0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
247
Okunma

ASYA.
“ Selvi Boylum Al Yazmalım” ama ne müthiş bir filmdi, yıllar sonra bile izlediğimiz zaman üzerimizden etkisini atamayacağımız bir film..
Herkes gibi Sabire hanım da o filmi izlemiş etkisinde kaldı. Aynı zamanda kendisi gebeydi, o kadar çok etkilendi ki “Karnımdaki çocuk kız olursa adını Asya, erkek olursa İlyas koyacağım dedi. İki ay sonra bir kız çocuk dünya getirdi ve kızına Asya ismini verdi. Evin son çocuğu olan Asya pek sevildi nazlandırıldı. Bir ablası birde ağabeyi vardı ablası evin işlerini çekip çevirdiği için ilk okul dan sonra bir üst okula gönderilmedi. Ağabeyine gelince oda hayvanları otlatacak bakacak diye onunda ilk okuldan sonra okul hayatına son verildi. Bu açıdan bakıldığında Asya şanslı idi son çocuktu, onun Orta okul, lise hatta yüksek okul , okumasını istiyorlardı. Öğretmen , Doktor olması için yolunu açmışlardı. Hatta köyde lise olmadığı için tek okusun diye şehire taşınmışlardı. Asya çalışkandı hedefi yüksekti iki lafından biri “Hakim olacağım” demekti. Gününü ders çalışarak ve sınavlara hazırlanarak geçirirdi. Ancak bu durum, birden değişti. Teneffüste okulun bahçesinde dolaşırken oldukça yakışıklı pek birde havalı bir delikanlının kendisini gözetlediğini fark etti. Asya’nın fark ettiğini anlayan delikanlı hemen konuştu “Günlerim buruda seni izlemek le geçiyor nihayet beni fark edebildin” dedi . Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Asya duyduğu bu cümleden itibaren, okula eğitim amacıyla değil, sadece onu görmek için gelmeye başladı. Daha önce büyük bir dikkatle dinlediği dersler, artık bir kulağından girip diğer kulağından çıkıyordu. Gözü gönlü sadece Bedrettin denen delikanlıdaydı onun dışındaki her şey bir bir önemini kaybetti. Her gün, onu bir kez daha görebilme umuduyla sabahları okula adım atıyor, günler geçtikçe, ilgisi daha da artıyordu ve derslerini iyice ihmal etmeye başlamıştı.
Teneffüs zillerinin çalmasıyla birlikte kendini hemen okulun bahçesine atıp delikanlıyla buluştukları an, onlara tüm dünyadan soyutlanmış cennet gibiydi.
Zamanla utangaç bakışmalar ve çekingen gülümsemeler eşliğinde, birbirlerine duydukları aşkı itiraf ettiler. Bu itiraf, onların ilişkisini daha da güçlendirdi ve aşklarını perçinledi.
Sonunda, Asya ve Bedrettin aşkları her şeyin üzerine çıktı. Dersler, sınavlar ve gelecek planları önemini yitirdi; çünkü onlar için en önemli tek şey birlikte geçirdikleri zamanlardı.
Asya, çocuk sayılan yaşına rağmen aşkın en derin ve karmaşık hallerini yaşamaya başladı Bedrettin ile tanıştıkları günden bu yana, kalbini ona kenetlemişti, bu durum onu hiç istemediği hatta sevmediği davranışlara itti. Sürekli ailesine yalan söylemek durumunda kaldı. Bu ilişki onu profesyonel yalancıya dönüştürmüştü. Aileden gizli buluşmalar, gençlik ateşi, akıl ve mantığın önüne geçmişti.
Ataların "İki cahil var iken üçüncü şeytan olur" sözü, ikilinin ilişkisi için adeta bir kehanet gibi gerçekleşti. Masum sandıkları aşkları, yalan ve mahremle dolu bir hal aldı. Asya, bu durumun getirdiği suçluluk duygularıyla boğuşmaya başladı. Kendini bir çıkmazın içinde hissetti. Asya ne zaman evlilikten bahsetse, Bedrettin maddi imkansızlıkları ve ailesinin tepkisini gerekçe göstererek bu konuyu sürekli erteledi.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamayan Asya, bir gün hamile olduğunu öğrendi, dünyası başına yıkıldı Bedrettin’e koştu, çaresizlik ve umut karışımı bir yalvarışla, "Artık gerçekten evlenmeliyiz, lütfen beni ailemden iste," dedi. Bedrettin, bu durum karşısında da çözümsüz kalmış, "Babamla konuşacağım," diyerek bir kez daha durumu erteledi. Ancak, ertesi gün geldiğinde, Bedrettin ortadan kaybolmuştu. Bir sonraki günde yoktu , Bedrettin günlerdir hiç ortada yoktu. Asya çaresizlik içinde her şeyi annesine anlatmaya karar verdi. Ağlayarak halini anlattı. Ancak annesinin tepkisi beklediğinden çok daha sert oldu. "Ben seni okula gönderiyorum, sen erkek peşinde mi koşuyorsun? Bir de utanmadan karnında çocukla karşıma çıkıyorsun!" diyerek Asya’nın yüzüne tükürdü. Bu tartışma üzerine Asya’nın babası da duruma müdahil oldu , Hâkim hanım, hani Hâkim oluyordun ya , sen oku diye yerimden, yurdumdan, köyümden oldum bize edeceğin bu muydu? diyerek kızına sert bir tokat attı , kolundan tutup evden dışarı attı kimden peydahladıysan git onun kapısına otur "Beni evlat katili yapma diyerek kapıyı çarparak kapattı.
Asya, hayatın kendisine attığı bu sert tokattan sonra yüreğini simsiyah bir kin kapladı O kin Asya’yı ayakta tuttu sevgiye değil nefrete sırtını dayadı Yıkılmak yerine, kendisine ve bebeğine bir gelecek kurmak için yeniden ayağa kalkmaya karar verdi. Önünde zorlu bir yol olsa da, anne olmanın vereceği güç ve sorumlulukla, hayatının en zorlu dönemecinde bile cesaretini ve umudunu asla yitirmemeye kararlıydı. Ve asla annesi gibi bir anne olmayacaktı...
Bedrettin olmadan bu yolda tek başına yürümeye hazırdı. Asya en güçlü olduğu zamanın, her şeyini kaybettiğini düşündüğü anda anladı.
Büyük şehrin gürültüsü içinde, tertemiz hayalleri ile yaşadığı sıcak yuva olarak bildiği evleri artık onun için sadece soğuk bir anıydı.
Asya okul arkadaşı Ayşe’nin evine sığınarak geçirdiği üç günlük süreç, kısa bir soluklanma fırsatı sundu ancak kalıcı bir çözüm değildi. O günlerde, kendine kafede part-time bir iş bularak, günlük ihtiyaçlarını karşıladı. Okulun kapanmasına iki ay kalmışken, Asya için zaman daralıyor ve her geçen gün yeni bir kalacak yer bulma ihtiyacı ağır basmıştı.
Asya’nın çalıştığı kafede, kimseye güvenmemenin ve asla zayıf yanını vermemenin dersini alacaktı. İşi ve durumu hakkında patronuyla açık bir şekilde konuştuğunda, beklenmedik bir teklif aldı: kafenin arka odasında kalmak. Bu teklif, aslında Asya için yaşam mücadelesinde nadir bulunan bir umut ışığıydı. Patronunun bu jesti, onun yüzünde uzun zamandır kaybolan bir tebessüm yarattı. Ancak bu iyimserlik uzun sürmedi; ikinci gece yaşanan tatsız olay her şeyi alt üst etti. Patronun çirkin teklifi ve ardından red edilen gururunu, tamir etmek için, işten kovulma gerçekliği, Asya’nın dünyasında yanan ışığı söndürdü.
Sokaklar, bir kez daha Asya’nın yalnızca dostu olarak kaldı. O gece, Asya için sadece fiziksel bir soğuktan daha fazlasını ifade ediyordu; insanlardan üşümüş aynı zamanda içinde büyüttüğü umutların kırılmasının soğukluğuydu. İnsanlara ve hayata dair kin ve nefretle doldu. Tüm geceyi okulun kuytu bir köşesinde geçirdikten sonra, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yaşadıklarını anlatabileceği rehber öğretmenine gitti. Öğretmeni, çocuğunu aldırması, kendisininde sosyal hizmetler çatısı altında olması gerektiğini anlattı. Asya asla kabul etmedi öğretmeni “Okuldan atılırsın bu durumda okulda tutamayız” dedi Asya “ Eğer idareye bilgi verirseniz, okuldan beni attırırsanız kendimi intihar ederim, sebebimde siz olursunuz. İki ay ne olur bu durumu saklayın istikbalime mani olmayın diye yalvardı. Rehber öğretmeni kabul etti Asya’yı bir yetiştirme yurduna yerleştirdi. Asya yurda gitmeden önce bir kez daha baba ocağının kapısına geldi. lakin kapıyı çalmaya eli varmadı. Giderken döndü geriye bir kez daha baktı annesi pencerede idi, Asya’yı görüyordu ama bakışlarında hiç merhamet ve acı yoktu. Asya da kaşlarını çattı bakışlarını keskinleştirdi, arkasını döndü bir daha hiç gelmemek üzere gitti.
Bu yeni başlangıçla birlikte, hayatının en karanlık dönemlerinden birinde umudu yeniden yakaladı. Yüzündeki tebessüm, sadece bir yaşam alanı bulmanın ötesinde, hayata karşı yeni bir tutumun simgesi haline geldi.
Asya ailesine karşı başarılı olmak ve bir gün Hâkim olarak onların karşısına çıkmak tek hayaliydi. Bu gücü kendinde buluyordu, artık yatacak yeri karnını doyuracak ekmeği vardı. Kendine sıkı bir çalışma planı hazırladı. Arkadaşlarıyla görüşmeyi eylenmeyi, dolaşmayı tamamen bıraktı. Teneffüslerde bile test çözüyor aldığı her nefesi değerlendiriyordu. Hamile olduğunu yurttaki görevlilerden saklamıştı. Asya’nın karnının büyümesi göze batmaya başlayınca Asya karnını sıkı bir bezle sararak hamileliğini gizlemek içinde ayrı bir mücadele veriyordu.
Üniversite sınavları kapıya dayandığında, Asya altı aylık hamile haliyle büyük bir cesaretle sınav salonunun yolunu tuttu. Sınav sonuçları açıklandığında, dört yüz otuz puan aldı hayal ettiği hukuk fakültesine girmeye hak kazandı. Fakat bu başarı, beraberinde bir çok sıkıntıyıda getirdi. Hem hamile oluşu hem de maddi sıkıntılar, Asya’nın önünde büyük engeller olarak duruyordu. Kendine ve bebeğine nasıl bakacaktı? Düşünceler içinde savrulurken, annesine olan öfkesi daha da artmıştı.
Hamileliği tespit edilen Asya Öğrenci Yurdundan Sığınma Evine yerleştirildi. Asya okulunu erteledi doğumunu yaptı . Bir kızı oldu adını Ayperi koydu. Giriş çıkışların yasak olduğu sığınma evinde kendi ve çocuğu toparlana na kadar kaldı. Daha sonra oradan ayrılarak bir apartmanın kapıcı dairesine taşındı. Aynı aparmanın temizliğini yaparak hayatta kaldı , okula her gün gidip gelemese de bütün sınavlarına girdi. Oldukça sıkıntı günler yaşadı yoklukla yalnızlıkla savaştı. Bu sıkıntılı zamanlarında ona hiç çocuğu olamayan, eşinden kalan yarım emekli maaşıyla, yaşamaya çalışan komşusu Kudret hanım yardımcı oldu. Asya bebeğini bir çok kez ona bırakıp okula gitti.
Kızı 4 yaşına geldiğinde kendi de artık Hakim oldu mesleğinin başına geçti.
Asya mücadelesini tek başına sürdürürken, en değerli varlığı Ayperi’si ile birlikte babasının kapısını çaldı. Yüzleşme anı geldi çattı. Asya, yıllarca biriktirdiği kırgınlık ve hayal kırıklıklarıyla dolu yüreğiyle, ailesine yaşadıklarını, yaşadığı zorlukların ve ulaştığı zaferlerin hesabını sormaya hazırdı.
Kapıyı babası açtığında, Asya’yı karşısında görmesiyle birlikte, evdeki hava aniden değişti. Yılların getirdiği pişmanlık, o anın ağırlığı altında hissedilir oldu. Asya, babasının ve annesinin yaşlanmış, yalnız ve hasta hallerini gördü. Ancak, geçmişin acılarıyla dolu olan yüreği, affetmeye hazır değildi. Asya, ailesine kendisine destek olmadıkları, gerçek bir aile olarak yanında durmadıkları için onları suçladı, Hâkim olduğunu ve yıkılmadığını ilan ederek, onlara hoşça kalın dedi.
Annesi, Asya’nın gidişini engellemeye çalıştı ondan affetmesini diledi. Ancak Asya, geçmişteki acıları, kapıdan dışarı atılışını unutamayacağını, bir anne olarak nasıl bu duruma göz yumabildiğini annesine sordu. “Kızım nerededir, nasıl geçinir, aç mı susuz mu ? hiç mi kendine sormadın anne... Sizleri özelliklede seni hiç affetmeyeceğim”dedi. Oda kapıyı çarptı gitti.
Aradan geçen iki yılın ardından, bir sabah adliye sarayının girişinde annesiyle karşılaştı “ Baban çok hasta bize yardım et sen okumuş sun biz cahildik , cahiliğimizi hoş gör kızım “ diyerek ağlayan annesini görünce yıllardır biriktirdiği o kini tuzla buz oldu. Asya, annesinin gözyaşları karşısında direnç gösteremedi. Kendisi de anne idi ve annelik en zor meslekti. Babasını hastaneye yatırdı, tedavisini yaptırdı. Sonra ailesini yanına aldı.
Asya, kendi ayakları üzerinde durma kararlılığı, ailesiyle yüzleşme cesareti ve sonunda onlara yardım etme sevgisiyle, hayatının en karmaşık dönemlerinden birinde yine zafer kazanmıştı. Kazandığı bu zaferi hiç kimseyle paylaşmadı, Asya Bedrettin’i gerçekten çok sevmişti, bir daha ona olduğu gibi hiç bir kimseye aşık olamadı o sebepten olsa gerek ki hiç evlenmedi. Anne babası ve kızı Ayperi ile yaşlanıp gitti
5.0
100% (1)