Adalet, bir kutup yıldızı gibi yerinde durur, geri kalan her şey onun etrafında döner.-- konfiçyüs
bayduygusal
bayduygusal
@bayduygusal

Oyunda Kal Baba

12 Mart 2025 Çarşamba
Yorum

Oyunda Kal Baba

0

Yorum

4

Beğeni

0,0

Puan

108

Okunma

Oyunda Kal Baba

Oyunda Kal Baba

Her çocuğunun bir süper kahramanı vardır.. ve bir çocuk o süper kahramanı kaybettiğinde anlar oyunun bittiğini.

Henüz oniki yaşımdaydım. Rahmetli dedem vefat ettiğinde bir saat aralıksız ağlamıştım. Sonra birşey oldu ve ömrüm boyunca bir daha gözyaşı dökemedim. Zannedersem gözyaşım bitmişti.

İlkokul birinci sınıfta ve yedi yaşımdayım. Annem ve babam bir trafik kazasında vefat edince dedem beni yanına almıştı. Üzerimde mavi bir okul önlüğüyle elimden tutan dedemle beraber girmiştik o köyümüzün tahta kapısından. Ninem bana sarıldığında hiçbir evladına bu kadar sıkı sarılmadığına da eminim.

Okul harici zamanlarda dedemle camide vakit namazları kılmaya gidiyorduk. Kendisi çay içerken bana oralet söylüyor ve ben de onun yanında onunla beraber bir hayat sürüyor, ödevlerimi o cay ocağının bahçesinde bana ayrılan masada yapıyordum. Şimdilerde bile hafızama kazılı dualar, hikayeler hep o günlerden kalma.

Dedemle birlikte bir gün elinde bir süpürgeyle beraber yine camiye gittik.

- Dede n’apıcaz bu süpürgeyi?
- Camiye bağışlayacağız.
- Neden?
- Boş zamanlarımızda camiyi temizleriz. Hiçbirşey olmazsa ben ölünce sen buraları süpürürsün.. ama sen ninene söyleme tamam mı.
- Tamam.

(Ninem biraz tutumlu bir kadındı, bu süpürge için yapılan masrafa kızabilirdi)

Camiyi temizlerken, çevresinde oyunlar oynarken komşu teyzeler bana börek getirir cemaat de bana hep oralet ısmarlardı. Öğrendiğim duaları görünce hepsi sevinirdi. Ben de zamanımı böyle geçiriyordum.

Oralet beni oyunda tutuyordu.

Çoğu zaman ortalama ayda bir cenaze olurdu. Hepsini caminin hemen arkasında bulunan mezarlığa defnederlerdi. Okuma yazmayı tamamen öğrendiğim gün birşey farkedip hemen dedeme koştum.

- Dede onlara söyle annemle babamın yanına kimseyi gömmesinler. Orası benim olsun!

Dedem büyüdüğümü görüyordu. Eğildi ve beni kucakladı.

- Ölüm sana değil bize yakışır oğlum!

Yine caminin bahçesindeyiz.

- Dede ben hafız olacağım!

Cemaatin hoşuna gitmişti. Dedem de gülen bir ifadeyle sordu. "İyi güzel ol tabi ama nerden çıktı bu peki şimdi durup dururken?

- Hoca söyledi. Hafızın iki kişiye şefaatçi olma hakkı varmış. Annemle babacennete götüreceğim.

Herkesin yüz ifadesinin düştüğünü görmüştüm. Hatta bizim Kâzım Dayı hüngür hüngür ağlamıştı.

Böyle zamanlarda yine önüme bir oralet koyarlardı. Oraleti çok sevdiğimi düşünüp beni bazı düşüncelerle yorulmaktan kurtarırlardı. Bir hafız olamadım belki ama bir dini çok güzel öğrenmek suretiyle iliklerime kadar yaşıyordum.

Önce ninem vefat etti. Onu da caminin arkasındaki mezarlığa defnettik. Dedem inançlı bir insan olduğundan her ne kadar çok üzülse de bunu belli etmek istemiyordu. Sonra bir gün "ayağım ağrıyor" diye onunla beraber hastaneye gittik. O istemedi ama ben yine de amcama ve halama haber vermiştim.

Oniki yaşımdayım. İnanılır gibi değil ama bir doktor kimseyi göremeyince kulağıma eğilip "Murat Amca’yı kaybettik" dedi. Beni alıp onun yanına götürdü. Çocuk aklımla onu yanaklarından öptüm ve sadece el sallayabildim. Donuk bir vaziyetteydim. Amcam ve halam diğer torunlarla birlikte gelip ağlamaya başlayınca ben de artık patladım. Bir saat durmaksızın gözyaşı döktüm ve o günden sonra bir daha hiç ağlayamadım.

Cenaze namazı için camide toplandık. Amcam tüm aileye iş bölümü yaparken bana da "sen de camiyi süpürürsün" dedi. Dedemin aldığı süpürgeyle onun sözü üzerine o gün o camiyi süpürürken artık oyunun bittiğini anladım.

Amcam beni yanında İstanbul’a götürmek istedi. Cami imamı ve cemaat önüne durup "çocuk bizimdir" dediler. Dönüp bana sorduklarında amcamın kızı Müge’yle göz göze geldim ve amcamın kızı da olsa akranım bir genç kızla aynı evde yaşamanın doğru olmayacağı gibi bir düşünceye kapılıp "kalmak istiyorum" dedim. Hem sevdiğim herkes caminin arka bahçesindeki mezarlıktaydı. Neden gideyim ki!

Onbeş yaşımdayım. İmam değişmiş, cemaatten vefat edenler olmuş, hatta Kâzım Dayı bile ölmüştü. Bizim çay ocağına bakan İsmail Dede önüme bir bardak oralet koydu.

- Dedem. Ellerinden öperim. Bu son oralet olsun. Demli çay içme vakti geldi.

O gece tüm ısrara rağmen herkesi ikna edip cemaatle, tüm ailemle, dedemin eviyle vedalaşıp köylü kadınların elime tutuşturdukları yolluk ve cemaatin cebime koyduğu harçlıkla ertesi gün İstanbul’un yolunu tutacaktım.

O gün bugün tam yirmibeş yıl geçti. Öyle yada böyle bir düzen tutturdum. En azından hayatta kalmayı başarabildim. Hoş.. bu iyi birşey mi ona da emin değilim ya.. Bazen "bunca ölüme rağmen neden hala hayattayım ki" diye kendime sorduğum da oldu. Ne canım tatlı, ne ölüm ürkütücü.. gördüğüm o güzel insanlara ihanet olur gibi sabit bir düşünceyle yaşamayı seçtim.

Tabi bir de o olay var..

Askere bir başıma gitmiştim. Yemin töreninime de kimse gelmemişti. Bunu yaşayan bilir. Zor bir yalnızlık. Terhis olduğumda ilk iş köyüme gittim. Bir hafta o evimizin kapısını açıp yine İstanbul’a dönecektim. Gecenin bir yarısı eve girdim. Önce duvara asılı tüfeğe gözüm ilişti. Bir müddet öylece düşündüm. Üşümüştüm. Sonra sobayı yaktım. Bir çay demleyeyim diye düşünürken rafta artık küflenmeye yüz tutmuş bir kutu dolusu oralet kavanozunu farkettim.

Bir tüfeğe baktım bir oralet kutusuna..

Ölümle yaşam arasındaki o gizemli mesafeyi izledim.

Şimdi evli ve biri kız üç çocuk babasıyım. Çocuklarım arasında asla bir ayrım yapmamakla birlikte bu hikayeyi bugüne kadar eşim dahil olmak üzere bir vesileyle o dönem zor zamanlar geçiren kızım haricinde kimseye anlatmadım. Bir çay bahçesinde kızımla konuştum. Garsonun şaşkın bakışlarıyla iki oralet eşliğinde bu hikayeyi anlatıp sonunu da bağladım.

"Oyunda kal kızım"

Kızım o günden sonra beni gözlerimden bilir.

Bu hikayeyi neden yazma gereği duydum.

Birgün yine içimde dışa yansıtmadığım bir sıkıntıyla çekyatta uzanırken kızımla göz göze geldim. İzlendiğimi farkettim. Roller değişmişti. Hiçbirşey sormadı. Usta bıçak darbeleriyle hastasını ameliyat eden bir doktor gibi önüme bir bardak oralet getirdi. O an nakavt olmak üzere olan bir boksörün son anda can bulması gibi yerimden doğrulup unutmak üzere olduğum birşeyi hatırladım. Kızım gözleriyle konuşuyordu.

"Oyunda kal baba"

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Oyunda kal baba Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Oyunda kal baba yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Oyunda Kal Baba yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ