2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
340
Okunma

Önce dedim ki arkadaşıma; kürkle zengin görünüyor olabilirim, bir de şöyle çek.
Dalga geçiyordum.
Sonra döndüm şöyle bir albümüme baktım. Nasıl zengindim, nasıl! Ocağında filizlendiğim babam dağ gibiydi. Sırtımı asla yaslayamadım. Şöyle bir dayanıp, “ohh!” çekemedim. Olsun… kim anlardı bu zenginliği!
Annem takıldı gözüme. Ne çok fırtınaya göğüs germişti yavrularını savurmasın diye olmadık yerlere. Ne çok kasırga yutmuş, ne çok ateşten yelek giymişti. Kırışmıştı elbet yüzü. Örselenen hangi ipek pürüsüsüz kalabilirdi geceden sabaha… zihnini, saklandığı dikenli çalılara kaptırmıştı zamanla. O kadar çok saklanmıştı ki… her defasında sobelendiği halde, bıkmadan, usanmadan sürdürmüştü oyununu.
“Muş” gibi yapmak bizlere atalarımızdan mı miras diye düşünüyorum bazen. Hangisi daha doğru, hangisi olması gereken… düşünmek çok yoruyor. Açıp bir şarap içiyorum bütün gece, mütemadiyen. Sabahın selamını alınca ağlayan yanımı kustuğum masayı terkediyorum. Ayaklarım şiş bir vaziyette uğurladığım geceyi, adlandırmadan unutuveriyorum.
İnsan mı daha nankör yoksa zaman mı anlamıyorum çoğu vakit. İnsan mı daha acımasız yoksa yine zaman mı!
Belki de şaraptır en acımasızı. Bilemem!
Durup durup eşeliyor bazı şeyleri. Durup durup selamlıyor seneler evvelini. Oysa o taş toprak evle yok olmalıydı geçmiş.
Nedendir canını dişine takıp milenyumu aşıp, günümüze gelmesi.
Her birimiz peşimizden mi sürükleriz geçmişimizi yoksa geçmişimiz mi bekler her köşe başında bizleri?
Artık geceler uzun, uykular kısa. Yaş desen, aldı başını gitti. Tecrübeler, noksanlıklarımızla demini alamamış çay, mayası tutmamış hamur.
Hangi kapıyı aralasak ya bir ah, ya bir eyvah!
Ne olduysa oldu. Yine de bırakayım buraya. Belki essahtan zengin gösteriyordur üzerimdeki gafil kürk!
Bir kez olsun yaslanamadığım omzundan öpüyorum canım babam! ♥
5.0
100% (1)