0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
180
Okunma

Söz söylemek, her zaman bir eleştiri ile başlar; fakat eleştirinin sınırları zamanla kaybolur, ve biz farkında olmadan bu eleştirinin içine hapsoluruz. Her şeyin bir çözümü vardır, ama bilmeliyiz ki, çözüm sadece dışarıdaki yanlışları görmekle değil, öncelikle içimizdeki doğruları sorgulamakla mümkündür. Öz eleştiriden yoksun bir toplum, değişime asla ulaşamaz.
Peki, bu sorgulama kime yönelik yapılmalı? Yöneticiye, amire, siyasete? Ya da onlara yakın olanlara? Birçokları için bu sorular basit gibi görünebilir. Ancak biz, geleneklerimizden, sosyal yapılarımızdan bu kişilerden asla kurtulamayız. İşte, bu kaçınılmaz ilişkiler ağını kabul edip, sosyal hayatımıza adapte etmek, aslında adaletin en büyük sınavıdır.
Ben, otuz üç yılını adadığım emniyet teşkilatından emekli biriyim. İlk başladığım günlerdeki umutlar, ne yazık ki hala aynı karanlıkta ve değişmeyen sorunlarla yüzleşmeye devam ediyor. Yıllardır süren baskılar, tehditler ve çözümsüzlükler arasında bir şey netleşti: Kişinin iradesini kullanma becerisi, hayatta kalmanın en önemli aracıdır. Eğer buna sahip değilseniz, istediğiniz sonuca ulaşmak sadece bir hayal olur.
Liyakat… Kendi içinde bir kavram olarak çok değerli olsa da, ona sahip olmayanların egoları, koltuk sevdaları ve baskılara boyun eğmeleri, sistemin çürüyen yönlerini gözler önüne seriyor. Birçok meslektaşım, kendi kendine zarar verirken, direnecek gücü bulamıyor; kimisi bilinçli, kimisi ise bilinçsizce kendini yok ediyor. Birçok kez, bu meslektaşlarımın sırtından satılmışlıkları izledim. Birileri rahatlık peşindeyken, diğerlerinin varoluş mücadelesi göz ardı ediliyor.
Ve ne yazık ki, bu sistemde en acı olan şey, intiharın en kolay çıkış yolu olarak görülmesidir. Kafasına sıkan bir polis daha… Ve sonra? Sorular havada kalır. Sebepleri bellidir ama yine de alınan önlemler yetersizdir. Susmak, bu sorumluluktan kaçmak değildir. Susmak, ihanettir.
Kendi içinde adalet arayan biri, başkalarına ne kadar adalet gösterebilir? Bu sorunun cevabını her birimiz kendimize sormalıyız. Herkese koşulsuz güven duymamalıyız, ama önce kendimize ve bilgiye güvenmeliyiz. Yoksa hüsran kaçınılmazdır.
Her intihar, bir kayıptır. Ancak kayıpların önüne geçmek, vicdanımızda başlar. Sorulması gereken çok soru var ama cevaplar hep kaybolur.
Adalet, ne zaman kendimize adalet bir adalet sunabiliriz, Cevap, içimizde… Ve asıl adalet, susarak beklenilmez susmamak la başlar.
*
Mehmet Demir
5425