5
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
371
Okunma
Ey haklının hakkını hak bilenler...
Bu satırlar, bir çağın içinden yükselen sitemle yazılıyor.
Bir millete unutturulanı, ona hatırlatmak için yazılıyor.
Bir yanda âleme ışık saçan âlimlerin idâm edilmesi,
diğer yanda yiğitlerin sûikastla canlarına kıyılması.
Bununla da yetinmeyip, âlimlere kara çalındı,
yiğitler ise nisyân ile ma’lul hâfızalarda yer alamadan
kelîmenin tam anlamıyla adıyla ve sanıyla gömüldü!
Heyhât ki ne heyhât!!!
Ve biz tam ortasında, ne tarafa dönsek eksilmiş gibi hissediyoruz.
Mandacı gürûhta, hakîkat artık gölgede kalıyor.
O gölgede, dînî hassâsiyetler, millî vicdân ve kültürel hâfıza boğulmuş vaziyette.
Elimizde kalan şey; göstermelik bir arınma,
içi boşaltılmış bir inanç ve pazarlık masasına yatırılmış bir haysiyet.
İşte bu şiir, bütün bu yozlaşmaya karşı atılmış bir çığlıktır.
Bizim şiirimiz eğlendirmez.
Tesellî etmez.
Süslemez.
Uyandırır.
Kiminin elinde mızrak,
kiminin ekranında filtre,
bizim elimizde mısra var.
Çünkü biz,
kelîmeyle kıyâma duranlarız.
Söz, yalnızca iletmez.
Diriltir.
Lâikliği pazara sürenlere,
târihi unutturanlara,
değeri indirim koduna çevirenlere karşı
biz hâlâ diyoruz ki:
“Farz oldu bundan gayrı hakîkatli bir nâzım.”
Kültürel yozlaşmanın, sefâletin artık insanlarına.
Batı’ya körü körüne hayran olan kalemşor ve taşeronlarına.
- - -
Bu bir şiir değildir.
Bir karârdır.
İmzâya gerek yok.
Okuyan her kalp zaten atar.
Biz hakîkat nâzımlarıyız.
Kelîmeyle kıyâma duran, dizeyle direnen,
mazlûmun yasını, yiğidin izini unutmayanlarız.
1. Biz, susmayanlarız.
Görmezden gelinenin sesiyiz.
Mihrâpta reklam panosu açıldığında,
mahyalarda ecnebî sloganlar parıldadığında,
târihin kutsalı çürütülmüş vitrinlere asıldığında,
biz, orada direnen sözüz.
Çünkü biz biliyoruz:
Bir milletin dili susarsa, kalbi unutur.
Ve unutulan kalp, her kazığı kutsal beller.
2. Kültürel mandacılığı reddediyoruz.
Minârede “God Save the Queen”,
ekranda sahte huşû,
sosyal medyada algoritma kıblesi...
Bu, medeniyet değil; metabolik bir çöküştür.
Mahya sâdece bir süs değildir - bir kimliktir.
Şiir sâdece edebiyat değil - bir direnmedir.
Kutsal sâdece inanç değil - bir vakârdır.
İthâl edilen fikirlerle
ithâl edilen yiyecek arasında fark yoktur artık.
Her ikisi de doyurmaz;
sâdece bağımlı kılar.
3. Mirâsımıza gözcüyüz.
Türedi zındıkların, haçlı şatırların,
kevâşe natırların, faytoncu katırların,
medeniyeti delik deşik edenlerin,
ulemânın "mandacı" diye yaftalandığı bu çağda
biz, bir hatırlama hareketiyiz.
Unutturulan ne varsa,
bizim hâfızamızda hâlâ diri.
Çünkü biz unutmadık:
Yiğitlerimiz artık toprağın altında değil,
Zât-ı Zu’l Cemâl’in katında rızıklanmaktalar.
4. Nâzım bizim kalemizdir.
Biz bu çağda silahı şiir,
siperliği hakîkat olanlarız.
Dizeyle uyarmak, mısrayla uyandırmak,
görev değil; farzdır.
Çünkü hakîkat,
susturuldukça şiirleşir.
5. Adanmış kelîmelerle geleceği kuracağız.
Bu bir şiir değil,
bir antlaşma.
Mısraların, modern putları devirdiği,
dilin tekrar dirildiği bir çağ için yazıldı.
"Farz oldu bundan gayrı hakîkatli bir nâzım."
- - -
BİR MİLLET, SÖZÜ UNUTURSA YÖNÜNÜ DE UNUTUR.
Mahya sâdece süs değil, kimliktir.
Secde sâdece hareket değil, vakârdır.
Nâzım sâdece şiir değil, kıyâmdır.
BİZ KİMİZ?
Hakîkat Nâzımlarıyız.
Unutturulana karşı yazan,
Kutsalı pazar malı yapanlara karşı direnen,
Hira dağı’nın evlâdıyız, ahfâdıyız.
BİZ NEYİ REDDEDİYORUZ?
Câmide "Welcome" yazan mahyaları.
Ramazan’ı reklam kampanyasına çevirenleri.
Yiğidin kimliğini dahi unutturup figüranı alkışlayanları.
Her kutsalı pazarlanabilir bir “tema” sayan zihniyeti.
BİZ NEYİ SAVUNUYORUZ?
Dînin vakârını.
Kelâmın direncini.
Değere sâhip çıkan nesilleri.
Gücün sözünü değil, sözün gücünü.
Kelîmeyi susturma.
Kutsalı unutma.
Sen de nâzım ol.
Çünkü kalem kıyâmdır.
Bugünden sonra susmayacak olan her kelîme,
hakîkat nâzımının silahıdır.
Ve işte bu yüzden:
Sizi gidi canhıraş faytoncu katırları!
Ne hakkı tanıdınız, kezâ ne hakîkati,
Yiğit katledilse de, hakkını vermek lâzım.
Dînime yüklediniz topyekun kabâhati,
Farz oldu bundan gayrı, hakîkatli bir nâzım.
Biz yolumuzu biliriz.
Biz sözümüz ve gür özümüzle yürürüz.
Biz Nâzım ve lâzım olanlarız!
Ve’s-Selâm…