4
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
410
Okunma
Rüzgârın bile kırk kere düşünerek estiği o avluların içindeydi her şey…
Bir sabah, güneş daha yüzünü göstermeden, bembeyaz duvağın ardında sessizce başlayan yolculuk…
Gelin atına bindirilen, neye gittiğini bile bilmeden arkasına bile bakamayan kızlar…
Kapının eşiğinden çıkarken kulağına fısıldanan tek cümle:
“Gelirken gelinlikle, dönerken kefenle.”
Bir ahşap kapının gıcırtısında saklıydı kaderleri.
Öyle bir eşikti ki o kapı, bir tarafta baba evi, öbür tarafta adını bile bilmediği bir adamın ailesi.
Kapılar… Bir daha geri dönüşü olmayan, sadece gidenin omzuna yük yüklenen kapılar…
Evden bir kız eksildiğinde, sanki bir adak yerine getirilmiş gibi susulurdu.
Anne ağlamazdı, baba derin bir “oh” çekerdi, ablalar gözlerini kaçırırdı.
Çünkü bilirdi herkes: Sıra bir sonrakinde…
Zihniyet, kanla yazılmış bir miras gibi devredilirdi kız kardeşlere.
Gelin olmak, adını unutturmak demekti.
Konuşmak yasaktı. Gülmek ayıptı.
Yüreği sıkışsa, içini dökecek kimse yoktu.
Sabır taşı çatlar, kayalar delinir, ama kadının sessizliği delinmezdi.
Ve sonra o kapının ardındaki asıl hayat başlardı.
Yeni gelin, herkesin eline baktığı bir gölgeydi artık.
Kocası vururdu, kayınbabası bağırırdı döver söverdi..
Kayınvalide sözüydü yasalar.
Kayınbaba sus deyince yutkunurdu gelin.
Elti, görümce, gelen giden derken,
O evde kimse gelinin gönlünü sormazdı.
Sorulması gerekmezdi çünkü…
Kaderini kabul etmek, nefes almak kadar doğal sayılırdı.
Ağlasa, sesini sadece yastıklar duyardı.
Bütün şehir uyurken, avuçlarını göğe açıp,
İçinden geçen tek dua şuydu:
“Allah’ım, kızım olmasın…”
Yeri olmadı sofrada, kaşığını daldırdığı çorbanın kenarından içti hep.
Bir lokma ekmeğe uzandığında bile gözüne bakan oldu.
Kapı önü sürgülü olursa ahırda buldu kendini,
Çeyiz sandığı yatağı, samanlık duvarı yoldaşı oldu.
Ve bazen, bazen bu çileye dayanamayan sürmeli gelinler…
Bir sabah, sesi çıkmayan bir hıçkırıkla,
Kendi elleriyle susturdu kendini.
Kimse sormadı neden gitti,
Kimse anlamadı içindeki kapanmaz yarayı.
Bir sır gibi, gözyaşlarıyla örtüldü üzerleri.
Ve arkalarında bir tek cümle kaldı:
“Zavallı… Kaldıramadı.”
Ama tarih kendini tekrar etmeye yemin etmiş gibiydi.
Aynı ateş, başka bir ocağa sıçrardı.
Ablanın kaderini küçük kız kardeş yaşardı.
Ta ki evde kız çocukları tükenene kadar…
Ve işte şimdi, 70 yıl sonra…
Kapılar hâlâ kapı.
Sistem hâlâ sistem.
Kadınlar hâlâ sabır taşı…
Ama artık sabır taşı çatlıyor.
Artık eski evlerin gelinleri, yeni neslin anneleri oldu.
Ve onlar kendi kızlarına diyor ki:
“Kimse senin adına karar veremez.
Kimse seni, kim olduğunu bilmediğin bir hayatın içine hapsolmuş bırakmaz.
Gelin olmak esaret değildir.
Kendi kaderinin iplerini eline al, kızım.
El kapıları değil, kendi kapını aç.”
Bu defa, tarih kendini tekrarlamayacak.
Peri Feride ÖZBİLGE
26. 03. 2025