4
Yorum
24
Beğeni
0,0
Puan
378
Okunma
Yapıtlardaki "söyleyiş tarzı " olayların değil olguların, ve maruz kalınan çeşitte farklılıklar olduğu halde; içerikte bireye içkin alımlama üzerinden bir "yeniden söyleyiş" e zorunluluk uyandırır
gözlemci, okur ve izlenimci üzerinde cereyan edecek mesele her ne ise onu, zihin düzlemindeki hazırda bulunanlar ile çarpıcı aksiyonlara iletir ve tetiklemesini sağlar
bu da yeni bir etki olmakla kalmayıp, ömrünü uzatmak isteyen ve aslında açığa çıkmak için fırsat kollayan duygu veya düşüncenin ismetini (masumiyet) temsil eder
elbette sanat bir çok nedenle var ve olacaktır
fakat ideolojik bakımdan adlandırılmış belirgin kalıplara ve üsluba bürünmüş dünya görüşleri de bir hali veya bir yüzü ile ruhaniyet içerebilir
farklı disiplinler arasında gidip gelen bir çok eser naif bir" âna " (esin) dokunmadan oluşmayacağı gibi, kendi içinde bir bütünlüğe ve lezzete de onsuz ulaşamaz zannediyorum
izlenimci açısından; sanata dair insan yapıtlarına takla attıran söylemler ve şekil şartlar dünyasında; birbirine değen, değerken değişen ve değiştiren fakat yine de eser’in yularını hükmü altına alan üretim tutumları
bize şunu hatırlatır ise; daha anlamlı bir yere
çıkılabilir:
söylenmemiş söz yoktur evet ama, nasıl ve neye ’göre’ yeniden söylenmeye cüret edilmiştir?
çün ki toplum ve bireyin algı ve etkileşim sahasındaki yetkinliği
yani musa’ dönemi; saklanması gereken birey olgusu aşılmış ve
kadın -erkek bağlamında ruh (isa) bütünlüğüne geçilmiştir
bu bakımdan; "bireyin" kendi varlığını ifa (eylem ) ile ifadesini, verdiği mücadeleyi (yaşam sorumluluğu-sıratı müstakim -yol ve kendine özgü araçları) nasıl yeniden yorumlayabildiği bir döneme (muhammed) varılmıştır da denilebilir
bu bağlamda anlaşılıyor ki
bir yanıyla insana /bireye (muhammed) bırakılan alan; yetkin kişinin (bireyin) kendi benliğini saflaştırabilme etkinliği olarak da tasnif edilebilir bir çağın dışında ve yaşamın içindeyizdir
...her kar tanesinin farklı yanıtlara bürünmesi
gibi; birbirini temsil eden, fakat tekrarlamayan...
sanat;insan eliyle üretilmiş şeylere ve onların dışında kalan (insan yaratımı olmayan) diğer herşeyin herşeye katılıp karıştığı
ontolojik bir düzleme yayılıyor ve neresinden
bakarsak oradan yeni birşey ekliyor bize
alınan etkilerle hep yeniden, yeniden
yorumlama serüveni hatta eklektik bilinç seviyelerinin saltık biçimlenişi değil miydi yaşam
( gariptir ki hegel’in antik yunan heykel sanatını bir çeşit ibadet gibi algılaması, ortaya çıkan eseri (iman) alınıp satılamaz addetmesi çok uç
bulunabilir şimdilerde
ama benim gözümde onu, tam bir mümin
olarak tanımlar )
okurunda (izleyen - dinleyen) ifade bulan her kelimenin yaradanın müstesna yapısının bir göstergesi olarak algılanması ve etkileşim gücü (tezahür) karşısında yeniden yapılanmayı sezinlemek te çok mümkün
o halde şiir neden söylenir de yazılmaz?
yazılır da söylenilemez?
bilgi, eylem, seziş, ifade ve daha bir çok set ve süzgeç aralıklarının
bireyi yoklayan ve zorlayan düzeneği; havada uçuştuğunu varsayabileceğimiz enerjiyi vakumlayan bağdaşıkların tümü ve ondan seçtiklerimizin
harmanlanması halinde o ulaşılası anlatma arzusuna ne denli yaklaşılır?
sorusuna yanıt aramak için denilebilir
sırtını kendine, sonra bir yol göstericiye (irade) daha sonra yaratımın eser miktarına yaslamış
bir ruhaniyet tebessümü, ideolojik yahut marjinal hedeflerle yazılmış
ve yazılacak şiirlerin yanında olageldiği düşünüldüğünde, yazılan ve okunanlar tamamen masumdur
.•
*sürecek gibi notlar