2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
389
Okunma
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, güneş ihtişamıyla Toroslar’ın üzerinden doğmaya hazırlanırken, Akdeniz’in serin meltemi Mersin sokaklarına usulca yayılır. Kuş seslerinin cümbüşü, kentin üzerine umut serper. Mersin uyanır… Ama sıradan bir sabaha değil; çocukların gözlerinde parlayan bir bayram sabahına: 23 Nisan’a…
Mersin’de Nisan ayı başka bir anlam taşır. Henüz baharın kokusu tam yerleşmemişken, çocukların yüreklerinde çoktan çiçekler açar. 23 Nisan yalnızca bir bayram değil; geçmişin izlerini bugüne taşıyan bir coşkunun adıdır.
Yıl 1980... Mersin’in kalbi olan Cumhuriyet Meydanı, Akdeniz’in maviliğine birkaç adım uzaklıkta. 100-200 metrelik mesafede Atatürk Parkı, Atatürk’ün evi ve sahil birbirine yaslanmış gibi durur. Bu kısa ama anlam yüklü yürüyüş, bir çocuğun gözünde bir ömre bedeldir.
Cumhuriyet Meydanı’ndan yürümeye başlarsınız; solunuzda Atatürk Parkı’nın yeşilliği, biraz ileride Atatürk’ün o zarif evi, birkaç adım sonra Akdeniz’in tuzlu kokusu yüzünüze dokunur. Sanki Atatürk’ün mavi gözleri kadar derin ve huzur dolu… Her dalga, onun bakışları gibi anlamlı; enginlik ve umut taşır içinde.
İşte o günlerde biz çocuklar için bu mesafeler sadece yürünecek yollar değil; adımlarımıza anlam katan izlerdi. Her biri bir değer, her biri birer öğretmendi bize.
Benim ilkokulum Sabiha Çiftçi İlkokulu’ydu. Okulun bahçesinde siyah önlüklerimizle sıraya dizilirdik. Kiminin yakasında annesinin işlediği bembeyaz dantel yaka, kiminin ayağında lastik ayakkabılar… Kimimizde bayramlık diye alınmış deri pabuçlar olurdu. Şehrin her okulundan öğrenciler, ellerinde okul isimlerinin yazılı olduğu pankartlarla Cumhuriyet Meydanı’na yürürdü. O pankartı taşımak, bir çocuğun taşıyabileceği en büyük gururdu.
Törene haftalar öncesinden hazırlanırdık. Şiirler ezberlenir, halk oyunları çalışılır, bando sesleri sınıflardan taşardı. O hazırlıklar, yalnızca bir bayram için değil; Cumhuriyet’in geleceği olduğumuzu hatırlatmak içindi.
Sınıf öğretmenimiz… Uzun boylu, saçları belinde, zarif ve bilge bir kadındı. O sadece öğretmen değil; bir yol göstericiydi. Bizleri Atatürk’ün izinde yürütür, ellerimizden tutarak hayatı da öğretirdi. Tören boyunca başımızda o olurdu; bizler gururla arkasından yürürdük.
Cumhuriyet Meydanı’nda, o büyük kalabalığın ortasında sadece "biz" ve "o an" vardı. Ruhumuza işleyen coşku, sadece bir bayram değil; Cumhuriyet’in, özgürlüğün, bağımsızlığın çocuk kalbimize yazılmış şekliydi.
Ve zaman aktı… Çocukken ayağımıza giydiğimiz lastik ayakkabılar, yerini dans eden kostümlü çocuklara bıraktı. Cumhuriyet Meydanı artık sadece bir tören alanı değil; her 23 Nisan’da binlerce insanın toplandığı bir festival meydanı. Kortej yürüyüşleri, uçurtma şenlikleri, sokak konserleri, renkli sahne gösterileri… 23 Nisan artık Mersin’de bir şehri sarıp sarmalayan bir bayram oldu.
Ama ne kadar büyürse büyüsün o coşku, ne kadar değişirse değişsin zaman… O ilk sabahın meltemi, o Akdeniz’in mavisi ve Atatürk’ün gözlerinden doğan o umut… Hâlâ aynı saflıkla esiyor Mersin’in üstünde.
23 Nisan, bir takvim günü değil artık… Bir çocuğun gülüşüyle maviye yazılmış bir sonsuzluk...
Sabahın ilk ışıklarıyla doğan güneş,
Çocukların gözlerindeki coşkuyu yaşatır.
Atatürk’ün izinde, umutla yürüyen,
23 Nisan’da yürekler bir olur,destanlar yazarız.
Remziye ÇELİK
5.0
100% (2)