3
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
196
Okunma
Derin bir kederi içinde eritmek istiyor insan,
Sonra bakıyor ki kalbi, harlı bir ateşin ortasında kalmış gibi yanıyor.
Sonra geçmişin birikmiş tüm anılarını yük ettiğini fark ediyor; vazgeçmek istiyor düşünmekten, kalbi hala ateşin ortasında,
çaresiz...
Yarınlara doğru uzanmak istiyor; belki bir rüzgar, belki biraz yağmur, sonsuza değin savrulma isteği,
ama yerinden oynatamıyor hiçbir şeyi...
"Kederin dibi derin," diye bir söz duydum galiba bugün, yoksa bir şarkıda nakarat olabilir mi?
Nasılsa çengelli iğneyle tutturulmuş gibi hep aklımda.
Aklımda olması bir şey değil; her an mırıldanasım var bu cümleyi, sanki sesli söylersem çıkacağım o derinlerden...
Kederin ateşini körükleyen bir şeyler var, galiba buldum, o şehri özlüyorum, doğduğum, nefes almayı öğrendiğim,
şimdi ise insanların "nefes almakta zorlanıyoruz" dedikleri İstanbul’u...
Denizine, vapurlarına, martılarına, kıyısında bir bardak çay içerken ellerimin, yüreğimin titrediği sahili...
Gitsem diyorum,
Moda’da bir kahvede buluşsam özlemimle, öpse beni tam da şarkısını mırıldandığım dudaklarımdan, saçlarıma dokunsa rüzgarı, usul usul.
Bir gemi güvertesinden seyretsem onu...
Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinde oturup, ben de isyan etsem geçmişin izlerini silmek için,
onu kimsesizleştirenlere, hatta sövsem.
Ateşin özlem yanı yana dursun;
Bir kere terk ettiysen diyor şehrini, özlemek sana verilen en büyük cezadır.
Dönsem bile biliyorum,
gözlerim hiçbir şeyi aynı göremeyecek.
Ne o mavi, o mavi olacak, ne de ben yine o ben...
Hadi küllerim, susturun beni,
Nasılsa rüzgar dağıtacak benden arta kalan son sözlerimi...
...
not "Yazı eski ama "özlemek" durmadan kendini yeniliyor.
YILDIZ