1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
387
Okunma

Gecenin tam ortası. Herkes uyuyor, her şey susmuş…
Ama içimde bir ses var ki, ne susuyor ne yoruluyor.
Kime yazıldığını bilmediğim bu mektubu,
belki de en çok kendime yazıyorum.
Seninle hiç konuşamadığım o son geceden sonra,
bir yanım hep suskun kaldı.
Söylemek istediklerim,
biriktirdiklerim,
göğsümde koca bir taş gibi.
Belki bu yüzden nefes alamıyorum artık.
Hani “geçer” diyorlardı ya…
Hiç geçmedi.
Geçmedi anne.
Zaman her şeyi siler diyenlere inandım,
Ama zaman yalnızca hatıraları solduruyor,
acıyı değil.
Bir kere bile sesinle saramadım yaralarımı.
Bir kere bile gözlerinin içinde kaybolamadım doyasıya.
Şimdi içimde öyle çok “keşke” var ki,
kelimeler yetişemiyor.
Şu anda bir yerlerde olsaydın,
hiçbir şey söylemeden sadece göz göze gelseydik yeterdi.
Çünkü bazı sözler,
ancak sessizlikte duyulur.
Bu mektup asla postaya verilmeyecek.
Kimse okumayacak.
Ama ben biliyorum;
sen çoktan okudun.
Bugün seni düşünmeden geçen bir günüm olmadı.
Her köşe başı seni anımsatıyor,
her sessizlik senin yokluğunla doluyor.
Bir başıma oturduğum şu eski koltukta
zamanı geri almak gibi bir isteğim var.
Ama zaman geri gelmiyor.
Ve sen de…
Duyuyor musun beni?
Belki bir rüzgâr fısıltısında,
belki bir kedinin gözlerinde,
belki de geceleyin çalan o eski şarkıda…
Ben hâlâ seni arıyorum.
Sanki bir şey eksik.
Sanki bir şey hep yarım.
Ben yarım kalmış cümlelerin yükünü taşıyorum.
Seninle hiç kurulamamış hayatların yasını.
Bir gün,
bir sabah belki,
sana söyleyemediğim her şeyi
bir çiçeğin toprağa sarılması gibi bırakacağım.
Usulca,
ve gözyaşsız…
Bu satırların bir sahibi yok artık,
ama bir adresi var:
Yarım kalmış bir yüreğin içi.
Bu, sana yazdığım son mektup.
Belki de hiç gönderilmeyecek bir yangın kâğıdı bu.
Elimde tuttuğum kalem değil artık,
sönmeyen bir iç sızısı.
Yazdım.
Defalarca.
Her cümlenin sonuna seni koydum.
Her cümleden sonra susmayı öğrendim.
Ama artık,
bu kelimeleri taşıyamıyor kalbim.
Seninle dolu bu kâğıt,
artık boşluğa ait.
Yaktım seni…
Ama bil, bu yangın bende başladı.
Sadece dumanı sana ulaşsın istedim,
belki hissedersin diye.
Küllerini rüzgâra bıraktım.
Ne zaman bir esinti okşasa tenini,
bil ki ben geçtim içinden.
Sessiz, sözcüksüz,
ama hâlâ yürek dolusu.
Bu, son mektubum.
Okunmayacak.
Ama yazıldı.
Bir veda değil belki,
bir kabul:
Sen artık sadece içimde yaşayansın.
Bazen kelimeler boğazımıza düğümlenir.
Söyleyemediklerimiz, içimizde büyür;
Bir sitem olur, bir özlem,
Bir “keşke” olur, bir “neden sustum?”
Ama en çok da… bir mektup olur.
Şimdi kalemi zorlandığım satirlar, söylenememiş her cümlenin,
gönderilememiş her mektubun,
sadece kalpte yankılanmış her fısıltının
bir yankısıdır.
Kimi zaman bir kadının annesine,
kimi zaman bir çocuğun babasına,
kimi zaman da bir insanın kendine yazdığıdır bu satırlar.
Ama hep bir sessizliğin içinden yükselir.
Şimdi gözlerini kapat.
Bir ses var…
Yüreğinden sana seslene
Bu, derin bir iç monolog… bir kadının, belki bir evladın… belki sadece sessizliğin mektubu:
Sessizlikte Kalan Mektup;
Birşairmungan – Sessizlikte Kalan Mektuplar
Hiç yazılmamış bir mektubun başındayım.
Ne hitap var, ne adres…
Sadece içimden taşan kelimeler var,
Ve senin hiç duymadığın bir “özledim”…
Bilmem, hangi gün sustum ilk?
Belki senin “yok sayışın”la,
Belki de benim “kabullenişimle”…
Ama o gün, içimde bir şey sessizce kırıldı.
Ve ben, tam da o kırığın üstüne susmayı öğrendim.
Bir cümle bekledim senden,
“Üzgünüm” desen yeterdi.
Bir göz teması…
Belki bir sarılma…
Ama sen gözlerime bile bakmadın.
Oysa ben, gözlerinde evimi arıyordum.
Sana söyleyemedim…
Ne içimdeki boşluğu,
Ne geceleri sessizce ağlayışımı…
Çünkü seni suçlamak değil, seni anlamak istedim.
Ama sustukça büyüdü içimdeki düğüm.
Ve ben… senin duymadığın bir vedaya imza attım içimden.
Şimdi buradayım.
Ne senden bir haber var,
Ne de içimdeki sızıdan bir eksilme…
Bu mektubu sana asla yollamayacağım.
Çünkü sen duymayı değil,
Suskunluğumda kaybolmayı seçtin.
Ama ben yazmak zorundaydım.
Çünkü kelimeler kalbime kilit vuruyordu artık.
Ve ben… o kilidi, sessizce açmak istedim.
Bu, sana değil…
Sana söyleyemediğim her şeye yazıldı.
Ve artık…
Biraz da kendime.
– Kendime Yazdığım”
Uzun zaman oldu kendime hiç seslenmeyeli.
Hep birilerini bekledim…
Bir ses, bir adım, bir geri dönüş.
Oysa en çok kendime dönmem gerekiyormuş,
Şimdi anlıyorum…
Kaç kere sustun kendine, hatırlıyor musun?
İçinden gelen sesi bastırdığın o anları?
“Boş ver” dedin… “Hak etmedi”…
Ama sen de hak etmedin bu kadar unutulmayı.
Bir başkasına değil,
En çok kendine açıklaman gereken duygular var.
Yaralarını sararken,
Neden hâlâ onun merhametine muhtaçsın sanıyorsun?
Kendine iyi davranmayı unuttun.
Yüzleşmelerden kaçtın.
Ama artık saklanacak yer yok.
Aynadaki gözler senin…
Ve gözlerinin içinde hâlâ bir çocuk ağlıyor.
Belki sevilmek istedin,
Belki görülmek…
Ama en çok anlaşılmak…
Ve sen, kendini anlamaya bu kadar uzak kalınca,
Başkalarının anlayışına aç kaldın.
Bugün kendine bir söz ver:
Artık başkalarının “gel” demesini bekleme.
Sen kendine yürü.
Yüreğinin içine el uzat,
Korkmadan, utanmadan.
Çünkü iyileşmek, başkalarının dokunuşunda değil
Kendi kabuklarını sevmenle başlar.
Bugün kendine ilk kez,
Gerçek bir “hoş geldin” yazıyorum.
– Yüzleşemediğim Her Şeye”
Bu mektup sana değil,
Ne bir sevgiliye,
Ne bir dosta,
Ne de giden bir geçmişe…
Bu, yüzleşemediğim her ana, her duyguma yazılmış bir itiraf.
Ne zaman sustuysam,
İçimde bir şey kırıldı sessizce.
Ve ben o kırıkları süpüremedim hiçbir zaman.
Kırılmamış gibi yaptım,
Kırılmışken bile gülümsemeyi öğrendim.
Bazen çok güçlü göründüm,
Ama geceleri yastığa başımı koyduğumda,
Kendimle konuşacak gücüm kalmıyordu.
Çünkü ne zaman içime dönsem,
Orada “ertelemiş” bir benle karşılaşıyordum.
Yüzleşmekten korktum.
Acı yeniden canlanacak sandım.
Halbuki acı hiç gitmemişti ki,
Ben sadece üstünü örttüm kelimelerle, suskunluklarla…
Affetmediklerim arasında ben de vardım.
Kendimi yargıladığım,
Kendime iyi davranmadığım ne çok gün oldu.
Bir yabancı gibi baktım bazen kendime,
Ve kaçtım… en çok da kendi gözlerimden.
Ama bu gece,
İçimde kalan tüm soruları önüme koyuyorum.
Kaçmadan, savunmadan…
Sadece bakıyorum.
Ve ilk defa “evet” diyebiliyorum:
Evet, kırıldım. Evet, eksildim.
Ama buradayım.
Yüzleşmek, acıyı yok etmez belki,
Ama seni özgür bırakır.
Bugün, kendime açtığım kapının eşiğinden geçiyorum…
Ve ilk defa kendimi alnımdan öpüyorum.
04:40 14.04.25
Birşairmungan