0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
142
Okunma
Seven insan sevgisini hissettirmelidir. Hissettirmeyen sevginin hiç bir anlamı yok. Hiç bir önemi yok. Hiç bir değeri yok. Ne kadar seversen sev, bu sevgini karşı tarafa hissetirmezsen, sadece sevgi hamalı olursun.
İnsan sever, deli gibi sever, kalbince, yüreğince sever. Kucak dolusu sever. Dünya kadar ölesiye sever. Aşık maşukunu görmeden, edemez, yaşayamaz. Aşık maşukunun hep yanında olmak ister. Aşık maşukunun aşkını bedeninin her zerresinde hisseder. Ama bir türlü duyduğu bu sevgisini sevdiğine anlatamaz, ifade edemez. Çekinir, utanır diyemez. Aşk onu yaksa da, küle dönüşturse de, hasta edip yataklara düşürse de bir türlü cesaret bulup söyleyemez.
Tek taraflı sever.
Tek taraflı yanar.
Tek taraflı küle döner.
Ama aşk iddiasında bulunan aşık, aşkını maşukuna hissetirebilmelidir. Diliyle söyleme cesareti yoksa, hal diliyle ifade edebilmelidir. Aksi takdirde duyduğu sevginin hiç bir anlamı, hiç bir manası olmaz. Kendi çalar kendi oynar hesabı.
Bakın duvarlarda beni seviyor olabilir. Hatta ölecek kadar, yanacak kadar beni seviyor olabilir. Ama benim bu sevgiden haberim yoksa, bana bu sevgiyi hissetirememişse bu sevginin hiç bir anlamı olmaz, kıymeti olmaz.
Seven insan sevgisini hissettirebilmelidir. Söylemelidir. Diliyle olmasa da, hal diliyle ifade edebilmelidir.
Şems ne güzel söylemiş: "Bana sevdiğini söyleme, hissettir." Diye.
Aslında en güzel ve en etkileyici anlatım hal diliyle hissettirebilmektir. Bu tavır temizdir, samimidir, içtendir. Gerçektir. Yalanı olmaz, riyası olmaz, sahtesi olmaz. İçinden geldiği gibi ifade edebilmek en tesirli yoldur.
Çok sevdiğim bir hikaye var.
Gül ile suyun aşkı.
Hüzünlü bir hikâye.
Günlerden bir gün gül ile su karşılaşır. Ve arkadaş olurlar. İlk önceleri arkadaş olarak devam eder bu ilişki. Tabi ki zaman olmalı, aradan zaman geçmeli birbirlerini tanımaları için. Gel zaman git zaman gül bu arkadaşlıktan çok memnun olur. Çok mutlu olur. İçi içine sığmaz olur. Bu arkadaşlığı çok önemser ve değer verir. İçinden suya karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Onu içten içe sevmeye, aşık olmaya başlar. Kalbi suyun aşkıyla dolup taşar. Suya deli aşık olur. Aklı fikri onda olur. Gece onu düşünür gündüz onu düşünür. Hayatında İlk defa aşık olmuş gül. İlk defa sevmiş, İlk defa birine bu kadar tutulmuş. Gül çok mutludur artık. Rengi değişmiş, havası değişmiş, daha da güzelleşmişti. Allığı daha al, daha al benili, yaprakları daha gür ve yeşildi. Her gün burcu burcu açmaya ve etrafa mis kokular saçmaya başladı. Aşk böyle bir şey işte. Aşkın sihirli bir gücü vardır. Bunu ancak aşık olanlar bilir. Aşık olanlar anlar. Aşk insanın kalbini titretir. Yüreğini titretir. Deli divane yapar. Mestane yapar. Gül işte tam bu halde idi.
Ama bir türlü suya aşkını söyleyecek cesareti bulamaz. Aradan hayli bir zaman daha geçer. Gül artık dolmuştu. İçinde biriken aşkını, sevgisini söylemezse düşüp ölecek gibi olmuştu.
Nihayet cesaretini toplar ve suya şöyle der: " Sevgili su seni sevdiğim için böyle değiştim, böyle yaprak açtım, böyle güzel kokular saçmaya başladım. Sırf seni sevdim diye."
Gül aşkını suya söyledi ve biraz rahatladı.
Aşık, maşukuna aşkını ifade ederken de, yüreği tir tir titreyerek söylerken de haz duyar, mutlu olur. İşte gül böyle mutlu bir haldeyidi.
Ve bir zaman sonra su da güle karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Güle aşık olduğunu sanır.
Aradan günler, aylar geçer. gülü sevdiğini zanneden su, eskisi gibi güle ilgi göstermez. İlgilenmez. Suyun bu davranışı, gülü çok düşündürür. Çok üzer. Gül incinmiştir artık, kırılmıştır. Öyle ya seven insan, sevdiğinin her haliyle ilgilenmeli, hal dilinden onu sevdiğini anlamalı. Ses tonundan onun üzgün olup olmadığını anlamalı. Gel ki su, gülün halini anlamak bile istemiyordu. Gül üzgün bir şekilde: " Biliyor musun ben seni çok seviyorum." Der.
Suda:" Ben de seni çok seviyorum." Der duygusuzca.
Gül yavaş yavaş zayıflamaya, rengini kaybetmeye başladı. Eskisi gibi güzel kokular saçmıyordu. Suyun soğuk tavrı devam ederken, gül kendini toparlar ve bir daha sorar:"Biliyor musun seni hala çok seviyorum." Der sicim sicim gözyaşı dökerek.
Su da ona döner ve yine bildik umursamaz tavırla: "Üfff söyledim ya ben de seni seviyorum." Der. Gül yine beklediği ilgiyi ve sevgiyi bulamaz. Boynunu büker ve susar.
Gün gelir gül hastalanır yataklara düşer. Artık yerinden kalkamaz olur. Rengi yavaş yavaş solmaya, yüzü ise sararmaya başladı.
Su ise yatağının başında bekler Gül’ün.
Neden hastalandığını, niçin bu hale geldiğini anlamaya çalışır.
Gülün hastalığı git gide ağırlaşır. Yemeden içmeden kesilir. Son nefesini verir gibi olur. Gülün ölümü yakındır artık.
Son bir kez suya dönerek:"Biliyor musun ben seni gerçekten çok seviyorum. Ve senin bilmediğin kadar da çok sevdim." Der.
Su bu duruma çok hüzünlenir. Ve gül için doktor çağırır. Doktor gülü muayene eder. Su merak içinde doktora sorar:"Gülün hastalığı nedir doktor?"
Doktor ise hastanın durumu ümitsiz artık. Yapacak bir şey yok." Der.
Su bu sözleri duyunca yıkılır derin bir ah çeker. Sonra doktora dönüp:"Gülün ölümüne sebep olan hastalık nedir doktor?" Diye sordu. Doktor şöyle bir suya bakar ve der ki:"Gülün bir hastalığı yok dostum. Onunla hiç ilgilenmemişsin. Gül susuz kalmış. Bunun için hastalanıp öldü " dedi.
Su kahrolur. Üzülür. Pişmanlık duyar.
Ve anlar ki, sevgiliye sadece"seni seviyorum" demek yetmiyormuş.
Aşık maşukun her şeyiyle ilgilenmeli. Acısını, yarasını, derdini hissedebilmeli.
Seven sevdiğine sevdiğini hissetirmelidir.
Abdurrahman Tümer