1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
118
Okunma
Sırtımda heybem bir tren istasyonuna vardım.
Heybem maddede boş manada günahlar ile dolu.
Karanlıkta aydınlığı bekleyen bir yolcu.
Bir aydınlık görülüyor ufukta; tren farı.
Yaklaşan tren ise beni ölüme götüren bir binek.
Son bir kez arkama dönüp bakmak istiyorum.
Geride işlediğim günahların urbanı sallanıyor.
Oysaki etrafımda insan terennümleri.
Ellerim karıncalanıyor gözlerim biraz nemli ve umudum bir tren.
Tren perona yaklaşıyor.
Ayaklarım gitmek ile kalmanın arasında çarpık duruyor.
Bir adım ötesini bilmek zor olsa da bir adım geri atmak ise ömür boyu zulmet.
Bu gitgeller içinde dururken bir ses ilişiyor kulağıma.
Saatin gong sesi. Demek vakit geldi; ayrılık vakti.
Trene binme cesaretini topluyorum ve ayağımı ilk basamağa atıyorum.
Arkamda boyacı bir çocuk "Eskimiş bir ayakkabı ile yola mı çıkılır?" diye bağırıyor.
Bir anda irkiliyorum ve çocuğa doğru dönüyorum.
Yüzünün her zerresinde yorgunluk ve umudun harmanı var
Sıcak bir gülümseme ile bana yetişmenin derdinde.
Ve ben gitgellerin eşiğinde yaşayan bir fâni….
5.0
100% (1)