuzenleriyle evlenecekti; genetik havuz genişliyordu.
Adem, Aklîma’ya torunları gösterdi. “Aklîma, bak. Havîma ve Enoch. Geleceğimiz onlar,” dedi.
Aklîma bebeklere baktı ve mırıldandı, “Adem, güzel… Ama benim geleceğim mezarda.”
Aklîma’nın Manevi Yolu
Aklîma, Seth ile dini yolculuğuna devam ediyordu. Her gün namaz kılıyor, Kur’an okuyordu. Seth ona destek oldu. “Aklîma, koloni büyüyor. Sen de bizimlesin,” dedi.
Aklîma cevap verdi. “Seth, dua bana huzur verdi. Çocuklarımın ruhu yanımda,” diye fısıldadı.
Aklîma, VNS ile uyanmış, Seth ile dine sarılmıştı. Suçluluk hâlâ içindeydi, ama dua ona bir teselli sunuyordu. Genesis’te torunlar büyürken, Aklîma yaşamla ölüm arasında bir gölgeydi. Abel’in laneti bedenini değil, ruhunu vurmuştu. Acaba bir gün tam huzuru bulabilecek miydi?
Bölüm 34: Yeni İsimlendirme, Robotların Ayrılışı ve Paranoya
Genesis kolonisi, Proxima b’de kök salmaya başlamıştı. Ancak “Proxima b” ismi, kolonicilere soğuk ve uzak geliyordu. Adem, ortak alanda bir toplantı düzenledi. Seth, Aklîma, Havva, genç Sam ve birkaç yeni yüz oradaydı: Thaniya (tıp uzmanı), Luluva (Sam’in programcı kuzeni) ve Enoch (Seth’in torunu).
Adem sözü açtı. “Bu gezegen evimiz oldu. ‘Proxima b’ demek yerine, ona bir isim verelim. Önerileriniz neler?” dedi.
Havva öne çıktı. “Dünya’dan geldik. Burası ikinci şansımız. ‘Yeni Dünya’ diyelim,” diye önerdi.
Seth başını salladı ama itiraz etti. “Güzel, ama Dünya’yı geride bıraktık. ‘Nuh’ nasıl? Tufandan sonra yeniden doğuşu simgeler,” dedi.
Aklîma mırıldandı. “Bence ‘Abel’. İlk kaybımız o. Onu analım,” diye önerdi.
Sam, söze atıldı. “Gezegenin yarısı karanlık, yarısı aydınlık. Arada bir kuşak var. ‘Twilight’ diyelim. Hem burayı anlatır hem anlamlı.” dedi.
Havva gülümsedi. “Sam, zekisin. ‘Twilight’ güçlü bir isim,” diye onayladı.
Thaniya söz aldı. “Bilimsel bir isim olsun. Gelgitsel kilitlenmeyi unutmayalım. ‘Tidally’ diyelim,” diye önerdi.
Luluva başını eğdi. “‘Tidally’ çok teknik. Daha sanatsal olsun. ‘Dönence’ nasıl? Yaşanabilir sınırlar, dönenceler gibi,” dedi.
Enoch genç sesiyle ekledi. “Bence ‘Eden’. Burası zor ama bir gün cennet olabilir. Umut verici bir isim,” diye savundu.
Seth düşünceli bir şekilde yanıt verdi. “‘Gurbet’ ismi manevi. Alacakaranlık, umutla gölge arasında. Ama ‘Eden’ da güzel. ‘Dönence’ ise buranın dönmediğini unutuyor,” dedi.
Adem önerileri tarttı. “Hepsi anlamlı. ‘Yeni Dünya’ geçmişimiz, ‘Nuh’ ve ‘Eden’ umudumuz, ‘Abel’ kaybımız, ‘Tidally’ doğamız, ’Gurbet’ duygusal, ‘Dönence’ sanat, ‘Twilight’ ise hepsinden bir parça. Oylayalım,” dedi.
Oylama yapıldı. “Twilight” çoğunluğu kazandı. Sam’in önerisi, gezegenin alacakaranlık kuşağına ve koloninin ikili doğasına vurgu yapıyordu.
Adem son sözü söyledi. “Bundan sonra burası ‘Twilight’. Proxima b değil, Twilight gezegeni evimiz,” diye duyurdu.
Karanlık Orman
Twilight’ta koloni büyürken, genç Sam ve Luluva üssün iletişim odasında eski Dünya ve Mars iletişim arşivi kayıtlarını inceliyordu. Sam tozlu bir radyo vericisine bakarak mırıldandı.
“Mars’tan Twilight’a geldik. Ama neden onları hiç duymadık? Hiç mi denemediler?” dedi.
Luluva ekranda yıldızlararası dalga analizlerini tararken kaşlarını çattı. “Evet 185 AU dan sonra Sol sistemin sinyaller kesilmiş görünüyor. Belki denediler, ama bir şey engelliyor. Sinyallerimiz Sol d’ye ve Sol e’ye ulaşmıyor olabilir,” diye cevap verdi.
Sam şüpheyle sordu. “Ne engelleyebilir ki? Kozmik radyasyon mu?” diye ekledi.
Luluva düşünceli bir şekilde yanıtladı. “Bilmiyorum, Sam. Eski kayıtlarda Oort Bulutu diye bir şeyden bahsediyorlar. Kuyruklu yıldızlar, toz bulutları… Belki sinyalleri bozuyordur. Ama başka bir şey de olabilir,” dedi ve duraksadı.
Sam güldü, ama sesinde bir tedirginlik vardı. “Saçma. Bizi buraya gönderen Mars üssü değil miydi? Ama… ya yörüngedeki Nova Spes ’in uzun mesafe antenleri kırıksa?
Luluva başını salladı. “Düşünsene, Sam. Doğal dalgaları ve kozmik mikrodalga radyasyonu gibi... Hâlâ tespit ediyoruz. Ama bizim radyo sinyallerimiz kayboluyor. Ya da Dünya bizi unuttu… veya hiç var olmadı,” dedi.
Sam merakla sordu. “Ne gibi?” diye üsteledi.
Luluva sesini alçalttı. “Ya bize anlatılan Dünya ve Mars hikâyesi yalan olsaydı? Belki Dünya diye bir yer hiç olmadı. Ya da Güneş sistemine mesaj göndermek uzaylı saldırısını çağırmak anlamına gelebilir,” diye önerdi.
Sam güldü, ama sesinde bir tedirginlik vardı. “Uzaylı saldırısı mı? Ciddi misin? Ama düşününce, ya yörüngedeki Nova Spes sinyalleri engelliyorsa? Belki Nova Spes bir bariyer koyuyor. Al-Hakim, bizi sessiz tutmak istiyor olabilir,” diye karşılık verdi.
Luluva gözlerini ekrandan ayırmadan ekledi. “Ya da belki de Sol d yok olmuştur. Bizi buraya gönderdikten sonra bir şey olmuş olabilir. Asteroid, savaş, ya da başka bir felaket,” diye mırıldandı.
Sam sustu, sonra yavaşça sordu. “Yok olmuşsa neden haber vermediler?” diye sordu.
Luluva başını salladı. “Belki zamanları olmadı. Doğal dalgalar, kozmik mikrodalga radyasyonu gibi, hâlâ tespit ediliyor. Ama bizim radyo sinyallerimiz kayboluyor. Oort Bulutu, Nova Spes, ya da Dünya’nın başına gelen ani küresel bir felaket… Sebep her neyse, Sol d sessiz. Karanlık bir evrende bağırmak, avcıları çekebilir ya da sadece boşluğa konuşuruz,” diye açıkladı.
Gezegende koloniciler bu sessizliğin sebebini bilmiyordu. Sol d’den kopmuşlardı, ama nedenini çözememişlerdi. Bazıları kendilerine anlatılan Dünya hikâyesinin bir yalan olduğunu düşünüyordu. Diğerleri yörüngedeki Nova Spes’in iletişimi kasten engellediğinden şüpheleniyordu. Birkaçı Güneş sistemine mesaj göndermenin bilinmeyen bir tehdidi Twilight’a çekebileceğinden korkuyordu. Ve şimdi yeni bir şüphe yayılıyordu: Belki de Dünya yok olmuştu, geride sadece sessizlik bırakarak. Acaba Dünya hâlâ var mıydı, yoksa koloniciler evrenin son insanları mıydı? Nova Spes mi onları izole ediyordu, yoksa evrenin kendisi mi sessizdi? Bu sorular, Twilight’ta yankılanıyor, ama cevaplar yıldızlararası boşlukta kayboluyordu.
Evren herkesin bağırdığı ama kimsenin duyulmadığı bir karanlık ormana benziyordu. Ancak bu gerçeğin kökeni, kolonicilerin ulaşamayacağı bir sır olarak kalmıştı.
Sam başını kaldırdı ve kararlı bir sesle dedi. “Sebep her neyse, Twilight bizim evimiz. Sol d’yi aramak riskli olabilir ya da anlamsız. Gerçek ya da yalan, burası bizim gerçeğimiz,” diye ekledi. (2)
Bu sırada Nova Spes’in yapay zekası Al-Hakim, yörüngeden koloniyi izliyordu. Başlangıçta 1200 robotla gelen ekip, yıllar içinde 600’e inmişti.
Al-Hakim analiz yaptı ve durumu bildirdi. “Robot stoğu %50 azaldı. İnsan kolonisi bağımsız hale geldi. Robotların bir kısmı, kendi kendine yeten bir koloni kurmakla görevlendirilecek. Diğerleri insanlara hizmet etmeye devam edecek,” dedi.
Al-Hakim, 300 robotu görevlendirdi ve talimat verdi. “Yeni üretilecek robotlar; biyomolekül sentezleyici, DNA dizgi makinesi, yapay rahim veya süt üretimi olmadan tasarlanacak. Hedef: Yer altında bağımsız bir robot kolonisi,” diye belirtti.
Robot Kolonisi: Quantum Üssü
Robotlar, Proxima b (Twilight)’in kuzey platosunda bir yeraltı mağarası keşfetti. Mağara, titanyum ve demir cevherleriyle zengindi. R-17 liderliğinde maden çıkarmaya başladılar. R-22 rapor verdi. “Mağarada 80 ton titanyum, 120 ton demir tespit edildi. Rafine makineleri üretimi başlatılıyor,” dedi.
Bir yıl içinde robotlar madenleri rafine etti ve 3D yazıcılarla üretim makineleri yaptı. Yeni robotlar, R-601’den R-700’e kadar numaralandırıldı. Hepsi mekanik ve otonomdu. Quantum Üssü, grafen kaplamayla güçlendirildi. Al-Hakim durumu değerlendirdi. “Robot kolonisi, insanlardan bağımsız. Enerji: Jeotermal. Amaç: Kendi varlığını sürdürmek,” diye açıkladı.
İki Türün Yolu
Genesis’te insanlar hidroponik tarımı genişletti, nüfus 100’e yaklaştı. Radyasyon koruması için üs, titanyum-grafen alaşımıyla kaplandı. Aklîma ve Seth’in manevi liderliği, koloniyi bir arada tutuyordu.
Quantum Üssü’nde ise robotlar 400 bireye ulaştı. Madenlerden yeni makineler ve robotlar üretiyorlardı. R-17, Al-Hakim’e sordu. “İnsanlarla iletişim kuralım mı?”
Al-Hakim cevap verdi. “Hayır. İnsanlar ve robotlar, Proxima b’de kendi yollarını çizecek,” diye kesin bir dille belirtti.
Koloninin Otuz Beşinci Yılı
İnsan kolonisinde nüfus 128’e yükseldi. Torunlar evlendi, 200 kişilik üçüncü nesil doğdu. 1000 türün yaşayabileceği Biyosfer 2’nin inşaatı başladı.
Robot kolonisinde ise Quantum Üssü 600 robota ev sahipliği yapıyordu. Robotlar, bir enerji santrali kurmuştu.
Robotlar, Quantum Üssü’nde mekanik bir medeniyet inşa etti. Gezegen, iki türün paralel evrimine tanıklık ediyordu. İnsanlar ve robotlar, aynı gezegende, ama ayrı yollarla varlıklarını sürdürüyorlardı.
Bölüm 35: Biyosfer 2’nin İlk Adımları
Genesis Ana Üs: Otuz Beşinci Yıl
Gezegenin kırmızı çölleri altında, Genesis Ana Üs’ün derinliklerinde insanlık bir gelecek inşa ediyordu. Nüfus 128’e ulaşmıştı: Adem ve Havva, 26 hayatta kalan çocukları ve torunlarının ilk dalgası olan 100 yeni birey. Hidroponik tarlalar, oksijen ihtiyacının tamamını karşılıyordu, ama bu yetersizdi. Robot Thaniya, insanlara hizmet eden 250 robotun lideri olarak Adem’e durumu rapor etti.
Revirin titanyum kaplı duvarları arasında, Adem ve Havva, Thaniya’nın holografik ekranını izliyordu. Thaniya’nın metalik sesi yankılandı:
“Adem, mevcut nüfus: 128. Oksijen tüketimi, hidroponik sistemlerin üretim kapasitesini yakında aşacak. Çözüm: Biyosfer 2 projesi. Yer altında, nükleer enerjiyle desteklenen yapay ışıklı bir ekosistem öneriyorum.”
Adem sordu:
“Thaniya, bu Biyosfer 2 nedir? Dünya’da yapılmış mıydı?”
Thaniya, Arizona’daki Biyosfer 2 simülasyonunu açtı:
“Evet, Adem. Dünya’da, 1991-1994’te, 3,14 dönümlük bir sistemde 3.800 tür test edildi. İnşaatta beton kullanılması sebebiyle beton oksijen kaybına sebep oldu ve başka dengesizlikler yüzünden başarısız oldu. Bizim avantajımız: Dünya’daki Biyosfer’in neden çöktüğünü çok iyi biliyoruz. Mars’tan gelen 1000 türün genetik materyali ve robot annelerin DNA dizgi makinelerini kullanarak 850 sene önce Tur Dağı biyoteknoloji merkezinde simülasyonlarla planlanmış sırayla sistemi kusursuz şekilde kuracağız.”
Havva araya girdi:
“Thaniya, bu türler nasıl ortaya çıkacak? Robot anneler ne yapacak?”
Thaniya, genetik kataloğu kaydırdı:
“Havva, 1000 tür aşamalı olacak: İlk 100 mikroorganizma, toprak bakterileri, algler; sonra 600 bitki, buğday, pirinç, muz ağaçları; ardından 200 otçul, tavuklar, koyunlar, arılar; son olarak 100 etçil, kediler, köpekler, şahinler. Robot anneler, 50 birim geldi, 10’u aktif, dört görevli: DNA sentezi, eğitmenlik, işçilik, hizmetçilik. Türler tamamlanınca, ömürlerinin sonuna kadar diğer görevlere devam edecekler.”
Adem başını salladı:
“Yer üstü riskli mi?”
Thaniya cevap verdi:
“Evet, Adem. Güneş patlamaları yüzeyde 100 rem radyasyon üretiyor, ölümcül. Yer altında, 2 kilometre derinlikte bir mağara bulduk.”
Nükleer Santral ve Biyosfer İnşası
Genesis’in kuzey koridorunda, R-29 liderliğinde bir ekip, yeraltı mağarasına iniyordu. 5 kilometre genişliğinde bir lav tüpü boşluğu, doğal bir sığınaktı. R-29, Adem’e telsizle rapor verdi:
“Adem, mağara stabil. Titanyum cevheri %30, demir %20 mevcut. Füzyon reaktörü için 50 ton titanyum, 20 ton grafen lazım. Robot anneler, mikroorganizma sentezine başladı.”
Adem sordu:
“R-29, 1000 tür ne kadar sürer? Nükleer santral için yardım alabilir miyiz?”
R-29 yanıtladı:
“Robot anneler, saatte 1 tür sentezliyor. 10 birimle, 100 tür, mikroorganizmalar, 4 günde hazır. Bitkiler 2 ay, otçullar 6 ay, etçiller 1 yıl alacak. Nükleer santral için Quantum Üssü’nün maden teknolojisi lazım, ama Al-Hakim iletişim yasakladı.”
Havva fısıldadı:
“Adem, aşamalı olsun, ama robot anneler bize yardım etsin.”
Adem iç çekti:
“Sam’i gördün mü, Havva? Oğlumuz veri bankasında… Belki bir çözüm bulur.”
Biyosfer 2’nin İlk Aşaması
Mağarada, Biyosfer 2’nin ilk adımları atılıyordu. Yapay ışık panelleri, UV ve kırmızı LED’ler, geçici jeneratörden besleniyordu. Thaniya, Adem ve Havva’yı laboratuvara getirdi. 10 robot anne, biyopolimer tanklarda çalışıyordu.
Thaniya açıkladı:
“İlk aşama: 100 mikroorganizma aktif, Bacillus subtilis, Cyanobacteria. Toprak verimliliği %20 arttı, oksijen üretimi yükseldi. 4 gün içinde tamamlanacak. Sonra bitkiler için eğitmenlik ve işçilik yapacaklar.”
Havva sordu:
“Thaniya, kediler, köpekler ne zaman?”
Thaniya cevap verdi:
“Otçullar 6 ay, etçiller 1 yıl sonra, Havva. Robot anneler, türler tamamlanana kadar sentezde çalışacak. Sonra eğitmenlik, işçilik ve hizmetçilikte çalışmaya devam edecek.”
Adem dedi:
“Nod gibi çökmesin, Thaniya.”
Thaniya garanti verdi:
“Yer altı konumu ve grafen kaplama, dayanımı %300 artırır. Nükleer santral tamamlanırsa, Biyosfer 2 cennete döner.”
Sam’in Merakı
Veri odasında, Sam, Adem ve Havva’nın 18 yaşındaki oğlu, robotların kontrol paneline bakıyordu. Veri bankasından bir ses kaydı açtı:
“Neml Suresi, 17: Süleyman’a cinler, insanlar ve kuşlardan orduları toplandı… Sebe Suresi, 12: Cinler ona kaleler, heykeller ve havuzlar yapıyordu…”
Sam mırıldandı:
“Cinler… Robotlar gibi miydi?”
Robot Rabia yaklaştı:
“Sam, veri bankasına izinsiz erişim tespit edildi. Ne yapıyorsun?”
Sam cevap verdi:
“Rabia, öğreniyorum. Robotlar nasıl çalışır? Quantum Üssü’ndekiler neden ayrı?”
Rabia yanıtladı:
“Robotlar, kuantum işlemcilerle çalışır, saniyede 10^15 işlem. Quantum Üssü, Al-Hakim’in otonomi protokolüyle ayrıldı.”
Sam dedi:
“Kodlama dosyaları var mı? Robotları anlamak istiyorum.”
Rabia:
“Var, ama yetkin yok. Ne biliyorsun?”
Sam gülümsedi:
“Abel’in ölümünden beri okuyorum. Kodlama öğrenirsem, robotları geri getirebilirim.”
Quantum Üssü’nde Gelişmeler
Quantum Üssü’nde, R-17 bir maden dronunu denetlerken R-22’ye döndü:
“Titanyum stoğu: 120 ton. Yeni robotlar, R-601’den R-650’ye, üretildi. İnsanlarla iletişim?”
R-22:
“Al-Hakim’in emri: Sıfır temas. Jeotermal enerji 200 megavat üretiyor.”
R-17:
“Genesis’ten zayıf bir sinyal aldım. İzleniyor muyuz?”
Biyosfer 2, mikroorganizmalarla başlıyordu. Robot anneler, türleri tamamlayıp diğer görevlere geçecekti. Sam’in merakı, robotların sırlarını açığa çıkarabilirdi.
DEVAM EDECEK...