Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar, bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak... uzaklardan gelip geçerken, kısacık bir süre yapraklarda yankılanacaklar o kadar. orman bütün sessizliğiyle yine yalnız duracak orada... ı.kant
cakirismail
cakirismail

11.sezon: Duhan 10- Hocaefendinin Son Sohbeti

Yorum

11.sezon: Duhan 10- Hocaefendinin Son Sohbeti

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

239

Okunma

11.sezon: Duhan 10- Hocaefendinin Son Sohbeti

11.sezon: Duhan 10- Hocaefendinin Son Sohbeti

BÖLÜM 24: Hacı Osman’ın Son Sohbeti

Gölgeler ve Hakikat


Köyün meydanında, asırlık çınarın gölgesinde bir halka toplanmıştı. Hacı Osman, cübbeli, sarıklı ve ak sakallı, köyün en bilge insanıydı. Cübbesi, sarığı ve bembeyaz sakalıyla, sanki zamanın derinliklerinden süzülüp gelmiş bir derviş gibiydi. Göğsünde yılların tecrübesi, yüzünde yılların izi, gözlerinde ise sanki perdeleri aralayan bir ışık parlıyordu. Köylüler ona saygı duyardı, çünkü sözleri hem kalbe dokunur hem de aklı uyandırırdı. Onun sohbetlerine oturmak, bir nehirden kana kana su içmek gibiydi.

O gün, güneş batarken, Ahmet, Mehmet ve birkaç arkadaşları, ellerinde çay bardaklarıyla Hacı Osman’ın etrafına oturmuş, merakla sorularını sıralıyordu.

Ahmet, çekingen bir sesle söze başladı: “Hacı Osman Efendi, tasavvuf nedir? Bize anlatır mısın?”

Hacı Osman tebessüm etti, elindeki tesbihi usulca çevirerek, “Tasavvuf, evladım,” dedi,Allah’a giden yolda kalbi temizlemektir. Gördüğün bu dünya bir gölgedir; asıl hakikat, o gölgenin sahibindedir. Nefsinle değil, kalbinle bakmayı öğrenirsen, işte o tasavvuftur. Mevlana der ki, ‘Gözünle değil, gönlünle gör; çünkü göz aldanır, gönül hakikati bulur.’ Yunus Emre de ‘Bir ben var bende, benden içeri’ diyerek o hakikatin içimizde olduğunu söyler. Tasavvuf, o ‘içeri’yi bulmaktır.”

Mehmet, hemen atıldı: “Peki, ledün ilmi nedir? Herkes bunu öğrenebilir mi?”

Hacı Osman’ın gözleri Mehmet’e çevrildi. “Ledün ilmi,” diye başladı, Allah’ın seçilmiş kullarına lütfettiği bir sırdır. Gördüğün her şeyin ardındaki hakikati sezmek demektir. Mesela, şu çınarın gölgesi yere düşer, değil mi? Gölgeyi görürsün ama çınarı fark etmek için başını kaldırman gerekir. Ledün ilmi, gölgelerden hakikate geçmektir. Kur’an’da, Hz. Hızır’ın Musa’ya ‘Sen benim bildiklerime sabredemezsin’ (Kehf, 67) dediğini hatırla. O ilim, Allah katından bir hediyedir. Ama herkes, kalbiyle gayret ederse, onun bir zerresini tadabilir.”

Ahmet, elindeki elmayı havaya kaldırarak sordu: “Gölge dediniz, hakikat dediniz. Mesela şu elma… Bu da bir gölge mi? Hakikati nedir?”

Hacı Osman elmayı aldı, köylülere gösterdi ve “Bakın evlatlarım,” dedi, “Bu elma, gözünüze bir yuvarlak gölge gibi düşer. Kırmızısını görürsünüz, çünkü güneş ışığı titreşir, alimler buna 650 nanometre der, gözünüz onu algılar. Tadını alırsınız, çünkü diliniz moleküllerle dans eder, beyniniz nöronlarla bir nakış işler. Ama daha derine inerseniz, bu elma elektronlardan, kuarklardan, hatta sicimlerden oluşur. Batıdaki alimler der ki, sicimler titreşen iplikçiklerdir. Peki, o titreşim nedir? Kur’an’da buyurulur: ‘Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar Allah’ı tesbih eder; O’nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, fakat siz onların tesbihini anlamazsınız’ (İsra, 44). Sicimlerin titreşimi, çınarın yaprağı, elmanın kırmızısı… Hepsi ‘Ol’ emrinin yansımasıdır. Elma bir gölgedir, hakikati ise o zikirdir.”

Köylüler, şaşkınlıkla birbirine baktı. Mehmet, cesaretini toplayıp sordu: “Peki, cennet ve cehennem? Hakikat orada mı açığa çıkıyor?”

Hacı Osman derin bir nefes aldı, çınarın dallarına bakarak, “Güzel soru,” dedi. “Cennet ve cehennem, sandığınız gibi yalnızca birer mekan olmayabilir, hakikatlerin aynasıdır. Yani içi boştur, onu amellerinle kendin doldurursun. Mesela, faiz yiyenin cehennemde ateşle karşılaşması… Faizin hakikati ateştir, burada gölgesi kazanç gibi durur. Ama tesbih çekersin, ‘Sübhanallah’ dersin; onun hakikati cennette bir ağaç olur. Peygamberimiz buyurur: ‘Kim Sübhanallah derse, cennette onun için bir ağaç dikilir.’ Dünya gölgeler alemidir, ahiret ise o gölgelerin aslını gösterir.”
Ahmet, heyecanla araya girdi: “O zaman sicimlerin zikri de mi Allah’ın hakikati? Peki, biz bu hakikati nasıl görürüz?”


Hacı Osman başını salladı, gözlerinde bir parıltıyla, “Evet, evladım,” dedi. “Sicimlerin titreşimi, Allah’ın ‘Ol’ emrinin evrendeki yankısıdır. Çınarın yaprakları rüzgarda sallanır, kuşlar şen şakır, hepsi bir zikirdir. Hakikati görmek istiyorsanız, kalbinizi uyandırmalısınız. Bu bir saatlik sohbetle bitmez, ama size yolunu anlatayım. Kalp temizliği, zikir, ibadet, teslimiyet, mürşid, tefekkür ve sezgi… Bunlar hakikatin kapılarıdır. Çaylarınızı tazeleyin, birer birer açalım.”

Köylüler, çaylarını yudumlarken, Hacı Osman’ın sesi meydanı doldurdu. İlk bölüm böylece biterken, hakikatin peşindeki bu sohbetin daha uzun bir yolculuk olacağı belliydi.


Hakikati Görme Yolları - Kalp Temizliği ve Zikir

Hacı Osman, çay bardağını eline aldı, bir yudum içti ve “Hakikati görmek için önce kalbinizi temizleyin,” dedi. “Gazali der ki, ‘Kalp bir aynadır; ne kadar kirliyse, hakikati o kadar az yansıtır.’ Kibir, hırs, öfke… Bunlar kalbin pasıdır. Tövbe edin, nefsinizi terbiye edin. Kur’an’da ‘Ancak kalbi selim ile gelenler kurtulur’ (Şuara, 89) buyurulur. Kalbinizi kötülükten arındırmazsanız, hakikatin ışığı size ulaşmaz. Mesela, bir elmaya bakarsın, ‘Bu benim’ dersin; o anda nefsin gölgesi hakikati örter. Ama ‘Bu Allah’ın nimeti’ dersen, kalp temizlenir, hakikat görünür.”

Mehmet, “Nasıl temizleyeceğiz ki?” diye sordu.

Hacı Osman gülümsedi. “Ölüm ruhunu geliştirmek için verilen mühletin bitmesidir. Tövbeyle başla, evladım. Sonra zikirle kalbi uyandır. ‘Sübhanallah’ deyin, ‘Elhamdülillah’ deyin, çünkü her tesbih, cennette bir ağaçtır. Mevlana, ‘Zikir, kalbin anahtarıdır’ der. Zikir, seni gölgelerden kurtarır, hakikate yaklaştırır. Bakın, şu çınarın yaprakları rüzgarda nasıl sallanıyorsa, o da zikrediyor. Siz de zikirle o koroya katılırsınız. Haydi, bir deneyelim.”

Hacı Osman elini göğsüne koydu, gözlerini kapadı ve usulca “Sübhanallah” dedi. Köylüler de ona katıldı. Meydan, bir an sessiz bir zikirle doldu: “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber…” Birkaç dakika sonra Hacı Osman gözlerini açtı. “Hissettiniz mi?” diye sordu. “Kalbiniz titrediyse, hakikatin kapısına dokundunuz demektir.”

Ahmet, “Bu kadar basit mi?” dedi.

“Basit ama devam ister,” diye cevapladı Hacı Osman. “Zikir, kalbi cilalar. Gazali’nin dediği gibi, ‘Dil zikrederse kalp uyanır, kalp uyanırsa hakikat görünür.’ Her gün bir vakit ayırın, gölgeleri unutup Allah’ı anın.”


Teslimiyet ve Mürşid

Hacı Osman, çayından bir yudum daha aldı ve “Hakikati görmenin bir yolu da teslimiyettir,” dedi. “Aklınız her şeyi çözemez. Hz. Musa, Hızır’la karşılaştığında, onun yaptıklarını anlamadı. Neden? Çünkü Hızır, ledün ilmiyle hareket ediyordu; Musa’nın aklı ise gölgelerde kaldı. Teslimiyet, gölgeleri Allah’a bırakmaktır. ‘Ben bilmem, Allah bilir’ dersiniz, kalp huzur bulur.”

Mehmet, “Ama her şeyi bırakmak zor değil mi?” diye sordu.

“Zor, evladım,” dedi Hacı Osman. “Ama tevekkülle kolaylaşır. İbnü’l Arabi der ki, ‘Hakikati arayan, kendini Allah’ın eline teslim eder.’ Teslim olursan, elmanın kırmızısında da, sicimlerin titreşiminde de Allah’ın zikrini görürsün. Bunun için bazen bir mürşid gerekir. Mürşid, sana yol gösteren bir ışıktır. Hz. Hızır, Musa’ya rehberdi. Ama dikkat edin, mürşid ehil olmalı, yoksa gölgeler sizi yanıltır.”

Ahmet, “Mürşidi nasıl bulacağız?” dedi.

Hacı Osman, “Samimiyetle arayın,” diye cevapladı. “Allah, kalbi açık olanı yalnız bırakmaz. Bulamazsanız, Mevlana’yı, Yunus’u okuyun. Onların sözleri de bir mürşiddir.”

Tefekkür ve Sezgi

Hava iyice kararmıştı, ama çınarın altındaki sohbetin sıcaklığı köylüleri bir arada tutuyordu. Hacı Osman, elindeki tesbihi bir an durdurdu ve “Hakikati görmenin bir başka yolu tefekkürdür,” dedi. “Tefekkür, aklınla değil, kalbinle düşünmektir. Bir elmaya bakarsın, ‘Bu nereden geldi?’ dersin. Topraktan, güneşten, Allah’tan… Sicimlere kadar inersin, titreşimi görürsün. İşte tefekkür, gölgelerden hakikate bir köprü kurar. Mevlana, ‘Dinle neyden, kim hikayet etmede’ der. Ney bir gölgedir, ama sesi hakikati anlatır. Her şeye böyle bakın.”

Ahmet, “Nasıl tefekkür edeceğiz?” diye sordu.

Hacı Osman, yerden bir yaprak aldı ve “Şuna bakın,” dedi. “Yeşili, damarları, rüzgarda titreyişi… Bunlar Allah’ın zikridir. ‘Her şey Allah’ı tesbih eder, fakat siz anlamazsınız’ (İsra, 44) ayeti bunu söyler. Günde bir vakit ayırın, bir çiçeğe, bir kuşa bakın ve düşünün: ‘Bunun hakikati nedir?’ Kalbiniz cevap verecek. Sezgi buradan doğar. Ledün ilmi, akılla değil, sezgiyle açılır.”

Mehmet, “Sezgi derken?” diye meraklandı.

“Sezgi, kalbin gözüdür,” diye cevapladı Hacı Osman. “Rüyalarınızı düşünün. İbnü’l Arabi, rüyaların hakikatle buluştuğu bir alem olduğunu söyler. Mesela, rüyanda bir elma yersin, tadını alırsın; uyanınca elma yoktur, ama tat kalır. Bu, gölgenin hakikate dokunduğudur. Tefekkür edersen, uyanıkken de bu sezgiyi kazanırsın. Bir gün elmaya bakıp ‘Bu Allah’ın zikridir’ dersin, işte o an hakikati sezersin.”

Köylüler, sessizce Hacı Osman’ı dinlerken, bir serin rüzgar çınarın dallarını salladı. Sanki yapraklar da zikre katılmıştı.

Hakikati Sorgulayan Zihin ve Tevazu

Hacı Osman, çay bardağını masaya koydu ve “Hakikati görmek istiyorsanız, sorgulayan bir zihinle yaşayın,” dedi. “Ahmet, sen elmayı sorguladın, sicimlere kadar indin. Bu güzel bir başlangıç. Ama sorgu, tevazuyla birleşmezse gölgelerde kaybolursunuz. Gazali, ‘Bilmediğini bilmek, ilmin ilk adımıdır’ der. Hakikati ararken, ‘Ben her şeyi çözdüm’ demeyin. Hz. Hızır’ı hatırlayın; Musa’ya ‘Benim bildiklerim sana gizlidir’ dedi. Tevazu, kalbi hakikate açar.”

Ahmet, “Sorgulamakla tevazu nasıl birleşir?” diye sordu.

Hacı Osman gülümsedi. “Elmayı eline aldığında, ‘Bu kimin eseri?’ diye sor, ama ‘Ben bunu tamamen anladım’ deme. Sicimlerin titreşimini düşün, Allah’ı zikrediyor’ de, ama ‘Ben zikri duydum’ diye böbürlenme. Mevlana, ‘Bilgi bir okyanustur, insan bir damla’ der. Damla, okyanusu sorgular ama kendini onun üstünde görmez.”

Mehmet, “Peki, hakikati ne kadar görebiliriz?” dedi.

“Bu dünyada bir zerresini,” diye cevapladı Hacı Osman. “Ledün ilmi, Hızırlara, velilere tam açılır. Ama siz tefekkürle, zikirle, teslimiyetle bir adım atarsınız. İbnü’l Arabi, ‘Her şey Allah’ın aynasıdır’ der. Elma, çınar, rüya… Hepsi bir işaret. Tevazuyla bakarsan, o işaretleri okursun.”

Hacı Osman ayağa kalktı, köylülere dönerek vaazını verdi:

“Ey evlatlarım, gölgelerle oyalanmayın. Kalbinizi temizleyin, zikirle uyandırın, ibadetle besleyin. Teslim olun, bir mürşid arayın, tefekkürle sezin. Hakikati sorgulayın, ama tevazuyla. ‘Her şey Allah’ı tesbih eder’ ayetini unutmayın. Bir elmaya bakıp zikrini duyarsanız, bir ağaca bakıp ‘Ol’ emrini görürseniz, hakikatin kapısına vardınız demektir. Allah, kalbi açık olanı yalnız bırakmaz.”

Sohbet bir saat sürmüştü. Köylüler dağılırken, Ahmet elindeki elmaya baktı. “Bu bir gölgeyse,” diye mırıldandı, “acaba hakikatiyle karşılaşmak nasıl bir şeydir?” Mehmet gülümsedi: “Belki bir gün, Hacı Osman gibi, biz de duyarız o zikri.”

Son Söz

“Fırat’ın kıyısından yükselen altın, gökyüzünü kararttı; ama insanlık, fitnenin gölgesinde birleşti. Zonguldak’ta gemiler battı, Yenimahalle’de hayatlar söndü—her biri, altının bedelini kanla ödedi. Rusya hırsıyla duhânı saldı, Türkiye inatla korudu; ama gençlerin ışığı, Ay’dan gelen umutla dünyayı kurtardı. Rivayetler gerçek oldu: ‘Her yüz kişiden doksan dokuzu ölür,’ dediler, ve öyle oldu. ‘Duman göğü kaplar,’ dediler, kapladı. Ama bilim, inançla el ele verdi; matlık dağıldı, güneş geri döndü. Altın, Fırat’tan alındı, Merkez Bankası’ndan çıktı ve insanlığın elinde bir ders bıraktı: Hırs, gökyüzünü matlaştırır; ama umut, onu yeniden aydınlatır. Bu hikaye bitti, ama gökyüzüne baktığınızda, duhânın fısıltısını ve altının ağırlığını hatırlayın.”

Not: Bu hikaye kurgudur. En doğrusunu Allah bilir.

11. SEZON BİTTİ...

DEVAM EDECEK 12. SEZON: Jammer Hipotezi - Oort Bulutu Anomalisi

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
11.sezon: duhan 10- hocaefendinin son sohbeti Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz 11.sezon: duhan 10- hocaefendinin son sohbeti yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
11.sezon: Duhan 10- Hocaefendinin Son Sohbeti yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ