Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
cakirismail
cakirismail

13S. Ötegezegende İlk Şehir-11: Sürgün

Yorum

13S. Ötegezegende İlk Şehir-11: Sürgün

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

165

Okunma

13S. Ötegezegende İlk Şehir-11: Sürgün

13S. Ötegezegende İlk Şehir-11: Sürgün

Bölüm 27: Sürgünün İlk Adımları

Proxima b: On Sekizinci Yılın Sonu


Cabil ve Aklîma, ana üsten ayrılmış, garajdan aldıkları titanyum kaplı araçla Proxima b’nin kırmızı çöllerine doğru yola çıkmıştı. Araç, Cabil’in koyunlarından ikisi, üç tavuğu, birkaç çuval yiyecek (pirinç ve balık), yem stoğu ve bitki tohumlarıyla doluydu. İkisi, Abel’in cenaze törenine katılmadan kaçmış, suçluluk ve aşk arasında sıkışmıştı.

Proxima b’nin yüzeyi, %0.1 atmosfer basınç yaşanmaz bir araziydi; kızıl toz fırtınaları, keskin kayalar ve -50°C’lik soğuk, yolculuğu cehenneme çeviriyordu. Araç, dış atmosferden yalıtılmıştı; oksijen ünitesi %21’e sabit tutuyordu, ama yakıt sınırlıydı.

Cabil, direksiyonda:

“Aklîma, Nod Üssü’nü bulmalıyız. Veri bankasında kuzey platosunda, kuş uçuşu 480 kilometre batıda, 15° kuzey, 36° batı koordinatlarında dediler. Yol engebeli olduğu için 550 kilometre gideceğiz. Bu bataryaların enerjisi yeter mi?”

Aklîma, navigasyon ekranına bakarak cevap verdi:

“Cabil, %60 yakıt kaldı. 150 kilometreye kadar gideriz, ama sonrası… Dua edelim ki fırtına çıkmasın.”

Koyunlar arkada melerken, tavuklar gıdakladı. Cabil gergin bir sesle ekledi:

“Bu hayvanlar bizim umudumuz. Onları Nod’a sağ salim götürmeliyiz.”


Zorlu Arazi

İlk saatler sessiz geçti, ama ikinci saatte kızıl bir toz fırtınası başladı. Araç sallandı, görüş mesafesi sıfıra indi. Aklîma panikledi:

“Cabil, yavaşla! Kayaları göremiyorum!”

Cabil dişlerini sıkarak cevap verdi:

“Aklîma, duramam. Fırtına bizi gömerse, yakıt biter ve ölürüz.”

Bir kayaya çarptılar, araç sarsıldı, ama titanyum gövde dayandı. Cabil bağırdı:

“Lanet olsun bu çöle! Abel… Onu ben öldürdüm, şimdi bu ikimizin de mi cezası?”

Aklîma elini Cabil’in omzuna koydu:

“Cabil, dur. Abel’i sen öldürmek istemedin. Öfkene yenildin, ama ben seni bırakmadım. Birlikte hayatta kalacağız.”

Fırtına iki saat sürdü. Yakıt %40’a düştü. Cabil, Aklîma’ya baktı:

“Aklîma, seni seviyorum. Bu yüzden buradayız. Nod’u bulamazsak bile, seninle ölürüm.”

Aklîma gülümsedi:

“Cabil, ölmeyeceğiz. Tohumlarım, yemeklerin… Yeni bir üs kurarız.”


Nod Üssü’nü Bulma

Üçüncü günün sonunda, kuzey platosuna vardılar. Yakıt %10’du. Araç, kırmızı kayalıklar arasında durdu. Veri bankası, Nod Üssü’nün yer altında olduğunu söylüyordu, ama giriş görünmüyordu.

Cabil, uzay elbisesini giydi ve dışarı çıktı. Toz fırtınaları yüzünden kapı tozlarla örtülmüştü. El yordamıyla kayaları taradı, metal bir yüzey buldu.

“Aklîma, burası! Kapıyı buldum!”

Aklîma, araçtan seslendi:

“Cabil, açabilir misin? 25 yıldır bu kapı açılmadı. Oksijenimiz bitiyor!”

Cabil, kapının tozlarını temizledi. Eski bir kontrol paneli ortaya çıktı, enerjisi tükenmişti. Araçtan bir kablo çekti, panele bağladı. Ekran titreyerek açıldı: “Nod Üssü. Giriş izni gereklidir.”

Cabil bağırdı:

“İzin mi? Biz sürgünüz, lanet olası!”

Panele yumruk attı; sistem kısa devre yaptı ve kapı gıcırdayarak açıldı.


Nod Üssü’ne Varış

Yer altına inen bir tünel ortaya çıktı. Araçla içeri girdiler. Nod Üssü, 300 metrekarelik terk edilmiş bir sığınaktı, oksijen ünitesi arızalıydı, iç atmosfer %5 oksijenle nefes alınmaz haldeydi.

Cabil, aracı park etti ve güneş panellerini tozlardan temizledi. Aracın kablosunu şarja taktı. Aklîma, oksijen ünitesini inceledi:

“Cabil, filtreler tıkalı. Temizlersek çalışır mı?”

Cabil cevap verdi:

“Aklîma, denemeliyiz. Araçtaki oksijenle bir gün dayanırız. Sonra ya bu üs çalışır, ya da koyunlarla ve tavuklarla birlikte ölürüz.”

Aklîma, filtreleri temizlemeye başladı. Saatler sonra, oksijen ünitesi çalıştı, iç atmosfer yükselmiyordu. Kriyovolkan titreşimiyle patlayan boruyu buldular. Hava geçirmez polimerle sarıp tamir ettiler.

Oksijen %15’e yükseldi, sonra %20’ye sabitlendi. Oksijen gelince Aklîma araçtan koyunlarla tavukları hava sızdırmaz çantalar içinde araçtan çıkarıp üsse getirdi. Cabil, koyunlara yem verdi ve tavuklara bir alan yaptı.

Aklîma rahat bir nefes aldı:

“Cabil, başardık! Babamızın çocukluk anılarının geçtiği yer... Burası artık bizim.”


Hayatta Kalma Mücadelesi

Cabil, yiyecek çuvallarını açtı.

“Aklîma, tohumlar yetişene kadar bunlar bize yeter. Koyunlar süt verir, tavuklar yumurtlar.”

Aklîma, tohum paketlerini kontrol etti:

“Cabil, pirinç ve fasulye ekiyorum. Hidroponik sistem yoksa, toprağı kazıp deneriz.”

İlk gece, Nod Üssü’nün soğuk koridorlarında uyudular. Cabil, Aklîma’ya sarıldı:

“Aklîma, Abel’i düşünüyorum. Onu öldürdüm… Seni de buraya sürükledim.”

Aklîma cevap verdi:

“Cabil, Abel’i ben de özlüyorum. Ama seninleyim. Bu bizim yeni başlangıcımız.”

Ertesi gün, Cabil koyunlardan süt sağdı; Aklîma, bir çuval pirinci pişirdi. Tohumları ekmek için üssün bir köşesinde toprak kazdılar, hidroponik sistem yoktu, ama umutları vardı.

Cabil, Aklîma’ya baktı:

“Aklîma, burada soyumuzu devam ettireceğiz. Robotlar, kurallar, dersler, ödevler, sınavlar yok… Hepsi geride kaldı.”

Aklîma gülümsedi:

“Cabil, seninle her şeye varım. Yemeklerim, hayvanların… Biz yeteriz.”

Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’nde yeni bir hayat kurmaya başladı. Zorlu yolculuk ve terk edilmiş üs, onların aşkını ve dayanıklılığını sınamıştı. Koyunlar, tavuklar ve tohumlarla hayatta kalma mücadelesi verirken, ana üste Abel’in yası devam ediyordu. Nod, onların hem cezası hem de kurtuluşuydu.


Bölüm 28: Nod Üssü’nde Yeni Bir Nesil

Nod Üssü: İlk Aylar


Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’ne varalı bir hafta olmuştu. 300 metrekarelik yer altı sığınağı, oksijen ünitesi tamir edilmiş, %20 oksijenle yaşanabilir hale gelmişti. Cabil’in iki koyunu ve üç tavuğu, üssün bir köşesine yerleştirilmişti; yiyecek çuvalları ve tohumlar, hayatta kalmalarının temeliydi.

Cabil, ilk günlerden itibaren çalışmaya başladı. Cabil, tavuklara bir alan yaptı. Üçüncü gün, tavuklardan biri yumurtladı. Cabil, Aklîma’ya koştu:

"Aklîma, tavuklar her gün yumurtlayabilir! 21 günde kuluçka olur, 45 gün beslersek keseriz."

Aklîma gülümsedi:

"Cabil, yumurtalarla yemek yaparım. Çuvallar azalıyor, bu bizi kurtarır."

Aklîma, tohumları ekti, pirinç (120 gün), buğday (3,5 ay), mısır (150 gün), toprak zeminde küçük bir tarla oluşturdu. Su tankıyla suluyorlardı. Hidroponik sistem olmasa da, elleriyle kazdıkları toprağı sulamak için araçtaki su tankını kullanıyorlardı.

Aklîma, ilk hafta sonunda Cabil’e dedi:

"Cabil, pirinç 120 günde yetişir, buğday 3,5 ayda, mısır 150 günde. O zamana kadar çuvallarla idare ederiz."

Cabil cevap verdi:

"Aklîma, tavuklar her gün yumurtlayabilir! 21 günde kuluçka olur, 45 gün beslersek keseriz. Koyunlar 5 ayda yavrular. Sabretmeliyiz.”

Aklîma gülümsedi:

"Cabil, yumurtalarla yemek yaparım. Çuvallar azalıyor, bu bizi kurtarır."


İlk Üç Hafta: Tavuklar

Üç ay geçti. Tavuklar bu süre boyunca her gün birer yumurta verdi.

Cabil, heyecanla Aklîma’ya koştu:

"Aklîma, bak! Yumurtalar çatlıyor. Beş tavuğumuz beş olacak!"

Aklîma gülümsedi:

"Cabil, yumurtalarla yemek yaparız. Çuvallar azalıyor, ama bu bizi kurtarır."

günde ilk kuluçka çıktı, iki civciv doğdu; biri öldü, diğeri hayatta kaldı. Tavuk sayısı dörde yükseldi. Buğday filizlendi, pirinç yeşerdi, mısır yavaşça büyüdü.
Üçüncü Ay: Bitkiler ve Hamilelik

Üç ay geçtiğinde, buğday filizlenmeye başladı, 3,5 aylık döngüsünün ortasındaydı. Pirinç, sulak toprakta yeşermiş, 120 günün yarısına gelmişti. Mısır ise daha yavaş büyüyordu, 150 günün üçte biri tamamlanmıştı.

Aklîma, bir sabah Cabil’e döndü:

"Cabil, kendimi tuhaf hissediyorum. Midem bulanıyor, yorgunum. Sanırım… hamileyim."

Cabil şaşkınlıkla sordu:

"Aklîma, emin misin? Ne zaman?"

Aklîma hesapladı:

"Yolculuktan iki hafta sonra başladı. Dokuz ay sürer, bebeğimiz sekiz ay sonra doğar."

Cabil, Aklîma’ya sarıldı:

"Aklîma, bir çocuğumuz olacak! Abel’in gölgesi üzerimde, ama bu… Yeni bir umut."

Aklîma cevap verdi:

"Cabil, koyunlar, tavuklar, bitkiler… Hepsi büyüyor. Bebeğimiz de bizimle büyüyecek."


Beşinci Ay: Çiftlik

Beşinci ayda, koyunlardan biri yavruladı, bir kuzu doğdu, koyunlar üçe çıktı. Pirinç 10 kilogram, buğday 8 kilogram hasat verdi. Mısır bir ay sonra hazır olacaktı. Aklîma, dördüncü ayındaydı; karnı belirginleşmişti.

Cabil dedi:

"Aklîma, bak! İki koyunumuz üç oldu. Sütümüz artacak. Yumurtalarla idare ediyoruz. Bebeğimiz için güçlüyüz."

Aklîma, hamileliğinin dördüncü ayındaydı. Karnı hafifçe belirginleşmişti. Dedi ki:

"Cabil, sütle yemek yaparım. Bebeğimiz için güçlü olmalıyım. Bitkiler ve hayvanlar büyüyor. Bebeğimiz de bizimle büyüyecek."

Pirinç yetişmiş, ilk hasadı vermişti, 10 kilogram. Buğday da tamamlanmış, 8 kilogram ürün vermişti. Mısır ise bir ay sonra hazır olacaktı. Çuvallar bitmek üzereyken, bu hasat hayatlarını kurtardı.


Hayatta Kalma ve Duygular

Cabil, her gün koyunlardan süt sağıyor, tavuklardan yumurta topluyordu. Aklîma, pirinç ve buğdayla yemekler yapıyor, mısırı bekliyordu. Nod Üssü’nün soğuk koridorları, onların elleriyle ısınmıştı.

Bir gece, Cabil uykusuzca Aklîma’ya döndü:

"Aklîma, Abel’i rüyamda gördüm. Bana bakıyordu… Suçluluk beni bırakmıyor."

Aklîma elini Cabil’in yüzüne koydu:

"Cabil, Abel gitti, ama biz buradayız. Bebeğimiz olacak. Onu affet, kendini affet."

Cabil gözlerini kapattı:

"Aklîma, seninle ve çocuğumuzla… Belki bir gün huzur bulurum."

Altıncı Ay: Çiftlik ve Gelecek

Altıncı ayda, tavuklar iki yumurta daha bırakmıştı, biri çatladı, diğeri kuluçkadaydı. Koyunlar süt veriyordu; mısır hasadı 12 kilogram ürünle tamamlanmıştı. Aklîma’nın karnı büyümüş, hamileliği yarısını geçmişti.

Cabil, tarlaya baktı:

"Aklîma, buğdayı tekrar ekebiliriz. Pirinç için suyu artırırım. Çiftliğimiz büyüyor."

Aklîma cevap verdi:

"Cabil, bebeğimiz doğduğunda ona süt ve ekmek vereceğiz. Nod, evimiz oldu."

Cabil ve Aklîma, Nod Üssü’nde hayatta kalma mücadelesini kazanmıştı. Tavuklar çoğalıyor, koyunlar yavruluyor, bitkiler yetişiyordu. Aklîma’nın hamileliği, yeni bir neslin habercisiydi. Abel’in gölgesi hâlâ üzerlerindeydi, ama aşkları ve emekleri, Nod’u bir yuvaya dönüştürmüştü. Tavukların yumurtaları, koyunların sütü ve bitkilerin hasadıyla hayata tutundu. Aklîma’nın hamileliği, yeni bir neslin habercisiydi. Ancak robotların genetik uyarıları, henüz görünmeyen bir gölgeydi. Ana üste ise Seth’in liderliği, koloniyi yeniden şekillendiriyordu.


Bölüm 29: Genesis’te Umut, Nod’da Gölgeler

Nod Üssü: Dokuzuncu Ay


Aklîma’nın hamileliği dokuzuncu aya ulaştı. Bir gece sancılar başladı. Cabil panikledi:

"Aklîma, ne yapacağım? Robot yok, revir yok!"

Aklîma, nefes nefese cevap verdi:

"Cabil, sakin ol. Su ısıt, kumaş getir. Doğuracağım."

Cabil su tankından su ısıttı, biyopolimer kumaşlar hazırladı. Saatler sonra Aklîma bir erkek bebek doğurdu, Hanok. Cabil bebeği kucağına aldı:

"Aklîma, oğlumuz var! Sağlıklı görünüyor."

Aklîma, yorgun bir gülümsemeyle dedi:

"Cabil, Hanok… Ama gözleri bana bakmıyor."

Cabil inceledi:

"Aklîma, belki yeni doğduğu içindir. Büyüyünce görürüz."

Ancak Hanok’un gözleri bulanık ve hareketsizdi, kör doğmuştu. Robotların uyarısı akıllarına geldi: “Aynı batın evliliği, sakat doğum riskini %30 artırır.” Cabil sessizce mırıldandı:

"Abel’in laneti mi bu?"

Aklîma cevap verdi:

"Cabil, bilmiyorum. Ama Hanok bizim oğlumuz. Ona bakacağız."


Genesis Ana Üs: Evlilikler

Aynı dönemde, Genesis’te üs toparlanıyordu. Abel’in ölümünden bir yıl geçmişti. Seth (16) ile Azura (17) ve Abdülmugis (16) ile Lebûda (16) evlendirildi. Robotlar, genetik protokolü uyguluyordu, çapraz evliliklerle neslin sağlığı korunacaktı.

Düğün, üssün merkezinde yapıldı. Thaniya törene katıldı:

"Seth-Azura, Abdülmugis-Lebûda, genetik havuz stabil. Bir yıl içinde torunlar doğarsa, koloni güçlenecek."

Düğünden sonra aile, uzay giysileri içinde Abel’in mezarını ziyaret etti. Kırmızı kayalıklardaki mezarlıkta, uzay giysileriyle toplandılar. Seth dua etti:

"Allah’ım, Abel’i rahmetine al. Bizi koru."

Azura, mezara bakarak ağladı:

"Abel, ikizimdin. Seni özlüyorum, ama Seth’le yeni bir başlangıç yapıyorum."

Adem, Havva’ya döndü:

"Havva, torunlarımız olacak. Abel’in acısı hafifler mi?"

Havva cevap verdi:

"Adem, Seth ve Azura umudumuz. Abel’in ruhu bizi izliyor."

Nod’da Hanok’un körlüğü, Cabil ve Aklîma’yı sarsmıştı. Çiftlik büyüse de, genetik lanet peşlerindeydi. Genesis’te ise evlilikler, koloniye umut vaat ediyordu. Bir yıl sonra torunlar doğacaktı, kardeş evliliği olmadan, babalarının kardeş çocuklarıyla evleneceklerdi. Cabil’in soyu ise karanlık bir yazgıya ilerliyordu.

DEVAM EDECEK...

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
13s. ötegezegende ilk şehir-11: sürgün Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 13s. ötegezegende ilk şehir-11: sürgün yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
13S. Ötegezegende İlk Şehir-11: Sürgün yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL