0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
88
Okunma
Edebiyat Defteri’ndeki Muhterem Şair ve Şaireler.!
Sizleri Rize’den en kalbi selam ve saygılarımla selamlıyorum. Ben Rize’de yaşıyorum. Buradan sizleri takip ederek şiirlerinizi okuyorum. Ben de âcizane ilhamla gönül bendime gelip dayanan duygularımı hece hece satırlara dökmeye çalışıyorum. Şiir yazmak beni rahatlatıyor. Kızdığımda kalemimle sitem ediyor, sevindiğimde gül dağıtıyorum kafiyelerle. Ben şiiri bala benzetiyorum. Nasıl ki arılar bin bir çiçek özünden aldıkları faydalı tozları bala dönüştürüyorsa şairler de çeşitli duyguları şiire dönüştüren kişilerdir.
Şiirin ve şairin hikmeti konusunda yaptığım araştırmada şair ve şiir hakkında Kur’an’da şu ayete rastladım; "Şairlere gelince, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini yakında görecekler." (Şuara, 26/224-227)"
Yapmış olduğum araştırmalarda şair ve şiir hakkında şu Hadis-i Şerife rastladım; Ebu Davud’da İbnu Abbas (radıyalahu anhüma)’dan yapılan bir rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)’a bir bedevi geldi. (Dikkat çekici bir üslubla) konuşmaya başladı. Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır" buyurdu." Kaynak: Ebu Davud, Edeb 95, (5011); Tirmizi, Edeb 63, (2848).
Kur’an, insanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiiri ve şairleri mutlak olarak yermemiş, bilâkis şiirin iyisine ve güzeline insanları özendirmiştir. Kur’an’ın üstün ifade gücünü gören Araplar onu şiire benzetmişler, Hz. Peygamber (asm)’e de şair demişlerdir. (bk. Enbiya, 21/5; Saffat, 37/36; Tur 52/30)
Bu durum karşısında Kur’an kendisinin asla şair ve kahin sözü olmadığını, ancak Allah tarafından indirilmiş ilâhî bir kelâm olduğunu vurgulamış (bk. Hakka, 69/41-42) ve putperestlik döneminin İslâm ilkeleriyle ters düşen şiirini yermiştir. Nitekim 227. ayette özellikleri anlatılan gerçek müminler, müşrik dönem şairlerini yeren yukarıdaki hükmün dışında tutulmuşlardır.
Bunlar söyledikleri şiirde gerçekleri dile getirirler; söyledikleriyle yaptıkları birbirine uygundur. Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dininin ilkelerini savunur, Allah’ı zikreder, O’nu yüceltirler. Yaptıkları iyi işlerle hem kendilerinin hem de toplumun yücelmesini ve yükselmesini gözetirler. Zulmün ve haksızlığın karşısında şiirleriyle mücadele verir, hakkı savunurlar.
Sahih hadis kaynaklarında yer alan birçok hadiste de iyi maksatla kullanılan şiir, yukarıda kötülenen şiirden istisna edilmiş, hatta özendirilmiştir. (bk. Buhari, Edeb, 90; İbn Mâce, Edeb, 42)
Meselâ Câhiliye döneminin önde gelen şairleri arasında yer alan ve Medine döneminin sonların doğru müslüman olan Lebîd b. Râbia’nın "Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey bâtıldır." anlamındaki mısrası (Dîvân, s. 132), Hz. Peygamber (asm)’in "şairlerce söylenmiş en doğru söz" şeklindeki takdirine mazhar olmuştur. (Buhârî, Menakıbü’l-ensar, 26)
Keza ashâb-ı kiram arasında Resûl-i Ekrem (asm)’in takdirlerini kazanmış başka birçok şair bulunmaktaydı. Bunların başında gelen Hassan b. Sabit’e, "Müşrikleri (şiirlerinle) hicvet, bil ki Cebrail de seninle beraberdir." buyurmuştur. (Buhari, Bed’ü’l-halk, 6, Megazî, 30; Müslim, Fezâilu’s-sahâbe, 153)
Surenin bu son dört ayeti, şiirden çok şairler için bir çerçeve çizmekte, şairlerin her an düşme ihtimali olan tuzaklara ve tehlikelere dikkat çekmektedir. Ayetlerde yer alan bazı anahtar kelimeler üzerinde durarak, çizilen çerçevenin etrafında dolaşmaya çalışalım.
Ayetteki "gâvûn" kelimesinde bulunan "hevasına boyun eğen" manası, müfessirlerin bu kelimeyi "azgın" şeklinde yorumlamasına kapı aralamıştır. Zira hevasına boyun eğen bir kişinin, şeytanın tuzağına düşmesi ve onun oyuncağı olması çok kolaydır. Şeytanın yönlendirdiği insan, sapmış ve azmış bir insandır.
Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde "azgınlık, sapıtma ve şeytanın şaşırtması" manasında, bu kelimenin iştikaklarının/türevlerinin kullanıldığını görmekteyiz.
Şairlerle ilgili ayette, bu kelimenin tercih edilmesi, cahiliye dönemi şiiriyle doğrudan ilgilidir. Cahiliye dönemi şiirinde, üç temel unsurun ağırlıklı olarak varlığı dikkat çeker: Birincisi, o dönem şiirinde şehevî duyguları kamçılayacak konulara sık sık yer verilmesi. İkincisi, cahiliye dönemi şairlerinin, şiiri menfaat için övme ve yerme aracı olarak kullanmaları. Üçüncüsü, o dönem şiirinde asabiyetçi, kavmiyetçi unsurların ağırlıklı yer tutması.
Bu çerçevede cereyan eden cahiliye dönemi şiirini ve şairini, Kur’an-ı Kerim zemmediyor, kötülüyor ve sakındırıyor. (İbn Kesir, ilgili ayetlerin tefsiri)
Cahiliye döneminde şairler, gerçekleri görmezden gelip aklın hayalin almayacağı, mantıkla bağdaştırılamayacak sözler peşinde koşuyorlar, en önemlisi menfaat gereği bugün "ak" dediklerine ertesi gün "kara" diyebiliyorlardı.
Bir şair, aldığı bir kese altından dolayı, iyi birisini yerin dibine batırabiliyor, yine menfaat elde ettiği zaman, kötü birisini göklere çıkarabiliyordu. Kur’an, hakikatle bağdaşmayan bu tavrı zemmediyor.
Yukarıdaki Ayet, Hadis ve hikmetli sözler ışığında neden şiir yazdığımı şu şiirimle ifade etmek istiyorum;
Yüreğim doluyor, ilham geliyor,
Duygu saklıyorum hep gündüz, gece...
Kalbimden geçeni Allah biliyor;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Dünyanın derdini yük ediyorum,
İnsanlar huzurlu olsun diyorum,
Muhabbet bağını çok seviyorum;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Dağlara, taşlara boş boş bakmadan,
Aşkın deryasına dalıp çıkmadan,
Kem sözle bilerek gönül yıkmadan;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Çocuklar yaşasın, ölmesin diye,
Çiçekler hep açsın, solmasın diye,
Gönüller sevgisiz kalmasın diye;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Baktığım yerlerden sesler dinlerim,
Hasret ateşiyle yanıp inlerim,
Aklıma gelince eski günlerim;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Mazide saklanan izlerim ile
Dostlara tercüman sözlerim ile
Ayrıntıyı gören gözlerim ile
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Edebi sanatla dağı delerek,
Engelleri aşıp dosta gelerek,
Hakikate giden yolu bilerek;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Rüyalarda gezip bade içerken,
Kendime temkinli sözler seçerken,
İbreti alemden gelip geçerken;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Sitemli sözleri diyemiyorum,
Bilerek kul hakkı yiyemiyorum,
Zalime boynumu eğemiyorum;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Doğruyu yanlışı gördüğüm zaman,
Aklımı dünyaya verdiğim zaman,
Sözleri gül gibi derdiğim zaman;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Kendimle baş başa kaldığım anda,
Kâinattan ibret aldığım anda,
Hikmet deryasına daldığım anda;
Şiir yazıyorum ben hece hece...
Adem İmdat KESİCİ