1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
181
Okunma
Kopan Bağlar ve Unutulan Hafızalar
Tarih boyunca insan toplulukları, kimliklerini ve medeniyetlerini, kuşaktan kuşağa aktardıkları değerler, hafızalar ve deneyimlerle inşa etmiştir. Aileler, toplumlar ve milletler arasında kurulan köprüler; geçmişten alınan derslerle geleceği inşa etmenin temel aracıdır. Ancak bugün, özellikle dijitalleşen dünyada genç nesillerle önceki kuşaklar arasındaki bu köprüler hızla yıkılıyor. Bu sadece doğal bir kuşak çatışması değil; bilinçli ve sistematik yürütülen bir “hafıza sıfırlama” operasyonudur.
Dünyayı kontrol altına almak isteyen küresel güç odakları, yeni nesilleri köksüz ve kimliksiz bırakmak adına büyük bir kültürel ve zihinsel manipülasyon süreci yürütüyor. Bu süreç, hem tarihsel ve kültürel hafızayı unutturma hem de algoritmalar aracılığıyla bireylerin arzularını, ihtiyaçlarını ve tepkilerini kendi belirledikleri dar bir çerçeveye hapsetme üzerine kurulu. Sonuçta, insanı insan yapan duygular, hissiyatlar ve bilişsel süreçler sistematik biçimde aşındırılıyor ve yerini, tek boyutlu bir tüketim varlığına bırakıyor.
Burada; genç nesillerin hafızası nasıl sıfırlanıyor, algoritmalar eliyle nasıl biçimlendiriliyor ve insanın “insan gibi yaşama” arzusu nasıl yok ediliyor; bilimsel veriler, sosyolojik analizler ve duygusal derinlikli bir bakışla ele alacağım...
Kuşaklar Arası Kopuş-Doğal Bir Süreçten Daha Fazlası
Elbette her dönemin gençliği, kendinden önceki kuşakla çeşitli gerilimler yaşamış, yeniyi ve farklıyı denemek istemiştir. Ancak bu defa yaşanan kopuşun boyutu ve yöntemi tarihsel örneklerden çok daha derindir. Bugün Z kuşağı ve sonrasında gelen Alfa kuşağı, sadece farklı müzikler veya modalarla değil; bizzat hayat algıları, dünyaya bakışları ve değer sistemleriyle eski kuşaklardan kopartılıyor.
Bu kopuş, postmodernizmin “bütün anlamların göreceli” olduğu iddiasıyla başlatıldı. Ardından dijitalleşme süreci, çocukluk çağından itibaren bireyi ekranlara bağımlı hale getirerek, ortak geçmiş, kolektif hafıza ve geleneksel bağları görünmez kıldı. Sosyal medya, anlık hazlar ve algoritmalar eliyle bireyin referans noktalarını ailesinden, toplumundan ve kültüründen alıp, global dijital ikonlara ve eğilimlere bağladı.
Bugün genç nesiller; dedesinin hangi savaşlardan geçtiğini, ninelerinin hangi acılarla yaşadığını değil, bir YouTuber’ın hangi marka ayakkabıyı giydiğini veya TikTok fenomeninin hangi müziği kullandığını daha iyi biliyor.
Dijital Algoritmalar ve Kimliksizleştirme Operasyonu
Bu noktada işin kritik aktörü algoritmalar… Yapay zekâ ve veri madenciliği teknikleriyle, bireylerin her hareketi, beğenisi, araması ve ekran süresi analiz edilerek ona neyi tüketmesi, neyi arzulaması, hangi konuda öfkelenmesi ya da sevinmesi gerektiği anbean belirleniyor.
Netflix hangi diziyi önerecek, Instagram hangi haberi gizleyecek, Twitter hangi gündemi öne çıkaracak; bu süreçlerin hepsi yapay zekâ kontrollü algoritmalarla yönetiliyor. Bunun sonucunda kişi, kendi iradesiyle değil; algoritmaların sunduğu dar seçenekler arasında seçim yaptığını zannediyor.
Bu dijital sistem aynı zamanda toplumsal belleği de törpülüyor. Zira algoritmalar, bireyin geçmişe dair bilgi ve ilgisini zayıflatarak onu anlık ve yüzeysel gündemlere yönlendiriyor. Algoritmik manipülasyon, insanı sadece bir tüketici değil; aynı zamanda hafızasız ve yönlendirilebilir bir nesneye dönüştürüyor.
Hafıza Sıfırlama ve Kültürel Soykırım
Her toplum, değerlerini aktardığı hafızayla yaşar. Hafızasını kaybeden bir toplum; yönünü, kimliğini ve idealini de kaybeder. Bugün genç nesillerin büyük çoğunluğu tarihini, edebiyatını, musikisini, örf ve adetlerini bilmiyor. Şehir meydanları AVM’lere, sokak sohbetleri ekran başındaki sessiz tıklanmalara; çocuk oyunları sanal dünyaya hapsolmuş durumda.
Bu durum, sadece bir medeniyet kaybı değil, aynı zamanda kültürel bir soykırımdır. Zira bir toplumun geçmişini bilen, köklerini hatırlayan nesli yoksa; o toplumun geleceği de başkalarının eline geçer. İşte küresel egemenler tam da bunu hedefliyor: Kökünden, kültüründen, ailesinden, geçmişinden kopmuş; algoritmalarla yönlendirilen köksüz ve soysuz nesneler…
Vahşi Kapitalizmin Yeni Formu-Duygusuz, Hissiz, Sadece Tüketen İnsan
Bu kopuş ve algoritmik manipülasyonun nihai hedefi; insanı “tüketici bir nesneye” dönüştürmek. Artık insanlar, neyi isteyip neyi istememeleri gerektiğini bile kendi iradesiyle belirlemiyor. Hangi kıyafeti giyecekleri, hangi tatilde nereye gidecekleri, hangi müzikle eğlenecekleri, algoritmalar tarafından belirleniyor.
Daha kötüsü ise bu süreç, insanın hissiyatlarını ve bilişsel süreçlerini de törpülüyor. Bir yanda açlıktan ölen çocuklar, bir yanda lüks otellerde şatafatlı sofralar… İnsan bu çelişkiye bile alışıyor. Sosyal medyada bir dram videosunu izleyip ardından dans videosuna geçerken hiçbir duygusal derinlik hissedilmiyor.
Bu, insanın en temel yetilerini kaybettiği; empati, vicdan, merhamet, sabır, edep gibi kavramların yitirildiği bir toplumsal mutasyon.
İnsanlığın Son Virajı ve Umut İhtimali
Bugün insanlık, belki de tarihinin en kritik virajında… Ya bu hafıza sıfırlama ve algoritma esaretine teslim olacak ya da kendi değerleri ve geçmiş hafızasıyla yüzleşip ayağa kalkacak.
Unutulmamalı ki insanı insan yapan; geçmişiyle kurduğu bağ, geleceğe dair taşıdığı umuttur. Hafızasını kaybetmiş, kökünden kopmuş bir toplum; sadece algoritmaların yönlendirdiği bir kalabalığa dönüşür.
Ancak hâlâ umut var. Çünkü hiçbir algoritma insanın kalbindeki fıtrî iyiliği, vicdani titreşimi ve yaratılıştan getirdiği merhamet kodunu tam anlamıyla kontrol edemez.
Yeniden Hafıza İnşası ve Toplumsal Uyanış
Bu yozlaşma ve köksüzleşme sürecine karşı yapılması gereken; hafızayı, tarihi, kültürü ve ortak değerleri yeniden ihya etmektir. Çocuklara dedelerinin destanlarını, ninelerinin hikâyelerini anlatmak; sokak oyunlarını, mahalle kültürünü, ortak sofraları ve gerçek sohbetleri yeniden canlandırmak gerekir.
Aksi halde; algoritmaların dayattığı anlık hazlar, bireysel çıkarlar ve vicdansız kalabalıklar, insanı tamamen robotlaşmış bir varlığa dönüştürecek. Ve insanlığın son virajı, insan gibi yaşama arzusunu yitirmiş bir nesille sona erecek.
Erol Kekeç / 16.04.2025 / Sancaktepe / İstanbul