Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Yinsani
Yinsani
VİP ÜYE

Okunmasa Daha İyi...

Yorum

Okunmasa Daha İyi...

( 1 kişi )

0

Yorum

1

Beğeni

5,0

Puan

303

Okunma

Okunmasa Daha İyi...


Ne yazacağımı bilmiyorum, parmaklarım klavyede harflere zihnimin içinden gelen, çocukken bana öğretilen kelimeleri, aynı işte; bu şekilde, yani yan yana yazıyorum. Yani harfleri ardı ardına koyunca anlamlı bir şeyler oluyor. Lakin hangi kelimeye hangi anlamı vereceğimin ötesinde şaştım kaldım bu yaşama, bu dünyaya, geceye ve klavyeye…

İftara gittik davete akşam… İhtiyarlarımız masaya geçti, bizler için de yer sofrası kurulmuştu, ihtiyarların çoğu oruçluydu, bizlerde ise oruçlu olan birkaç kişiydi.. Teraviye iki üç ihtiyarımız gitti, biri hatimle teravi kıldıran camiye yetişmek için erken kalktı, bizler de balkonda lafladık, çay içtik.

Sonra gece oldu, düşünüyorum düşüncesizce. Göç devam ediyordu Doğudan Batıya ülkemizde. Köylerimiz boşalmıştı, yeni komşular gelmiş köylere… Batıdakiler de deniz ve denizlerin ötesine göç etmişti. Deniz berisinde ise çoğunluk şehirlerde yaşıyordu. Kır ve şehir nüfus oranı yıllardır kırdan, taşradan yana eksilmede, şehirlerde yoğunluk gittikçe artmakta. Ve genelde hep tavuk kümesine benzetiyorum şehirleri. Belki de nedeni, çocukluğumda veya gençliğimde tavuk kümesinden tavuk kamyonuna tavukları bir gece boyunca taşıyan çalışanları izlemem veya benim de çalışmamdı. Sanki bizleri de taşıdılar şehirlere, lakin kendi rızamızla, oysa tavuklara hiç sorulmamıştı, tavuk kamyonuna girmek ister misiniz diye… Bizlere de sorulmadı şehre taşınmak ister misiniz diye, sonra bir baktık şehirdeyiz. Teşbihte hata olmasın. Sanki şimdilik biraz bilinçli tavuk gibiyiz dünyada veya coğrafyamızda.

Düşünüyorum düşüncesizce… Hristiyanlar Afrika’nın bazı bölgelerinde yaşayanların eline İncil’i vermişlerdi, sonra o Afrikalılar demişti; ilk geldiklerinde bizim topraklarımız onların ise dinleri vardı, sonra devir geçti, bizim elimizde İncil onların elinde ise bizim topraklarımız vardı. Bizim nesil için ellerimizde ata topraklarımız vardı, elimize klavyeyi verdiler, topraklarımız hala dursa da bakmazsan dağ olur, sel alır, yel alır gider hesabı taşramız. Devir geçince bizim ceplerimizde belki gözlüklerimizde belki kolumuza takılan bir teknolojik alette dünyanın bir çok bilgisi olacak ancak topraklarımız elimizde kalacak mı diye sordum kendime. İslamiler hakkında yorum yapmaktan korkuyorum, çünkü kaldıramıyor eski nesiller.

Düşünüyorum düşüncesizce… Takvimleme ve haritalandırma tüm dünyadaki her şeyi değiştirmişti. Zamanı ölçmeye kalkmıştı insanlık. Şimdilerde Milat denilen bir noktayı Sıfır kabul ediyoruz dünyada, ne kadar doğru bilmesek de öyle varsayıp takvimlememizi öğretildiğimiz şekilde yapıyoruz. Haritalandırma ise bahse konu takvimlemenin üzerinden geçen 1550-1600 yılları arasında yapılmış en son, yani dünyanın haritalandırılmasının kökeni o yıllara dayanıyor. Dünyanın şeklini portakala benzetiyoruz, ancak portakalı düz bir düzeye ölçeklendirerek bile uygun şekilde daha çizemedi dünya insanları. Teknoloji veya matematik veya geometri veya coğrafya bilimi ne kadar geliştiyse günümüze kadar işte, daha dünya topraklarını bir düzleme çizmeyi başaramadı insanlık.. İlginç geliyor bana. Hem takvimleme hem de haritalandırma…


Günümüzden 12 bin yıl evvel bir şeyler olmuş dünyada. Bir şeyler değişmiş, onların demir veya çelik kullanmadığını biliyoruz, yani daha doğrusu bilmiyorum, lakin bir çelik veya demir veya inşaatlarda kullandığımız malzemeler kaç bin yıl direnebilir zamana. Onlar taşları kullanmışlar o yıllarda sanki. Taş işçiliği insanlığın en muazzam mimarisi. Şimdilerde insanlık dünyanın dört bir yanında tüneller, raylar, barajlar yapıp duruyor. En sağlam binaların devletlerin altınlarını sakladıkları kasalar olması gerek, sahi o kasalar veya binalar 12 bin yıl dayanabilir mi, kalabilir mi geleceğe? Bilmiyorum..

Bana veya bengillere çocukluklarında veya gençliklerinde öğretilen çoğu şey, günümüzde insanı, zamanı ve hayatı anlatmaya yetmiyor, hep bir şeyler eksik anlatılarda ve öğretilerde sanki.

Şimdilerde birçok toplum çocuklarına sosyal medyayı yasaklıyor, okullarda genelde. İhtimal internet de bir şekilde kısıtlanacak belli bir yaşın altındaki insanlara yani çocuk ve gençlere hatta belli bir üst yaş sınırı da getirilebilir bir müddet. Belki 14 veya 16 yaş altına 70-75 yaş üstüne. Bu bana sanki bizim dönemimizde okulun bahçesinde top oynamayı yasaklayacaklar hissi veriyor. Neyi amaçlıyorlar toplumlar bu yasaktan? Gelecek nesillerin gerçek hayattan kopmalarını engellemeye mi çalışıyorlar. Evet, internet hem güzel hem de çok tehlikeli bir meydan.

Hem dinleri, hem zamanı, hem haritalandırmayı hem coğrafyayı ve interneti protein (et ) yiyen bitkilere benzetiyorum galiba. Et yiyen çiçekler mesela; sinekleri ve böcekleri kendine çekmek için; renklerini ve kokularını kullanıyor, sinek veya böcek de o çiçeğin yaprağına kondu mu yavaş yavaş yapışıp kalıyor ya da aniden kendini ölümün kucağında buluyor kendini. Et yiyen bitkilerin isimleri; “Aldrovanda, Byblis, Cephalotus, Darlingtonia, Dionaea, Drosera, Drosophyllum, Genlisea, Heliamphora, Nepenthes, Pinguicula, Sarracenia, Triphyophyllum ve Utricularia cinslerini içerir.” Bu 14 ismi 14 sosyolojik kavramla eşitleyebilirim belki. Lakin ne gerek var ki…

Çok bilgi var lakin nasıl kullanacağımızı bilemiyoruz belki de günümüzde. Gelecekte bilgilerimizi kullanabilmek için ihtimal bir cihaz veya yapay zeka satacaklar bize. Belki boynumuza asacağız belki bileklik veya küpe şeklinde işte. Hatta kemer olarak da satabilirler belki. Yavaş yavaş tüm besinlerimiz kapsüllere sığdırılacak bu gidişe, belki günlük su ihtiyacımız bile bir hapın içine konulacak ve onlar bize 24 saat yetecek. Belki gelecek öyle bir hale gelecek ki kimsenin para kazanmak için çalışmasına gerek kalmayacak, eğer insanlık insan bedeninden yeteri kadar enerji toplamayı başarabilirse, insanlar kendi enerjilerinden satarak hayatlarını sürdürecek, hani hep üretim-devlet-din-toplum-tüketim-ticaret vb vs ilişkilerinden bahsedilir ya, doğal üretici konumuna geçirileceğiz belki de..

Bahsetmiştim evvel yazılarımın veya klavyelemelerimin birinde, internetten veya telefondan da koku transferi 5-10 yıla halka inecek, bize ulaşması ihtimal 5-10 yıl arası ve 30 yıla dünya coğrafyalarının çoğuna yayılacak diye.. Et özütünden etler de fabrika üretimine dönecek galiba, Fordis tarzı üretim mi deniliyordu. Işınlanmadan daha haber yok veya ben denk gelmedim.

Her şeyi bir kenara bırak sitedaşım, sağlığın sıhhatin huzurun nasıl.. Umarım iyisindir, hep iyi ol. Dünya ve içindekiler ve dışındakiler bir döngüde yaşayıp gidiyor işte, bizler de içindeyiz.. Marsta yeni bir toplum ve devlet kurulacakmış ve bir zaman sonra da Mars ve Dünya savaşı başlar diyorlar, elbette bizler görmeyiz... Belki 200 yıl belki 500 yıl sonra gerçekleşir, belki de dünya; uzayda meydana gelen büyük bir yıldız patlaması sonucu Güneş Sistemiyle birlikte savrulur, parçalanır, un ufak zerrelere dönüşür.. Yine de bir şey bilemiyoruz bir nefes sonrası için... Belki de artık umurumuzda değil..

Düşünsenize koca bir devletin, milletin veya toplumun tüm kütüphanelerindeki bilgiyi avuç içine sığacak maddelere depolamayı başarmalarına ne kaldı dünyada. Az önce bir belgesel izledim yine; taşa bilgi depolamaktan bahsediyordu. İnsanın dnası 4 temel maddeden oluşuyor galiba, adenin timin stozin guanin.. sayısal bilgi depolarımızı da 0-1-01-10’u kullanarak yapay zekaya kadar geldik. Bu gidiş mecburen çelik veya taştan bedene sahip insanları piyasaya çıkarmayacak mı sizce de?

Sanki bir insan zihni de diğer insan zihni için bir et yiyen çiçek olabilir. Çünkü ben zihin sahiplerinin yazdığı bir çok muhteşem mısra, şiir veya paragrafa uçuyorum.. Lütfen beni yemeyin olur mu?

Hürmetlerimle..
En seveninize emanet olun.
Y.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Okunmasa daha iyi... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Okunmasa daha iyi... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Okunmasa Daha İyi... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL