0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
177
Okunma
Hayat, bazılarının gözünde rastgele akan bir nehir gibi süregelir. Kimileri içinse o, ya yaşamaya değecek bir kavga ya da ölmeye değecek bir sevda uğruna harcanması gereken en değerli sermayedir. İnsan, boşluğa savrulmuş bir toz tanesi değildir. Onun ruhunda mücadele etme kudreti ve sevebilme yetisi vardır. İşte bu ikisi –mücadele ve sevda– bir insanın gerçek anlamda var olmasını sağlayan iki temel unsurdur.
Bazıları için hayat, yalnızca nefes alıp vermekten ibarettir. Sabah uyanır, yemek yer, işe gider, akşam eve döner, uyur… Yıllar boyu devam eden bu döngü içinde kendi sesini duymaktan aciz kalır. Fakat bazıları vardır ki, bir amacı olmadan yaşamayı ölümden farksız görür. Onlar, bir dava uğruna mücadele etmeyi veya bir sevda uğruna yanmayı bilirler. Çünkü insan, gerçekten yaşamak istiyorsa, yüreğinde bir kavga taşımalı ya da kalbinde ölümsüz bir sevdanın ateşini yakmalıdır.
Kavga Hayatı Anlamlı Kılan Direniş
İnsanın ruhu, mücadele ederek şekillenir. Tarihe baktığımızda, gerçekten iz bırakan herkesin bir kavgası olduğunu görürüz. Kimisi adalet uğruna savaşmış, kimisi zulme karşı direnmiş, kimisi ilim ve hakikat peşinde koşmuş, kimisi de insanlığı bir adım ileriye taşıyan keşifler yapmıştır. Ama hepsinin ortak noktası, onların boşlukta sürüklenmeyi reddetmeleri ve bir amaca sıkı sıkıya sarılmalarıdır.
Bir insanın kavgası, illa ki kılıçlarla, silahlarla ya da sokaklarda olmasına gerek yoktur. Asıl büyük savaş, insanın kendi iç dünyasında verdiği mücadeledir. Kimileri, kendi nefsine karşı mücadele eder. Kimileri cehalete karşı. Kimileri de haksızlıklara, zulme, yoksulluğa ve umutsuzluğa karşı. Önemli olan, insanın neyin mücadelesini verdiğini bilmesi ve ona tüm benliğiyle sarılmasıdır.
Bir öğretmen, cehalete karşı verdiği savaşla bir milletin kaderini değiştirebilir. Bir doktor, bir insanı yaşatarak dünyayı daha iyi bir yer yapabilir. Bir sanatçı, kalemiyle, fırçasıyla, melodisiyle insan ruhuna dokunarak ona yeni ufuklar açabilir. Bir anne, evladını iyiliğe, dürüstlüğe ve vicdana yönlendirerek, nesillerin kaderini değiştirebilir. Yani kavga, bazen bir toplumu sarsan büyük olaylarda, bazen de sessizce verilen bir mücadelede gizlidir.
Fakat mücadele etmek yürek ister. Rahata alışmış, konforundan ödün vermeyen, rüzgârın estiği yöne savrulan insanlar, gerçek bir kavganın içinde olamazlar. Çünkü her kavga, fedakârlık gerektirir. Bazen uyumadığınız geceler, bazen aç kaldığınız günler, bazen yalnızlığı göze almak ve bazen de acıya göğüs germek gerekir. Ama sonunda, uğruna mücadele ettiğiniz şeyin değerine ulaştığınızda, çektiğiniz her çilenin, verdiğiniz her mücadelenin hakkını aldığınızı anlarsınız.
Kavgasız bir hayat, rotasız bir gemi gibidir. Nereye gittiği belli değildir ve sonunda bir kayaya çarparak yok olur. Fakat bir kavganız varsa, yönünüzü bilirsiniz. Dalgalar sizi savursa da, fırtınalar önünüzü kapatsa da, denizin karanlığında ilerlemeye devam edersiniz. Çünkü bilirsiniz ki, bu mücadele sizin var oluş sebebinizdir.
Sevda Hayatı Sonsuz Kılan Ateş
Eğer yaşamak için bir kavganız yoksa, ölmeye değecek bir sevdanız olmalı. Sevda, insana en büyük gücü veren duygudur. Çünkü sevda, insanın içindeki en derin anlam arayışıdır. Sadece romantik bir aşk değil, ilahi bir aşk, bir ideale duyulan bağlılık, insanlığa karşı hissedilen derin bir sevgi de olabilir.
Sevda olmadan insan, mekanik bir varlığa dönüşür. Yaptıkları, yalnızca bir zorunluluktan ibaret kalır. Fakat insan gerçekten sevdiğinde, içinde bir ateş yanar. O ateş bazen bir insana, bazen bir fikre, bazen de tüm evrene karşı duyulan büyük bir bağlılık olur.
Aşk uğruna şehirler terk edilmiştir. İdealler uğruna canlar verilmiştir. Sevda uğruna şiirler yazılmış, dağlar aşılmış, denizler geçilmiştir. Çünkü sevda, insanı harekete geçiren en büyük güçtür.
Sevda, bazen bir insana olan derin bağlılıktır. Sevdiğin biri için kendinden vazgeçmek, onun mutluluğu için elinden geleni yapmak… Ama sevda sadece bir insana duyulan aşk değildir. Sevda, bazen vatan için fedakârlık yapmaktır. Bazen inanç uğruna her türlü zorluğa göğüs germektir. Bazen bir sanat eserine, bazen bir düşünceye, bazen de insanlığa duyulan büyük bir sevgidir.
Fakat sevdanın da bir bedeli vardır. Gerçekten seven kişi, fedakârlık yapar. Canından bile vazgeçebilir. Çünkü onun için sevda, bir varlık sebebidir. Gerçek sevda, insanı yüceltir. Ona güç verir. Onu, sıradanlıktan kurtarır ve adını sonsuzluğa yazdırır.
Eğer uğruna ölebileceğin bir sevdan yoksa, hayatın boş bir çerçeveden farksızdır. Fakat sevdan varsa, ömrün boyunca yanacak bir ışığın olur. O ışık seni aydınlatır, seni besler, seni var eder. Ve ölüm geldiğinde bile, adın silinmez. Çünkü sevda, insanı ölümsüz kılan en büyük mirastır.
Mücadele ve Sevda Hayatın İki Kanadı
Gerçek bir hayat, ancak mücadele ve sevda ile yaşanır. Eğer yalnızca mücadele ederseniz, ruhunuz katılaşır. Eğer yalnızca severseniz, mücadele etmeyecek kadar zayıf düşersiniz. Ama ikisini bir arada taşıyan bir insan, gerçekten yaşamış demektir.
Bir mücadele içinde olan kişi, sevdaya sahip olduğu sürece asla vazgeçmez. Çünkü bilir ki, uğruna savaştığı şey sadece bir zafer değil, aynı zamanda sevdiği bir şeydir. Aynı şekilde, gerçek bir sevda taşıyan kişi, o sevdayı koruyabilmek için savaşmak zorunda olduğunu anlar.
Düşünün ki, büyük âşıklar, büyük âlimler, büyük savaşçılar… Hepsi ya yaşamaya değecek bir kavga vermiş ya da ölmeye değecek bir sevdaya tutulmuş insanlardır. Onlar, hayatlarını anlamlı kılacak bir yol bulmuşlardır. Ve onların isimleri, çağlar boyunca unutulmamıştır.
Bugün, etrafınıza baktığınızda, kendinize şu soruyu sorun: Yaşamaya değecek bir kavganız var mı? Ölmeye değecek bir sevdanız var mı? Eğer bu sorulara yanıt veremiyorsanız, hayatınızı yeniden gözden geçirmenin zamanı gelmiş demektir. Çünkü insan, ancak gerçekten yaşadığı zaman, hayata bir anlam katar. Ve ancak sevdiği ya da uğruna mücadele ettiği şeyle, kendi ölümsüzlüğünü yaratır.
Hayatın anlamı, bu iki kelimenin içinde saklıdır: Kavga ve sevda. Eğer birini bile hayatınıza katabilirseniz, ölümsüzlüğe bir adım atmışsınız demektir. Ama eğer ikisini birden taşıyorsanız, işte o zaman gerçekten yaşamışsınız demektir.
Erol Kekeç/10.03.2025/Namazgah/İST