1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
194
Okunma
ÖZLEŞTİRME MACRAMIZ
İnsan için dil, hayatı, tabiatı ve bütün varlıkları tanıma, tanımlayabilme aracıdır. Bu haliyle insanın düşüncenin ummanına girmesi için bir kapı; bu ummanın cevherlerini kardeşlerine, toplumuna ve tüm insanlara sunabilmesi için bir şifredir dil.
Dil, tarihten süzülüp gelen, geçmişin hatalarını ve doğrularını gösteren bir mercektir. Dil, geçmişten aldığı birikimle yaşanılan zamanı dinamitleyen bir kıvılcım ve geleceğe koşturan bir tempodur.dil, yaşanmış olayları, destanları, tecrübelerin özetlendiği atasözlerini, ağıtları, türküleri ve tüm sanatıyla konuşulduğu milletin maddi ve manevi unsurlarını sentezlemiştir yapısında. Hem öyle bir sentezdir ki bu, savaş zamanları iman vermiş, yürek vermiş, cepheyi düğün meydanına çevirmiş, fertlerin üzüntülerini bütün vatan sathının üzüntüsü haline getirmiş. Ve sevinç, bayram, neşe zamanlarında yurdun dört bir yanında halay çektirmiştir.
Bu yapısıyla dil; kaos zamanlarındaki bir toplumu yeniden medeniyet yeşertecek vadilere taşımıştır, coşkusuyla, ortak üslubuyla, haykırışıyla.
DİL ANARŞİSİ
Demek ki dilİ tarihi, kültürel ve sosyolojik unsurlardan ayıramayız. Eğer ayırırsak milleti millet yapan birini diğerlerinden ayırmak suretiyle bütünün birleştirici halkalarının birbirlerinden ayrılıp dağılmasına sebep oluruz. O zaman da bir konuyu, bir metni, bir ifadeyi dilin zayıf bünyesinden dolayı farklı farklı yorumlarız. Farklı tanım ve sonuçlara ulaşırız. Kavram kargaşasının sığlığında saplanıp kalırız. Bu da fikir anarşinse sürükler bizi. Fikir anarşisi ise farklı sosyal sistemleri çatıştırır bizleri üzerinde yaşadığımız biricik vatanımızda.
Haliyle bu çatışmalar toplumun fertlerini başka başka amaçlara yönelteceği için Babillilerin anlaşamamazlıktan dolayı çatışarak yaşadığı kulelerini yerle bir ettikleri ve helak oldukları gibi vatanımızı kurtarılmış bölgelere parselleriz. Sonuçta vatanımızı inandığımız farklı ideolojilerden dolayı başka ülkelerin egemenliğine teslim etmek zorunda kalırız Allah korusun.
DİLİMİZİN ÖZELLİKLERİ
Mehmet Kaplan; kafasında çok parlak hayaller olduğu halde şiir yazamadığından şikayet eden ressam arkadaşına Mallermee “dostum, şiir hayallerle değil kelimelerle yazılır” dediğini nakleder. Şimdi toplum olarak biz, Mallermee’nin ressam arkadaşının pozisyonundayız. Yani Türkçemizin yapısını bilmiyoruz. Kelimelerin özelliklerinden habersiziz. Dilimizin tarihi, kültürel ve toplumsal potansiyelini kavrayamıyoruz. Fakat sanattaki edebiyattaki ve bilimdeki ifade yetersizliğinin suçunu dilimize yüklüyoruz.
Menşei olarak Türkçe, batı dilleri gibi kendinden önce var olan başka bir dilden türememiştir. Mehmet Kaplan dilimizin dünyanın en eski dillerinden biri olduğunu belirtiyor. Güzel Türkçemiz bu yüzden bize her zaman, her mekan ve şartlarda dilimizi kullanabilme imkanı sağlamıştır.
Her durumda sanat ve edebiyatımızı olgunlaştırmış, kültürümüzü zenginleştirmiştir dilimizin bu yapısı. Türkçemizin bir medeniyet dili haline gelmesindeki en önemli vasfı kelimelerin köklerden türetilebilmesidir. Türkçede köklerin sonuna gramer yapısına göre eklenecek ekler, yeni kelimeleri türetme kolaylığı sağlar bize. İşte dilimizin bu özelliği milletimizin milli şuurunu her zaman muhafaza etmesini sağlamıştır. Köklerden türetilen kelimeler Türkçemizin ayırt edici kendine has bir özelliğidir.
Sayın Nihat Sami Banarlı Türkçenin gelişiminde etkili olan faktörlerden birisinin de dillerin başka coğrafyalarda dilin değişimlere uğramasının bir Linguistigue kanunu olduğunu belirtmiştir. Göçler sonunda değişik coğrafyalara yerleşen milletimiz oralardaki toplumların dillerinden etkilenmiştir tabii olarak. Fakat dilimizin özelliğinden dolayı yeni etkileri sentezlemişizdir üslubumuzda. Sonuçta türeyen kelimeler hiçbir Türkçenin kelime türetme kurallarına uydurulduğu için yabancı bir dilin değil yine Türkçenin kelimeleri olmuştur. İran’da, Avrupa’da, Anadolu’da durum böyledir. Ön Asya’ya yerleşen milletimiz oradan sentezledikleri uzun lehçelerle dilimize bir derinlik, bir musiki kazandırmıştır. Öyle ki Mehmet Kaplan Türkçemizin ses düzenini küp ile gösterme ihtiyacını duymuştur. Yani üçüncü bir boyut kazanmıştır dilimiz. Üçüncü boyut dediğimiz, musiki özelliğini sağlayan bir derinlik boyutudur. Aslında Türkçemizin Orta Asya’dan gelen halinde sadece açık ve kapalı heceler vardır. Ama ozanlar sazı ellerine aldıklarında kısmi olarak kelimeleri uzun heceli yapıya kavuşturuyorlardı. İşte dedelerimiz İslam Dini ile tanışıp Farsça ve Arapçayı öğrenip yazı dillerine geçirdikleri zaman kapalı heceleri uzun, açık heceleri kısa hale getirmişlerdir.İşte bu özelliğe kavuşan diliyle milletimiz altı asır sürecek kültür,ilim,barış ve adalet medeniyetinin sahibi olmuştur.
ÖZTÜRKÇE SAPLANTIMIZ
Türkçenin Osmanlı’nın son dönemlerinde iyice ihmal edilmesi sonucunda dilimizin gelişmesi yavaşlamıştır. Özellikle ilim ve sanat dili bakımından ihtiyacı karşılayamaz olmuştur.
Cumhuriyet döneminde ise Osmanlı Türkçesi yerine Arapça ve Farsça kelimelerin nispeten a olduğu İstanbul Türkçesi resmi dil olarak kabul edilmiştir. Cumhuriyet dönemi tercihan Batı kültürünü için Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalardan arınmış bir dil oluşturulması için Türk Dil Kurumu teşekkül ettirildi. İşte bu kurum yaptığı çalışmalarına özleştirme adını verdi. Ama bu o kadar aşırıya vardı ki dilimizin yapısına hiç uymayan kelimler türetildi.
Bu kurum yaptığı çalışmalardaki aşırılıkları mazur göstermek için özellikle Osmanlıda kullanılan kelimelere Osmanlıca ismini vererek eleştirmiştir. Aslında Osmanlının yaptığı Avrupalı devletlerin özellikle teknoloji ve bilim sahasında kullandıkları ortak dilden farklı değildi. Avrupalı bilim dili olarak Latinceyi kullandığı gibi; Osmanlı da bilim ve sanat dili olarak Arapça ve Farsçayı kullanmıştır.
Şu gerçeği açıkça belirtmek gerekir; Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türk Dil Kurumu’nun özleştirme macerası dilimize büyük kayıplar verdirmiştir. Yazdıkları anlaşılamıyordu. Kelime türetirken dilimizin kurallarını çiğniyorlardı. Dilimizden bütün yabancı kelimeleri ayıklamak belki bir çok kimseyi sevindirecek onlara milli bir gurur verecektir. Buna karşılık Türk milleti Öztürkçeden önce yazılmış edebi ilmi bütün eserleri okuyamaz ve anlayamaz hale gelecektir. Böylece Öztürkçeye geçiş milletimizi geçmiş kültüründen uzaklaştırmış olacaktır. Bu durumda Osmanlı Türkçesini eserlerinde kullanmış olan Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki yazarlarını anlayamaz hale geleceğiz.
Mehmet Akif Ak,dilin gelişmesini şöyle açıklıyor; dil yeni kültür ve şartlar karşısında toplumun duygu ve düşüncelerini ifade edemiyorsa burada kelime üretme devreye girer. Yani olan ve kullanılan kelimelere karşılıklar bulup bu karşılıkları kamuoyuna kabul ettirmek yanlıştır.
SONUÇ
Cemil Meriç rahmetli “kamusa uzanan el namusa uzanmıştır” der. Çünkü dili alt üst edilmiş millet kendisini yaşatan manevi kıymetlerden mahrum kaldığı gibi istikbalini oluşturacak olan ince bir fikir nizamı da kuramaz, Mehmet Kaplan’a göre. Yani namussuz insan nasıl bir yuva kuramazsa, fikirsiz insan da gelecek kuşaklara özgür bir hayat hazırlayamaz. Biz eğer geleceğe bakabilmek ilimde ilerlemek istiyorsak özellikle bilimsel ve teknolojik kelimeleri ameliyat masasına yatırabilmeliyiz. Türkçenin gramer kuralları dahilinde bu faaliyetleri sürdürebilmeliyiz.
Ayrıca geçmişle olan tarihi, sosyal ve kültürel bağları devam ettirebilmek için yaşayan dilimizi koruyabilmeliyiz. Arapça da olsa, Farsça da olsa, Rumca da olsa, Moğolca da olsa dilimize yerleşmiş ve halkımızın benimseyerek kullandığı kelimelere müdahale etmeden dilimizin doğal olarak gelişmesinin yollarını açmalıyız.
1970’lerdeTürk Dil Kurumu ile Türkiye’de yapılmak istenen tehlikeli bir tercihte yatar. Geniş manada ise Batıcı burjuvazinin ülke hakimiyet kavgasıdır yapılan. Esir milletin hür bir sanatı olamayacağına göre istiklalimizin kadrini bilip Türkçemizi geliştirerek, sanat eserleri ile işleyerek milli ve evrensel sanatımızı oluşturalım. Buda ancak Mevlanalar, Yunuslar ve Nasrettin Hocalar gibi yeryüzünde fitne ve fesattan eser kalmayıncaya kadar çalışmayı hedefleyen bir milletle olur.
Yalnız günümüzde Türk Dil Kurumu bahsettiğimiz kurallar doğrultusunda dilimize bilgisayar gibi, iletişim gibi kıymetli yeni kelimeler kazandırıyor. Eskisi gibi yaşayan dilimize müdahale etmeyip dilimize kasıtlı olarak sokulan İngilizce, Fransızca kelimelere yeni kelimler üretiyor veya kullanılmakta olan Türkçe karşılıklarını zaman zaman sosyal medyada paylaşıyor. Bu çalışmaların artarak devam etmesi temennisiyle ilim adamlarımızın, edebiyatçılarımızın ve öğretmenlerimizin yaşayan dilimizi yaygınlaştırma mücadelesine katılmalarını bekliyoruz.