0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
122
Okunma
CEYLAN SOKAĞININ UŞAKLARI 9
YOKLUKLA İMTİHAN
Geçim derdi ne demekti sahi?
Başımızı sokacak iki odalı bir evimiz, barakadan bir mutfağımız vardı ya!
Yatacak tahta divanlarımız, incecik sünger yataklarımız, üzerimize örtecek çaput yorganlarımız vardı ya!
Havuşa serdiğimiz ince şal üstüne çaput minderleri atıp oturuyorduk ya!
Havuştaki kuyudan su çekip ekinlikteki çiçekleri sulayabiliyorduk ya!
İçme suyumuz mu?
Kurdağa kastelinden her sabah ve her akşam mahallenin bütün uşakları toplanıp bidonlarla üç beş sefer su doldurup taşıyorduk evimize!
Tabi ki arada kastelin önündeki geniş yalaklardan atlar su içmeye gelir, biz onları beklerdik.
Şükür suyumuzu da evimize taşıyor, yemeğimiz, çayımız bunlarla yapılıyordu ya!
Daha nasıl geçim derdi olabilirdi ki?
Bilmezdik! Bilemezdik!
Anamız ne pişirirse yer, ne isterse yapardık.
Çocukların görevi annelerinin isteklerini yerine getirmekti.
O zaman mutlu ve huzurlu olurduk.
Havuşa (avlu)serdiğimiz şalın üstüne sofra bezini açar üstüne çirtikli sahenlerde anamın pişirdiği ya miceddereyi( kara mercimekli bulgur aşı) ve hâes( marul) turşusunu koyar yerdik. Ya da kölük aşı ( kırmızı mercimekle bulgur ile yapılan aş) ve yine turşu koyar yerdik.
Bir başka gün ise ince bulgur soğan ve zeytinyağı ile pişirilmiş simit aşı!
Bunların yokluğun yemeği olduğunu bilmezdik.
Gündüz komşular gelirse ya mercimekli köfte veya karmakatma dediğimiz kısır yapılırdı.
Babam hasta diye annem ona özel yemek pişirirdi bize göstermeden içeriye ona özel götürür yedirirdi,
Babam birdenbire çok zayıflamış çökmüştü.
Hiç dönüp bakmazdık babam ne yer ne içer diye!
Hastaydı ya!
O herşeyin en güzelini yemeliydi.
Keşke yaşasaydı bin yıl daha! En güzel şeylerle beslenseydi !
Keşke biz hep kuru soğan kırıp yeseydik kuru ekmekle ama boynumuz bükük kalmasaydı!
Kimse ne bileğimizi bükebilir, ne de boynumuzu eğdirebilirdi.
Biz uşaklar herşeye rağmen çok mutluyduk. Ekmeğimizin içine cızlağı( kuyruk yağı eritmesi) koyup yediğimiz zaman kuzu kızartması yemiş kadar olurduk.
Bazen salça sürülmüş ekmeği yerdik yeterdi bize!
Geçim derdinin ne menem bir şey olduğunu işte ta o yıllarda küçücük bir çocuk iken öğrendik .
Babamızı o genç yaşında kaybedip, ortada kalakaldığımızda öğrendik.
Zeytin çubukları ile yanan soba ateşinin çok çabuk geçmesi sonucu üşüdüğümüzde öğrendik.
Üzerimizdeki şiltenin yün yorgan olmadığı için bizi ısıtmadığını hissettiğimizde öğrendik.
İyi beslenemediğimiz için bağışıklık sistemimizin düşmesi sonucu hastalıklara çok çabuk yakalanıp ilaçsız atlatmak zorunda kaldığımızda öğrendik.
Başımızı sokacak o iki göz ev satılmasın diye ırgatlık yaptığımız günlerde öğrendik.
“El bizi iyi görsün kimseye möhteç olduğumuzu bilmesinler amman ha amman yavrum açığımızı vermeyin kimseye!” diye anam bizi tembihlediğinde öğrendik.
Beslenmeyi unuttuk. Sadece karın doyurduk o yıllarda.
Yoklukla imtihan olduk beş on yıl!
Ama hiçbir akraba kapısına varıp da “halimiz bu! “Demedik.
Hırsla çalıştık onların bağında bahçesinde çiftliğinde!
Bu hayat bize, tırnağınız varsa başımızı kaşıyabileceğimizi öğretti.
Kendimize yetmeyi öğrendik.
Olanla yetinmeyi öğrendik.
Hiç bir zaman bende de en iyisi olsun! Ben de hava atayım demedik.
Bunca yıllık öğretmen olmama rağmen mütevazı yaşadım. Bu hep geçmiş yılların bende bıraktığı etkiyle oldu.
Kimseye ne imrendik, ne öykündük!
Kendi yağımızda kavrulduk her zaman.
Bizlerde eksik olan , belki yokluk yoksulluktu ancak yüreğimizdeki sevgiye merhamete dünya malı güç yetiremezdi.
Bizler güçlü bir ananın güçlü çocukları olduk her zaman.
Onurlu, gururlu ama kendi halinde mütevazı!
Herkesin bu dünyada nasibine farklı şeyler düşer.
Bizim nasibimize de böyle bir mücadele edilecek kader düştü.
Ama şu var ki, mücadele sonunda elde edilenler kadar güzel hiç bir şey tanımadım bu dünyada.
Helalinden, alın teriyle!
Muhteşem ötesi inanın bana!
Yaşadığım bu ömürde her şey anamın ak sütü gibi helal bana!
Çünkü emek verdim!
Çünkü mücadele ettim!
Öğrencilerime de mücadelenin azmin gücünü anlatıp aşıladım.
Aşılamaya da devam ediyorum.
Bu hayata tutunmamı sağlayan başta sevgili anacığıma , dönem dönem bizi yüreklendiren Meryem neneme, köylerinde beş ay kadar bir süre öğretmenlik yapmam için beni destekleyen ve koruyan Maya halama , ardından” iki kuzu ikiyüz kuzu getirir sana! Sat okut bu kızı !” diyerek bana üniversite yolunu açtıran Şükran Eyikoçak öğretmenime minnetim, sevgim, saygım asla bitmeyecektir.
Bu hayat, mücadele edebilen insanlara gülümsüyor. Unutmayın!
Hayatta ne olursa olsun, neyle karşılaşırsanız karşılaşın pes etmek yok! Mücadeleye devam!
17.04.2025
Tülay Sarıcabağlı Şimşek